Pastanenin penceresinden görünen sokak sessiz ve durgundu. Gündoğumundan önceki son yarım saatte,gün ışığının ince parmakları ufuk çizgisine ulaşırken dünya üzerindeki tek insan ben olduğuma inanıyordum.Mart ayıydı sokakların huzursuz bir rüyanın terk edilmiş havasına bürünmüş gibiydi. Kar taneleri gökyüzünden süzülürken yerde bütünleşmesini pastenin camından izliyordum her zaman olduğu gibi...
Annemden kalan bu pastene hem evim hemde tek geçim kaynağımdı.
Dink! Sesi kulaklarımı doldurduğunda fırındaki tartların olduğunun habercisiydi.
Fırının kapağını açıp iki standart boy tepsideki elmalı tartları alıp, bir tepsi kruvasanları fırına verirken ellerim dolu olduğunda yaptığım gibi kalçamla kapağı kapatıyordum.
Tartları düzenli bir şekilde tepsiye dizerken ön kapının açılma sesi kulaklarımı doldurdu içeri kumral saçları oldukça birbirne karışmış şiş ve baygın bakan kahve rengi gözleriyle tezgaha doğru yaklaştı. Oldukça samimi olduğunu düşündüğüm gülüşüm ve sevecen ses tonumla "Günaydın" dedim.
Gayet sert ve asi bir ses tonuyla yüzüme bile bakmadan "2 poğaça ve elmalı tart" Dedi.
Kağıtdan keseye istediklerini koyup uzaltım elimden keseyi alırken eli elime deymişti ve bu durum bütün vücudumun elektiriklenmesine sebep olmuştu. Tezgahın üzerine 50 tl atıp gitti.Bazı Insanlar Bu kadar kaba olmak zorundamıydı?
Ikinci fırının üzerinde ki zamanlıyıcıya baktığımda çikolatalı top keklerin pişmesine henüz 10 dakkika vardı. Kendime sert bir kahve yapıp tekrardan camın önünde ki yerimi aldım ve dışarıyı izlemeye koyuldum.
Kulaklarımı tekrardan Dink! Sesi doldurduğunda annemin bana geçen sene doğum günümde hediye almış olduğu fırın eldivenlerini taktım ve çikolatalı top kekleri fırından çıkardım. Derin bir nefes aldım,şekerli koku bir an için beni çocukluğuma götürdü. Bu pastane kendimi bildim bileli vardı burda annemin dizlerinin dibinde tatlı yapmayı öğrenerek büyüdüm. Annemin sabırla bana ekmeklerin neden kabardığını,nasıl hamur yapılacağını ince ayrıntılarına kadar öğretmişti.
Top kekleri soğutma rafına koyup yeşil çaylı kurabiyeleri fırına yerleştirdim.
Geçen sene annem ölmeden önce işlerin durgun olduğu zamanlarda pasteneyi boyamıştık Annemin seçmiş olduğu beyaz şeritli şeker pembesi, bazen dev bir top kekin içinde yaşıyormuş gibi hissetiriyordu.
Kahvemi camın önündeki masadan alıp rahat koltuklardan birine oturdum sol taraftaki siyah kara tahtaya insanların renkli tebeşirlerle yazdıkları yazıları okurken yüzümde istemsizce tebessümler oluşuyordu. O tahtaya herkez kendinle bütünleşmiş sözleri yazıyordu belkide. Kara tahtanın çaprazındaki büyük mantar panadoki insanların bu zamana kadar pastanede çektiğimiz fotoğrafları vardı onları incelerken bir yandanda kahvemi yudumluyordum. Burası bana göre fazla renkliydi bana kalsa heryeri siyah yapardım fakat annemim her köşede izleri vardı ve peçeteliğin yerini bile değiştirmeye elim gitmiyordu. Fazla renkli olmasına rağmen burayı seviyordum çünkü burası benim çocukluğumdu."Ilgııın"
Gizemin sesiyle irkildim.
"Günaydın" dedi
Bende ona yapay bir şekilde gülümsedim. Gizem benim lisedeki arkadaşımdı. Gizemin ünüversite okumak için Boluya gitmeysiyle aramıza mesafe girmişti. Aynı ünüversitlere gidicekdik fakat ben annemin ölümüyle ünüversiteye gidememiştim çünkü burada bakmam gerken bir pastene vardı."Daldın gene."
Gizemin burda olduğunu unutmuş kendi iç dünyamdaki savaşımla mücadele ediyordum."Ee sen neden gelmiştin?" Dedim soğuk bir tavırla Bursadan seneler sonra gelmisine rağmen özlememiştim. Belkide annemin ölümünden sonra hissisleşmiş ve duygularımı kaybetmiş olmuştum. Annem bu hayatdaki tutunucağım tek dalımdı ve bu dal kırılmıştı. Aslında insan hayata karşı dik durmayı öğreniyordu ve bu geçen zaman dilimi içerisinde olgunlaşıyordu, Annemin ölümü bana bir çok şey kazandırırken aslında bir o kadarda şey kaybettirmişti insanlara olan sevgim azalmıştı,yaşamak istemiyordum,hissizleşmiştim ve benim o kokusundan bile nefret ettiğim sigaraya başlamama sebep olmuştu. Sen fark etmesende hayat seni değiştiriyordu ve geçen yılları geri alamayacağını anlıyordum. Bu düşünce ise içimde bir burukluk yaratıyordu...
"Özledim seni diyorummm." diye yakındığında Gizem. iyi diye homurdandım
"Başka diyeceğin yoksa şimdi işim var" dedim. Ve mutfağa geçtim arkamda ise yakınan Gizemi bırakarak. Kafamı biraz dağıtmak için Dolgulu Bisküvileri yapmak için gerekli malzemleri tezgaha çıkartdım Elmaları,kuru üzümleri,portakal kabuğu şekerlemisini,esmer şekeri ve tarçını geniş bir kaseda karıştırıp kenara bıraktım fırını 400 derecede ısıtıp. Dier şeyleri yapmaya başladım.
Babamın bizi terk edip gitmesiyle hayatımdaki ilk darbeyi yemiştim ardından annemin ölümü ve ikinci darbeyi yedim hayat bana kıçıyla gülüyordu adeta. Yalnız kalmıştım ama mutluydum veya mutlu görünmeye çalışıyordum. Kafamdaki düşünceleri aklımdan silip atamıyordum. Boğazımda bir düğüm oluşmuştu nefes alamıyordum. Kendimi dışarı atıp derin derin nefes aldım sigaramın ucunu yaktım içime çekip dumanı yukarı doğru üfledim... Biraz olsun rahatlatmıştı artık dertlerimi sıkıntılarımı sigarayla söndürmeye çalışıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çilekli Bulut
ChickLituzun bir aradan sonra yeni bölüm sizlerle kısa fakat umarım beğenmişsinizdir...