Sabah olmuştu, mavili pembeli stor perdenin arasından süzen loş ışık Su'yu rahatsız etmeye başlamıştı. Su battaniyesini suratına kadar çekti ve öfledi. Tam tekrar uykuya dalacaktı ki alarmı birden çalıştı. ''zırr, zırrrrr...'' Su yavaşça doğruldu, ayaklarını yatağından sarkıttı ve terliklerine ulaşınca ayağa kalktı. Homurdana homurdana tuvalete dogru yürüyordu ki birden saati gördü; saat 11:48 olmuştu. Bugün karne alıcaktı ve geç kaldığı için yerdeki panduflarını tekmeleyerek tuvalete koştu. Aynaya baktı ve içinden ''bugün o gün Su'' dedi. Hemen yüzünü yıkadı, dişlerini fırçaladı ve makyajını yaptı. Yatağına doğru yürüyordu ve birden dona kaldı. Bugün için aldığı elbisesinin üzerinde iki yol yırtık vardı fakat şuan onunla ilgilenemeyecek kadar geç kalmıştı zaten. Hemen dolabını açtı ve kıyafetleri yatağının üzerine bir bir çıkarttı. Hemen bir kombin yapması gerekiyordu. Bugün onunla buluşacaktı: sevgilisi, çocuklarının babası, ruh eşi. Fakat daha çocuğun adını dahi bilmiyordu. Hemen seçtiği kırmızı bir eteği, beyaz bir gömleği ve beyaz topuklu kırmızı bir ayakkabıyı giydi. Artık hazırdı hemen bir taksi çağırdı. Kapının önünde dakikalarca bekledi fakat taksi gelmedi. Sinirli adımlarla otobüs durağına yürüdü ve otobüse bindi. Okula varmasına 2 durak kalmıştı ki çantasını evde unuttuğunu fark etti. Artık geride dönemezdi, çok geç kalmıştı. Sonunda okula varmıştı. Okulun girişine doğru koşarken birden yere yığıldı, gözleri karardı. Her tarafı acıyordu fakat yavaşça gözünü açtı, kime çarptığını bilmek istiyordu. Gözünu açtığında kendine uzatılmış bir el gördu ve uzandı. Bu O'ydu. Midesinde tuhaf bir karıncalanma hissetti, ve midesi guruldadı. Su utanmıştı ve çocuktan tam özur dileyecekti ki çocuk ''afedersin canın acıyormu'' dedi. Su ne diyeceğini bilemedi. Kendisi ona çarpmıştı fakat o özür dilemişti. Su buna bir anlam veremedi. Tam önemli değil demeye hazırlanıyordu ki en yakın arkadaşı Sıla koşarak yanlarına geldi ve ''sonunda Ilgarla tanıştınız demek'' dedi. Su olanlara anlam veremiyordu fakat artık çocuğun adını biliyordu, Ilgar. Ilgar yavaşça Sılaya döndü ve ''Aslında henüz tanışamadık'' dedi.
Sıla böldügünü düşünerek özür diledi. Ilgar ve Su'yun elini tuttu birlestirdi ve ''artık tanışmanızın vakti geldi'' dedi. Su boğazını temizledi ve ''merhaba ben Su'' der demez, ''Ilgar, memnun oldum'' cevabını aldı. Ilgar ve Su göz göze gelmişti. Birbirlerine odaklanmışlardı ki Sıla ''hadi herkez bizi bekliyor, karnelerimizi alıp kafede buluşacağız unuttunuz herhalde?'' dedi.
Su gözünu kaydırdı ve ''Evet haklısın artık gitmeliyiz'' dedi. Okula girdiklerinde herkez dağılmıştı, sınıflar bomboştu. Müdürün odasına gidip karnelerini aldılar. Artık kafeye gitmeleri gerekiyordu. Okuldan çıktıklarında Su, Ilgar'ı görememişti ve birden önlerinde lüks bir araba durdu, cam yavaşça aralandı ve atlayın diye bir ses duyuldu. Bu Ilgardı. Sıla koştu, ön kapıyı açtı ve heycanlı bir ses tonuyla ''Su hanım buyrun'' dedi. Su'yun heycandan kalbi pır pır atıyordu, yanakları kızarmıştı. Arabaya hızlı adımlarla yürüdü ve nazikçe ön koltuğa oturdu. Arkasından Sıla da oturdu ve ''Tamamız şoför'' dedi. Kafeye ulaştıklarında içerisi neredeyde bomboştu. Herkezin nerede olduğunu düşünüyorlardı ki Ilgar yürümeye başladı ve arkada bir kapı açtı, ardından ''buyrun hanımlar'' dedi. Arkada bar olduğundan bihaber olan Su ve Sıla şaşkın şaşkın içeriye doğru yürüdüler. Girdiklerinde arkalarından konfetiler patlatıldı ve muzik çalmaya başladı. Her tarafta süsler ve balonlar vardı. Su sıradan bir arkadaş buluşması beklerken birden kendini mevzuniyet partisinin göbeğinde buldu. Olayın şokunu atlattığında Sıla çoktan ortama adapte olmuş dans etmeye başlamıştı. Su yavaşca barmene doğru yürüdü ve sandalyeye oturdu. Birden arkadan bir ses ''2 shot lütfen'' dedi ve Su'yun yanındakı sandalyeye birisi oturdu. Su döndüğünde Ilgarı gördü. Ilgar