Küçük not; Yeni kapağı yapana kadar hikayemin kapağı bu devam edin :) Saatin sesi kulaklarımı tırmalıyor ama bir türlü gözlerimi açamıyordum.Tembelliğim yüzünden neredeyse her gün işe geç gider patrondan azar yerdim sanırım bugünde aynısı olacaktı.Zar zor yatağımdan kalkıp bonyoya girme zahmetine girişmiştim.Aynaya baktığımda kendimden korkmuştum.Saçlarımı taradım,makyajımı yaptım,üzerimi giyindim bunları yaparken oldukça yavaş hareket ettiğim için işe yine geç gidiyordum. Dudaklarımı ısırarak şirkete girdim. Patron yine sinirli ve bu defa biraz endişeli bir şekilde yanıma yaklaştı bağırmasına gerek yoktu aslında beni tek cümleyle alt edebildi. Kulaklarımda belki on defa aynı cümleyi duydum. "Defne üç saat sonra toplantı var sunum yapamazsan kovuldun!" İçimden söylenip neler yapabileceğime bakmak için dosyaları karıştırıyordum. Daha kahvaltı bile yapmadan sunum yapacaktım. Allah'tan önceden çizdiğim modellerin kopyaları duruyordu. Evet,çizim yapıyorum. Merak ediyorsanız söylicem ayakkabı tasarımcısıyım. Tabi bugün işten kovulmazsam. Sunuma iki saat kalmıştı ve ben hala mırıldanmaktan başka birşey yapamamıştım. Yapacağım sunum Türkiye'nin en büyük ayakkabı firmasının sahibi içindi. Onu ikna edip bizim şirketle çalışmasını sağlayacaktım. Ve bunu üç gün önceden biliyordum ama unutmuştum. Galiba içimden geçenleri söykeyecektim resmi bir belge hazırlamak için zaman çok geçti.Sadece çizdiğim ayakkabıların yedeklerini dosyanın içine koyup toplantı odasına geçtim. Bir süre sonra bizim şirketten önemli birkaç adam daha geldi. Hala beklediğim kişi gelmemişti iki tane patron vardı ve bir tanesi tam bir melekti. O gelseydi biraz rahatlayacaktım ama hala gelmemişti büyük ihtimalle misafirleri karşılamak için şirketin kapısında bekliyordu. Benim asıl bomba patron gözlerinden ateş fırlarcasına bana bakarak yanımdan geçmişti yüzüne bakmadan dosyayla ilgileniyormuş gibi yaptım.Sanırım büyük misafirde gelmişti şirkette bir kaus ortamı oldu. Bu adam söyledikleri kadar egoist miydi görmek istiyordum veee.. Aman Allah'ım o ne bu gerçek olamaz diye düşünürken ağzımın açık kaldığını fark ettim.Kimseyle konuşmuyordu tam olarak yanımdan geçmişti ama yüzüme bile bakmamıştı ve yanında o yakışıklı olan ortağıda vardı. Bunlar tam bir meteordu diyebilirim. Benim bay sinirli hoşgeldiniz dedikten sonra bana söz vermeyi başardı ve sözlerime başladım;
-"Efendim,çok çok çalıştım demeyeceğim hatta üç saat önce hatırladım. Elimde resmi bir belge yok ama ben size içimden geçtiği gibi anlatacağım." O sırada sözüm ağzıma tıklıdı bay sinirli bana bağırmaya başlamıştı. Neredeydi benim kurtarıcım sanırım şirkete gelmemişti "kovuldun!" kelimesini duyunca kafamı kaldırıp bay sinirliye bakmak istedim fakat onunla göz göze geldim. O dediğim kişi Ömer İplikçi donuk bir çift gözle bana bakıyordu. Bay sinirlinin sözünü keserek; "onu son kez dinlemek istiyorum. İçindekiler neymiş anlatsın bakalım" dedi. Önce bay sinirliye sıkıysa şimdi kov bakışı attıktan sonra sözlerime devam ettim.Buz dolabına anlatıyormuşum gibi hissetsemde gözlerinin içine bakarak başladım sözlerime;
"Bence ayakkabı kadının ruhudur.Ayakkabı çizmek için bir kıyafete veya bir çantaya uydurmak gerekmiyor diye düşünüyorum.Bence diğer bütün parçalar ayakkabıya göre seçilmelidir.Kadın zarif olduğunu giydiği ayakkabıdan belli eder.Çoğu kez sokağa çıkıp bunu gözlemledim.İki santim topukluyla koşan,iki çocuğunu zapt etmekte zorlansada topuklu ayakkabıyla parka gelen,gelinlikle oynaması zor olsada gelinliğin altına kocaman platform topuklu ayakkabı giyen birçok kişi gördüm.Ve en basiti ben, her ne kadar buraya gelirken minibüslerde sürünsemde onlardan asla vazgeçmedim bu yüzden her gün bıkmadan 8'in üstünde ayakkabı tasarlıyorum.Ben böyle mutluyum ne bir adım az ne bir adım fazla tek adım ama çok fazla kadın!" Sözlerim bittiğinde donuk ifadenin yerini şaşkınlık almıştı. Bir süre sessiz kaldıktan sonra kovulduysam gitmem gerekir dedim ve kapıdan çıktım. Ama başarmış olmalıyım ki 10 dakika sonra işi almamızın şerefine kutalamalar yapıldı. Ben eşyalarımı topluyordum. Bay sinirli özür bile