1

9 1 0
                                    

Gözlerimi açtığımda kendimi yatağımın ters tarafında buldum. Yine kedimi severken uyumuş olmalıydım. Onun yumuşak tüylerine dokunmak o kadar güzeldi ki sanki kendimi başka bir dünyada gibi hissettiriyordu. Yataktan doğruldum ve lavaboya girip elimi yüzümü yıkadım. Gece telefonumla o kadar çok oynamıştım ki gözlerim kıpkırmızıydı. Hemen üzerime bir şeyler giyerek mutfağa gittim. Yine yiyecek bir şey yoktu. Her zamanki gibi. Dolaptan 2 tane yumurta çıkardım ve bir tavaya yağ döküp yumurtaları kırdım. Yiyecek bir şey bulamadığımda sıklıkla yaptığım bir şeydi bu. Alışmıştım artık yağda yumurta yemeye.

Okulların bitmesine 2 hafta kalmıştı ve pazartesiden itibaren okula gitmeyecektim. Okulun olduğu günler sabahın 07.20'sinde kalkmaktan nefret ediyordum. Diğer arkadaşlarıma göre evim okula oldukça yakındı. Hatta onlardan daha geç kalkıyordum ama halen şikayet ediyordum. Lise 2'de okuyordum ve gelecek sene yabancı dil bölümünde okuyacaktım. Tek anlayabildiğim ders İngilizce'ydi çünkü. Ama nedense sınavlarda yapamıyordum. Heyecandan kaynaklı olmasını umuyordum. Yine de öğretmenim beni seviyordu ve iki tane İngilizce kitabı Türkçe'ye çevirdiğim için sözlülerime 100 girmişti. Gelecek sene aynı öğretmen dersime girmezse müdürün odasını basacağım doğruydu.

Aklımda binbir düşünceyle odama geri döndüm. Keşke perşembe günü After: Karşılaşma'yı bitirmeseydim diye düşündüm. Kitabın ikincisi olduğunu öğrendiğimden beri okuduğum kitaptan hiçbir şey anlamıyordum. Belki bir şeyler anlarım diye kafamı Böğürtlen Kışı'na gömdüm. Gerçekten sürükleyiciydi.

Kafamı kaldırdığımda saat öğlen 5 olmuştu bile. Kitabın yarısından fazlasını okumuştum ve gerçekten bir şeyler anlamıştım. Genellikle kitap okurken arkadan sözsüz bir müzik açardım ve kitabın dünyasına dalardım. Dalamadığımı anladığımda kendimi müziğe kaptırır, gözlerimi yumardım.
Akşam tanımadığım birinin düğünü vardı. Ne giyeceğime karar verip duşa girdim. Çıktığımda saçlarımı kurutup düzleştirdim. Gözlerime ince bir eyeliner çektim ve göz kapaklarıma hafif siyah bir far sürdüm. Meriç beni böyle görse kesinlikle düğüne böyle gitmemem gerektiğini söylerdi. Meriç erkek arkadaşımdı ve benden bilmem kaç yüz kilometre ötede oturuyordu. Sanal sevgili yapmaktan nefret ediyordum fakat bunu her defasında da tekrar ediyordum. Ondan kilometrelerce ötede oturmama rağmen onu gerçekten seviyordum. Çok fazla tartışıyorduk ve sonunun ayrılıkla bitmesini istemiyordum. Eski sevgilileriyle hâlâ konuşuyordu. Arkadaş olduklarını söylüyordu ama buna inanmıyordum. Eğer bir gün İstanbul'a gidersem o iki kızı da gebertene kadar dövecektim.
Düğün salonu beklediğimden daha güzeldi. Bir önceki gittiğim düğünde ayaklarım kırılana kadar halay çekmiştim ama sadece pasta yiyebilme umuduyla gelmiştim. Pasta yemeden de geri dönmüştük. İnşallah bu düğünde pasta yiyebilirim düşüncesiyle annemleri takip edip bir masaya oturdum. Tanımadığım birinin düğünü olması hareketlerimi kısıtlıyordu. Mesela tanıdık biri olsaydı rahatça halay sırasına girip yoruluncaya kadar halay çekebilirdim ama tanıdığım biri söz konusu olduğunda bu mümkün değildi. Umduğumdan daha sıkıcıydı. Çantamı aldım ve kızlar tuvaletine doğru yürüdüm. İğrenç halimin bir fotoğrafını çektim. Şu anda evde olmayı o kadar çok istiyordum ki. Bu lanet ortamdan kurtulabilmek şu anlık tek amacımdı. Gözlerimi kapadım ve kedimin evde sıkıntıdan ne yaptığını düşündüm. Kendini pek sevdirmiyordu ama doğuştan kedi hastası olduğumdan onu çok seviyordum. Gözlerimi açtığımda kendimi olduğum yerde, kızlar tuvaletinde değil de evde buldum.

Dünya Ayaklarımın AltındaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin