Saat yedi buçuktu bütün hamur işleri bitmişti ve dükkan,günlük müşterilerle dolmuştu. Fırında çörek,tart ve tarçınlı bisküvilerinin olduğu yeni bir tepsi vardı ve kokusu pastanenin içine buram buram yayılıyordu.
Sokağın karşısında yaşayan iki tane seksenlik dul olan hatice ve neriman teyze derin sohbete dalmış bir halde kapıya en yakın masada kahvelerini yudumlarken pencereden dışarı bakıyorlardı. Mahallenin dedikoducusu Ayfer teyze Onların yanındaki masada oturuyor ne konuştukları dinlemeye çalışırken bir yandanda eklerini yiyordu. Ve annem ölürken onunla ilginen hastane hemşiresi Serap hanım tezgahta duruyor,çayının yanında bir hamurişi seçmeye çalışıyordu. Tam ikizler için yabanmersinli muffini paketliyordum ki,bugünde siyahlara bürünmüş dünki Kahverengi gözlü çocuk içeri girdi kahverenginin bu kadar güzel renk olduğunu ben bu çocuğun gözlerinde fark etmiştim.
Serap hanıma ay çöreklerini uzaltım Serap hanım "iyi günler" diyip pastaneden ayrılırken gözlerim tekrardan insanları büyüliyecek kadar güzel olan kahverengi gözlerle buluştu. Kahverenginin derinliğinde boğulurken gözlerimi gözlerinden ayırıp "ne alırdınız?" dedim. Cevap vermeden elmalı tartları işaret etti. Paketmi olsun dediğimde ise sesi oldukca etkileyici çıkmıştı...
"Sert bir kahve" demişti oysaki sadece.. Ve camın önündeki masalardan birine oturdu.
Elmalı tartları ve kahveyi tepsiye koyarken bir an olsun kahvenin icersine tükürmeyi bile düşündüm ama tabiki böyle bir şey yapmadım.
Masanın üzerine sparişlerini yerleştirirken bir an olsun bile yüzüme bakmamıştı.
Hatice ve neriman teyzenin arkasindan hemen kalkan Dedikoducu Ayfer teyzeninde boş tabaklarını toparlayıp tezgahın arkasına geçtim.
Pastanede sessizlik hakimdi bu biran olsun kafamı rahatlatmamı sağlamıştı.
Kahverengi gözlü çocuk sandalyesine yaslanıp rahatça bir pozisyon aldı cebinden yavaşva sigarasını çıkartıp dudaklarının arasına götürdü derin bir şekilde dumanını içine çekti ve kafasını geriye atıp dumanını dışarı üfledi. Ve bu durum onu oldukça etkileyici kılıyordu.
Pastanede tek ikimizdik dayanamayıp sigara paketimi ve kahvemi alıp yanınada ki sandalye oturdum bana yandan bir bakış atıp tekrar dışarıyı izleyip sigararsını derin derin içmeye başladı ben ise sigaramı içerken onun yüzünü inceliyordum.
Keskin yüz hatları,dolgun dudakları,kalın fakat düzgün kaşları ve tabiki kahverenginin en güzel tonu gözleri herşeyiyle harikaydı... Bu çocukda kendimi görmüştüm.
Onu incelediğimi fark etmiş olucak ki bana sert bir bakış atıp masadan kalkıp çıkışa doğru yöneldi.
Pasateneden çıkışını izledim sessizce sigaramı derin derin içerken...O gün pastaneyi erken kapattım çünkü bugün annemin ölüm yıldönümüydü ve ben her martın 15 de yaptığım gibi yine gizli yerime gidip biraz ağlıyacaktım...
Henüz güneş batmasa da gizli yerime vardığımda saat altıyı çeyrek geçiyordu,güçlükle kendi kendime düşünmeyi denedim.
Sessizlik sağır ediciydi.
Tükenmiştim 1 senelik boşlukta,annemin ölmesiyle bütün hayatım maf olmuştu kendimi bomboş hissediyordum. İlk kez bütün hayatım hakkında merak ettiğim bir şeyler olduğunu anladım: Annem, babam hakkında bir kez açıklama yaptı."o gitti. Uzun zaman oldu. O seni istemezdi. Bizi istemedi ve seçimini yaptı." Ben ise sadece iç çektim sustum aslında babamı bulup bağırmak,haykırmak istiyordum fakat yapamıyordum sadece kendi benliğimde kaybolmuşcasına iç dünyamda haykırıyordum.
Sigaramı derin derin içime çektim. Hava oldukça soğuktu nerdeyse bütün iliklerimde hissediyordum. Ama bu biraz olsun iyi hissetiriyordu karlara aldırmadan uçuruma oturdum. Göz yaşlarım kar taneleriyle bütünleşip karların arasına karışıyordu. Biramdan büyük bir yudum aldım boğazımda yanma hissini aldırmadan kafama diktim. Elimim tersiyle ağzımı sildim ve tekrardan sigaramı içmeye başladım.
Kemiklerimin derininde eski günleri hissediyordum.
Ailem,arkadaşlarım,bir zamanlar sahip olduğum hayatım gözlerimin önünden film şeridi gibi geçti. Bir an için gözlerimi kapattım ve geldiğim halime geri sürüklenmeyi umdum.
Birinin saçımı okşayıp bana sımsıkı sarılmasını istedim.Hala bir parçam kayıptı.Pastaneye geldiğimde donmuş bir vaziyetdeydim ılık bir duş alıp gri örgülü kazağımı ve kareli pijamamı altıma geçirip kendime kahve yaptım ve camın önündeki yerime kuruldum ve öylece dışarıyı seyrettim...
Nerdeyse sabahın beşiydi ve şafağın sökülmesine yaklaşık iki saat vardı.
Annem ölmeden önce, her yeni sabahın Tanrı'dan gelen açılmamış bir hediye olduğunu söylerdi.
Kafamı biraz olsun dağıtmak için soluğu mutfakta aldım.
Un,maya,tereyağı,çikolata ve vanilya kokuları ile mutfakda dans ederken derin bir nefes aldım,bütün bu bilindik kokular bana huzur veriyordu. Küçük bir kız olduğum zamanlardan beri bu kokular bana her zaman annemi hatırlatırdı; Hatta pastane kapalı olduğunda,annem evde duş alıp giyindiğinde bile saçı ve cildi,bu mutfağın kokusunu taşırdı.
Turta hamurlarını açarken ve büyük miksere daha fazla un eklerken zihnim elimdeki işte değildi. Bende o yüzden malzemeleri bir kenara bırakıp ellerimdeki unu temizledim ve arka kısımdaki odama geçtim artık göz kapaklarım beni taşıyamıyacak halde olduğu için kendimi uykunun kollarına bırakmayı tercih ettim çünkü,sizcede uyku kusursuzca tasarlanmış harika bir kaçış yolu değilmidir zaten.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çilekli Bulut
ChickLituzun bir aradan sonra yeni bölüm sizlerle kısa fakat umarım beğenmişsinizdir...