dilememişti sessizce şirketten çıktım ve ne yapacağımı düşünerek bir cafeye oturdum. Biraz sonra oldukça lüks siyah bir araba cafenin önünde durdu içinden bay egoist ve mükemmel samimi ortağı sinan bey indi. Görünmemek için onlar girince ben çıktım. Ama sokak bitene kadar Ömer'e bakmıştım. Yüzündeki o memnun olmayan ifade hiç gitmemişti bu adam iyi günler geçirmemiş galiba diye düşünerek yürümeye devam ettim.Ama bu yüzü beynime işlemiştim gerçekten çok dikkat çekici bir adamdı. Sevgilisi çok şanslı bence diye homurdanarak yürüyordum bir yandanda yeni bir işi bakmak zorundaydım anneanneme ve abime işten kovulduğumu çaktırmamam lazımdı. Vitrinlerin canıma bakarak giderken bir temizlik şirketinin vitrininde bayan eleman aranıyor yazısını okudum hemen içeri girip mesai saatlerini öğrendim. Ve patron olduğunu tahmin ettiğim adama çalışmak istediğimi söyledim. Oda gönülsüz tavırlarıyla peki diyip yapacaklarımı söyledi. Üzerime mavi bir önlük giyip ilk evden başladım. Yanımda birkaç kadın daha geldi bu teyzeler iyi insanlardı bana yardım ediyorlar ne sıklıkla o eve geldiklerini anlatıyorlardı. Günün sonunda yorgunluktan göz altlarım torbalaşmıştı. Teyzeler yarın her hafta gittikleri bir eve gideceklerini söylediler. Günlük harçlığımı alıp eve döndğm yorgunluktan ölüyordum bizimkiler yemeğe beni beklemişlerdi. Anneannem sanki durumu çakar gibi olmuştu ama çakmaması içüm kıvırmıştım. Daha ne kadar idare edebileceksem artık.. Bugün hiç çizim yalmamıştım. Düşündükçe tuhaf oluyordum ama alışırım diye düşünüyordum. Ertesi gün aynı iş saatimde spor bir kıyafetle evden çıkıp temizlik şirketine gittim.Teyzeler çoktan gelmiş beni bekliyorlardı."-Günaydın bugün nereye gidilecek?" diye sordum. Teyzenin tontiş olanı "-Bugün gideceğimiz yere her hafta iki defa gideriz ev büyük tek kişi olduğu için toplayan kimse yok" diye açıklama yaptı. Mavi önlüğü giyip yanlarına gelene kadar göz teması kurmadan konuşmuştuk. Nihayet arabaya binip çok güzel bir evin önünde durduk bahçe kapısından girince kocaman bir bahçe vardı ama çok cansızdı çiçek,ağaç falan yoktu sadece çimler özenle biçilmişti. Dış kapıya doğru gittiğimizde bir ses duydum."-Küçük hanım" denildi. Arkamı dönüp baktım orta yaşlı tontiş güler yüzlü bir adam anahtarı göstererek -"Anahtarı alın lütfen Ömer Bey birazdan gelir" dedi. Ona kanım ısınmıştı gülümseyerek teşekkür ederim diyip anahtarı avcundan aldım. Evin kapısınız tontişlere açtım onlar kendi aralarında konuştuktan sonra bahçeden başlamaya karar verdiler banada mutfağa geçip toblodaki kahvaltıyı hazırlamamı söylediler. Ömer diyince aklıma İplikçi gelmişti. Ama ev onun değildir diye önemsemsmiştim.Birazdan orta Halli bir adam gelir diye bekliyordum.Evi çok merak etmiştim kahvaltıyı hazırlayıp masaya koyduktan sonra biraz keşfe çıktım. Bir süre sonra kapı sesi duydum. Kafamı sündürüp baktım ve ne gördüm biliyor musunuz? Ömer İplikçi benim hazırladığım kahvaltı tabağını inceliyordu. Görünmemeliydim hemen tontişlerin yanına çıkıp olanları kısaca anlattım. Tontişler buraya her geldiğimizds nasıl saklanacaksın Defne? diye aynı anda sordular bende her zaman saklanmayacağımı sadece şuan hazır olmadığımı söyledim. Ardım dönük onlarla konuşuyordum ki o donuk ses "-Kolay gelsin" dedi. Tontişeler -"Teşekkür ederiz Ömer bey kahvaltınızı beğendiniz mi?" diye sordular.Bay çok bilmiş yakışıklı,kas yığını -"Sanırım bu kahvaltıyı başkası hazırladı"dedi. Tontişin biri "evet Ömer Bey Defne hazırladı" diye pat diye ismimi söyledi. Ömer "-Defne" dedi o sırada telefonu çaldı ucuz kurtulmuştum.Ömer acil toplantıya gitmek zorunda kaldı.Bende içeri girip işime devam ettim kolidorun en başında küçük bir oda vardı ve burası harika bir çizim atolyesiydi.Gözlerim dolmuştu deli gibi çizim yapmak istiyordum.Sanırım şeytana uymuştum.Oturup sunumda gösterdiğim ayakkabının bir tanesini çizdim ve yanınada yeni bir ayakkabı tasarladım. Tontişler görmeden odadan çıkıp kapıyı kapattım. Ne yapıyordum ben neyin mesajını vermeye çalışıyordum? Anlamamıştım kendimi ama çizimlerimide oradan almamıştım. Acaba ertesi gün geldiğimde ne bulacaktım veya ne duyacaktım?