bezmiş bir şekilde Su'ya ''tekrar merhaba'' dedi. Su karşılık verdi ve o sırada shotları geldi. Ilgar direk kafasına dikti. Su küçük bir yudum aldı ve birden oda kafasına dikti. Havadan sudan konuşurken birkac shot daha içtiler. Ilgar birden Su'yu kolundan tuttu ve dışarıya götürdü. Ilgar ''içerisi cok gürültülü ve can sıkıcı, biraz yürümek istermisin'' dedi. Su hafif kafayı bulmuştu ve heycanlı bir şekilde ''Evett'' dedi. Ilgar küçük bir tebessüm etti ve ''hadi ozaman seni özel bir yere götürmek istiyorum'' dedi. Su, sersem sepelek yürürken ayağını burktu ve Ilgar onu kucağına aldı. Arabaya kadar taşıdı ve ön koltuğa oturttu. Koşarak arabaya bindi ve sürmeye başladı. Su çantasını evde unuttuğunu hatırladı ve telefonuda çantasındaydı. Ilgara döndu ve yarım yamalak kurduğu cümlelerle 'Umm.. sey, ben telefonumu unutmuşum ve anneme gecikeceğimi söylemedim' dedi. Ilgar cebinden telefonunu çıkarttı ve 'bunu kullanabilirsin' dedi. Su telefonu aldı numarayı girdi ve annesini aradı. Konuşurken birden bağırmaya başladı
''Anne yeter artık ben çocuk değilim. Bana ne yapmam gerektiğini söylemeyi kesermisin.'' sonra sakinleşti ve bıkkın bir ses tonuyla ''hmm evet kolyeyi taktım anne artık kapatıyorum, görüşürüz.'' dedi. Ilgar üzgün bir ses tonuyla ''Bende ailemle anlaşamıyorum, surekli hayatıma karışıyorlar özelliklede babam sürekli beni egitmeye çalışıyor ve bundan nefret ediyorum.'' dedi. Su ağlamaklı bir ses tonuyla ''Ben babamla hiç tanışamadım, ben küçükken ölmuş.'' dedi. Ilgar ''üzgünüm bu konuyu açmamalıydım'' dedi. Su
''Önemli değil gerçekten önemli değil." dedi. Araba yavaslamaya basladi ve durdu. Arabadan indiler. Bir uçurum kenarına gelmişlerdi, uçurumun kenarında binlerce yıllık bir akasya ağacı vardı. Karşılarında gecenin uçsuz bucaksız karanlığında kaybolmuş Ay ışığının loş ışığıyla aydınlanan bir deniz vardı. Ilgar arabadan büyük bir puf ve battaniye çıkarttı,ağacın kenarına koydu. Su hala ayakta zar zor durabiliyordu ve Ilgar onu pufa kadar taşıdı. Su'yu oturttuktan sonra yanına oturdu ve battaniyeyi sırtlarına sardılar. Bir süre sessizlik oldu ve sessizligi bozan bir guruldama sesi geldi. Bu ses Su'dan geliyordu. Ilgar arabadan birkac paket biskuvi çıkarttı ve Su'ya uzattı. Su yarı uykulu bir şekilde biskuvileri yerken Ilgara döndü ve "Seninle uzun zamandır tanışmak istiyordum, fakat okulda herkeze soğuk davranışların yüzünden seninle konuşmaya korktum. Ne kadarda aptalım."
Ilgar önce gülümsedi sonra ay ışığına doğru döndu ve "Aslında seni ilk gördüğüm günden beri kalbimde sıcak bir karıncalanma vardı. Seninle defalarca konuşmak istedim fakat sen okulun en populeriydin. Diğerlerinden farklıydın ve belki hic tanışmamıştık ama seni kaybetme korkusu yüzünden seninle konuşamadım. Bu hisleri ilk defa yaşadığım için ne yapmam gerektiğini bilemedim. Sanırım seninle daha önce tanışmaya çalışmadığım için aptalın önde gideniyim." dedi. İkiside kısa bir kahkaha attıktan sonra Ilgar "Ayağın hala acıyormu, bakmamı istermisin'' dedi.
Su ayakkabısını çıkartırken ''lanet topuklular" diye söylendi ve ayağını Ilgar'a uzattı. Ilgar herhangi birşey olup olmadığını kontrol etti ve "Önemli birşey yok sadece burkulmuş" derken Su'yun gözünün içine baktığını fark etti. Oda döndü ve göz göze geldiler. Su'yun dudakları aralanmıştı. Birbirlerine yavaşça yaklaştılar , yaklaştılar ve yaklaştılar. Sonunda dudakları birbirine değdiğinde birbirlerinin sıcaklığını hissettiler. Ilgarın dudaklar buz gibiydi fakat Su önemsemedi ve öpmeye devam etti. Sonunda birbirlerine açılmışlardı. Su Ilgarın omuzuna yaslandi ve "Seni seviyorum" dedi. Ilgar yaşananların şokunu atlatamamıştı. Gerçekten Su'yla öpüşmüştü. Sevgi dolu bir ses tonuyla "bende seni seviyorum" dedi. Ilgar bir süre uzaklara daldıktan sonra Su'ya döndü. Su uykuya dalmıştı. Ilgar battaniyeyi iyice sardı ve Su'ya sarıldı. Dolunayı izlemeye devam etti.