-two-

419 38 23
                                    

Gözlerimi masadaki insanlarda gezdirdim. Hepsi normal kişiler gibi gülüp eğlenerek kahvaltı yapıyorlardı. Masada suratı beton olan bir tek ben ve Mccan vardı.

Tabağımdaki hiçbir şeye dokunmamıştım. Mccan'nın parasıyla asla karnımı azla doyurmazdım. Onun ellerinin bulaştığı kan ve uyuşturucudan başka bir şey yoktu. Kazandığı parayı ot ve insanları gözlerini kırpmadan öldürmekle alıyordu.

"Sen neden yemiyorsun?"

Masadaki konuşma ve gülüşmeler keskin ve sert bir sesle kesildi. Masadakiler yüzlerindeki gülümsemeyi anında silerken hepsi ilk gördüğümdeki gibi beton adamlara dönüşmüşlerdi.

"Senin paranla alınan şeyi yemem Mccan." Dedim gözlerinin içine bakarak. Mavi gözleri koyulaşmamıştı yada kızarmamıştı. Sinirlenmemişti.

Dolgun dudaklarını hızlı bir şekilde yalayınca bakışlarım iki saniyeliğine dudaklarına kaydı. Ardından hızla tekrar gözlerine baktım.

"Aç kalmak mı istiyorsun?" Dedi bu sefer yüzündeki sırıtış yerine sert yüz kasları kalmıştı. Çenesi kasılmıştı. Giydiği v yaka badiden çıkık köprücük kemiği görünüyordu.

Gözlerine bakmaktan vazgeçip hiçbir şeyine dokunmadığım tabağıma baktım. İnsanın hayal edemeyeceği kadar güzel yemekler vardı masada ama hiçbirini yemiyecektim.

"Yemeğini ye." Dedi emir verirken. Dönüp ona baksam sinirli mavi gözleri beni etkisi altına alırdı. Beni neden hala öldürmediğini anlamıyordum. Benim gibi bir sürü kız vardı. Benden daha iyi yüzlerce adamı vardı. Benim gibi cılız kemiklerden başka bir şeye sahip olan kızı beden bu katil grubuna zorlamıştım.

Onu vurmaya çalışırken ölmeyi göze almıştım. Onu kalbinden vurmaya hazırdım. Sonra beni öldüreceklerdi ama ailem rahat kalacaktı. Sol kolunu vurmak planlarım arasında yoktu.

"Buraya gel" bana seslendiğinde kafamı zorla kaldırmıştım. Masadan kalkmıştı ayakta durmuş keskin bir şekilde bana bakıyordu. Çene kemiği çıkıktı ve gözlerini ifadesizce tutuyordu. Yüzü insanı korkutacak kadar yakışıklıydı.

Masadan kalkıp yanına küçük adımlarla ilerledim.

"Takip et" sözlerinde asla kibarlık yoktu.

Hızlı adımlarla evin arka taraflarına doğru ilerlerken heryerde ağaçlar vardı. Yerde ise dallar. İri ve karışık sarmaşıklar vardı. Etrafa merakla bakıp incelerken ayakkabımın hafif bol olan ön tarafında bir acı hissettim. Ayağımın sendelerken yere düşücektim. Sıkıca kapattığım gözlerimi acı almadan açtığımda gözlerimi yavaşça açtım. Düşmemiştim.

Belimdeki sıcak eller neden yere düşmediğimi açıklıyordu. Bir eli belimdeydi bir eli kafamın arkasını yumuşak bir şekilde tutuyordu.

"Dikkat et" Dedi. Gözlerimi yukarıya kaldırdığımda suratlarımızın birbirine yakın olduğunu gördüm. Masadaki o koyu mavi gözleri eski sıcaklığına dönmüştü ama suratı hala duvar gibiydi. Hafif çıkmış sakallarına baktıktan sonra gözüm dudaklarına takıldı. Dudakları tek çizgiydi. Baktığımı fark edince dudakları aralandı ve iki ön dişinin ucu göründü.

"Teşekkür ederim" dedim belimdeki ve kafamın arkasındaki ellerinden kurtulmaya çalışırken. Beceriksizce parmaklarını belimdeki ellerine koydum ve yavaşça ittim.

Ben yüzüne bakamazken o hale aynı yûz ifadesiyle bana bakıyordu.

Arkasından onu takip etmeye devam ederken yerde duran iki kapağın önünde diz çöktü ve metal kapakları kaldırdı. Metal kapak yere hızlı şekilde çarparken şiddetli bir ses çıkardı.

The Devil // MccannHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin