Bölüm 3
Cook ailesi yeni evlerinde beraber ilk kahvaltılarını daha sabah çiğinin geçmedigi erken saatlerde yapıp misafirleri Wice ailesi icin hazırlıklara başladılar.
Bu bir misafirlikten ziyade iki erkeğin buluşup kendilerini çalişma odasına kapatıp Avustralya yerlileri Aborjinlerle yapacaklari görüşmeler için pazarlik tutarlarini hesaplamak olacakti.
Bayan Cook kahvaltidan sonra bir sandalyeye oturmuş nakış işlerken diğer yandanda siyahi hizmetçilerin geriye kalan eşyalari yerleştirirken onlari teftiş ediyor birtakim taleplerde bulunuyordu.
"Babanızın dediğine göre Wice'ın birde oğlu varmış. Maalesef daha yaşı küçük yoksa ikinizden birine uygun bir talip olacağina emindim."
Kiz kardeslerin ikiside gözlerini devirip çaylarini yudumlamaya devam ettiler. Simdiye kadar kiz kardeşlere birçok es adayı gelmiş fakat anneleri bütün genç adamları elinin tersiyle itmişti biricik kizlarina yakıştıramadığı için hiçbirini. Neyseki daha yaşlari cok geçmemişti ki kızların hala evlenmek için zamanları vardı.
**
İki ailenin hanımı içeride oturmuş Britanyadan gelen kumaşları inceliyor, döşetecekleri mobilyalara en uygununu seçmek icin beyin fırtınası yapıyorlardı.Carol Wice'in küçük oğlu Borris yaşınında getirdiği hareketlilikle ele avuca sığmaz bir çocuktu. Josephine simdiye kadar hiçkimseye karsi ilgi, alaka ve sevgi beslemedigi gibi Borris'e de beslemiyordu. Bu yüzden babasının kitaplarindan birini almiş yalının büyük bahçesindeki birçok ulu ağaçtan birinin altına oturmuş denizden esen tuz kokulu serin ruzgarın tadını çıkarıyordu.
Morticia her nekadar ablasının entellektüel yaklaşımları ve tutkulu araştırmacı doğasıyla dalga geçsede içten içe kücüklüğünden beri hep Josephine'i kıskanmıştı.
Bunu kendisinde bir eksik olarak görmüş ve bu eksiği kapatmak için sosyalliğe önem vermiş, büyük topluluklarda dikkat odaği olmaktan asla çekinmemiş bundan mutluluk duymuştu.Küçük Borris onun için bu sıkıcı yalıda ki yeni bir eğlence olmuştu. İkisi bahçede koşuşturup yuvarlanıp bir zaman sonra bundanda sıkılmıştı.
Borris her çocugun en doğal iç güdüsünü içinde barındırıyordu. Merak.
Yalının yaklaşık 100 metre arkasından başlayan koruluk alanı keşfetmeye karar verdiler Borris ve Morticia.Borris çelimsiz zayıf bacaklarının taşıdığı küçük vücudunun sağlayabildiği en fazla hızla sık palmiye ağaçlarının arasından kıkırdayarak büyük bir heyecanla koşturarak nereye ulaşacağını bilmeden geçiyordu. Arkasından Morticia kollarını, yüzüne ve açık kumral saçlarına siper etmiş, uzun mavi elbisesi çalılara takılıp onu yavaşlatırken aldırış etmeden Borris'in onu nereye götüreceğini merak ederek peşinden koşar adımlarla gidiyordu.
Bu koruluk İngilteredekilerden daha sıktı, daha vahşiydi. Sabah çiğinin eseri olarak yeşil bitki örtüsünün yapraklarının üstündeki su damlacıkları nemden dolayı halen daha buharlaşmamış, değişik türlerden endemik bitkiler birbirinin içine geçmiş, toprak sarmaşık ve çalılarla görünemeyecek kadar kaplanmıştı.
Kendi kahkahaları kulaklarında yankılanırken bu eşi benzeri olmayan güzelliğin tadını çıkarıyordu Morticia. Borris görüşünden kaybolmuştu. Bu genç kızın heyecanlanmasına ve bir miktar da tedirgin olmasına neden olmuştu yalıdan fazlasıyla uzaklaştıklarından dolayı.
"Borris! Nerdesin?"
Cevap yoktu. Siyah gözleri irileşip etrafı taramaya devam etti. Çağrışlarına cevap veren yoktu. Kalbinin göğsünden çıkacağını hissediyordu Morticia. Sanki iki kalın demirin birbirine sürtünmesine benzeyen, tanımlayamadığı korkutucu sesi duydu. Ses giderek kalınlaşıyor ve titriyordu. Bunu ince çocuk çığlığı, ardından da bir ağacın parçalanma ve kütürdeme sesi takip etti.
Morticia etrafta dolanıyor ne tarafa gideceğine karar veremiyordu. Çığlığı tekrar duyunca bilmeden var gücüyle koşmaya bağırarak yardım çağırmaya, yalıya dönmek için Tanrı'ya dua etti.
Gün ışığı daha parlak olmaya başlayınca doğru tarafa gittiğinden emin oldu kız.
Adrenalin her yerinin titremesine sebep olurken sağsalim evin çim arazisine geri döndü.
Koa sırtına astığı patlar tüfekle ona koşarken Josephine de peşinden geliyordu.
Morticia görüşü kararırken düşmemek için sımsıkı tutundu Koa'ya. Kurumuş dilini şaplatarak "B-borris." demeye çalışıyor fakat yenik düşüp biraz temiz hava için kıvranmaya devam ediyordu.
Koa kızın gözlerindeki korkuyu görünce onu bırakıp yere düşmesine izin vererek ağaçların içine daldı.
Josphine sesleri duyup Koa'nın koştuğunu görünce birşeylerin yanlış gittiğini anlayıp Charles Darwin'in insan evrimi üstüne yazdığı kitabı fırlatıp peşinden gitmişti.
Kardeşinin kanlar içindeki perişan halini görünce nutku tutulmuştu. Dizlerinin üstüne çökmüş Morticia'yı dizine yatırıp mendiliyle akan kanın durması için burnunu kapadı Josephine. Elleri titriyor bu durumda napacağını bilemiyordu. Şayet daha önce böyle bir durumla hiç karşılaşmamıştı.