1.BÖLÜM

32 4 0
                                    




Gri kasvetli gökyüzünden nazlı gelin gibi süzülen damlalar daha sele bile neden olmamışken hiçte masum değildi. Az sonra şiddetli gök gürültüsü artık haddini aşmış tek gökyüzünü değil İstanbul'u uyandırmıştı. Uçuşan kuşların tek sığınağı pencere pervazları olmuştu.

Şimdi cama vuran damların sesinin yanında birde cama vuran kuşların sesi rahatsız ediciydi.

Göz kapaklarını araladığında gerçekle rüya arasındaki o ince çizgideydi. Dışarıdaki seslere inat sadece rahatsız edici bir his onu uyandırmayı başarmıştı. Başını yavaşça kaldırıp hafif loş odasına baktığında karanlığın sebebini anlamıştı. Dirseğinden destek alarak hafifçe doğrulup, komodinin üzerindeki saati alıp gözünün önüne tuttuğu vakit alarmın bile çalmamasına hayıflanmıştı. Hızlı olan soluğunu yavaşlatmak için başucundaki suyu yudum yudum içerken o gördüğü şeyin gerçek olmadığına kendini inandırmaya çalışıyordu. Yooo olamazdı. Yaşadıklarının etkisinde kalmasıyla görmüş olmalıydı bu kâbusu. Yatağından fırlayıp odanın sonundaki pencereye koştu. "Tam tahmin ettiğim gibi" dedi tül perdenin yanından gri gökyüzüne bakarken. Banyoya koşup, yüzünü buz gibi suyla yıkayarak kendine gelmeye çalıştı. "Kahretsin" dedi dikdörtgen aynaya suyu savurarak. Aynadaki yansıması korkunçtu. Boynundaki ter damlarları saçlarını tutkal gibi tenine yapıştırmıştı. Bileğindeki lastik tokayı çıkarıp, kumral saçlarını teninden ayırıp ensesinde topladı. Odasına dönüp pencereyi açarak sabah rüzgârının yüzünü okşamasına izin verdi. Gözlerindeki kızarıklığa tek çare soğuk havaydı. Böyle görünmeyi sevmiyordu. Hiç olmazsa o güçlü olmalıydı. Rabia'nın 'kahvaltı hazır' diye seslenmesiyle aşağı inip her zaman ki mutlu haline dönmeli yapmacık gülümsemeler saçmalıydı. Bu işe yarardı.

Belki de bu sefer biraz hızlı davranmak onu kurtarabilirdi. Yoksa her sabah olduğu gibi annesi onu uyandırmaya gelecek ve gözlerindeki kızarıklık sebebini ona hatırlatacaktı. Terden sırılsıklam olan sıfır kol tişörtünü gelişigüzel fırlatıp üzerine dolaptan bulduğu mor bluzu ve kot pantolonunu geçirdi. Aşağı kahvaltı masasına koşup cıvıltılı bir sesle "günaydın" demeye çalıştıysa da gözlerindeki hüzün perdesinin onu ele vereceğinden korkmuş kimseyle göz teması kurmamıştı. "Günaydın canım" dedi İnci ahşap balkon kapısının önünde duruyordu. Ardından kasvetli gökyüzüne bakıp iç çekti. Hoyratça esen rüzgâr açık pencereleri bir kapayıp bir açıyor, masanın üzerindeki kâğıtları havada uçuruyordu. "Hay Allah. Gitti tarif kâğıtlarım" diye inledi Rabia, bir eliyle de ahşap sehpanın üzerindeki gri dizüstü bilgisayarı işaret ediyordu. Akasya'yla annesi bir an göz göze gelip gülmemek için dudaklarını ısırdılar. "Sen öğretmiştin ya kızım. Hani hiç bir işime yaramaz demiştim hatırladın mı?" dedi heyecanla. Akasya başını hafifçe aşağı yukarı sallarken dişlerinin arasındaki dudaklarına işkence ediyordu. "Sende öğren bir gün işine yarar demiştin. Allah razı olsun senden güzel kızım. Ah bu yaşlılık" diye iç geçirdi sonra, avuç içini alnına yapıştırarak. "Ah bu yaşlılık unutturuyor insana adını bile..." "Aaa dur ne yaşlılığı. Daha kızını evlendirip nine bile olmadın sen" dedi İnci yaşlı kadının omzuna dokunarak. Göz ucuyla İnci'ye bakıp hafif bir tebessümle "e hadi o zaman kahvaltı bekletilmez" dedi. ellerini birbirine vurmuştu. Memnuniyeti gözlerinden okunuyordu.

Akasya ahşap sandalyeye yerleşirken -annesiyle bu evde yalnız olduklarından bu yana -ilk defa kendini bu kadar kötü hissettiğini fark etmişti. Bu rüyadaki gerçeklik payını düşünmek dahi istemiyordu. Karşısında oturan ve bu sabah diğerlerinden daha konuşkan olan kadının masum çehresini incelemeye koyuldu.

Genç yaşında yaşadıklarına rağmen hep gülümseyip ayakları üzerine sağlam basmış ve bir kez bile onu başkasına muhtaç etmemişti. Bazen Melek gibi seviyordu onu da.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jun 05, 2016 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

KÂBUS: ARAYIŞHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin