Medya : Bahsi geçecek olan ev.
+++
"Çadırlarımızı buraya kuruyoruz çocuklar!"
Profesörün kalın sesi kulaklarımı delip geçerken etrafıma baktım. Bir sürü ağacın içinde bir yerdeydik. Oldukça ıssız ve ürkütücü göründüğünü çoktan kabullenmiştim bile. Başka bir yer bulamaz mıydık?
"Bay Lee, burası fazla ıssız değil mi? Gece olunca ayılar bizi yemekleri olarak kullanabilirler."
Eğer Jongdae konuşmasaydı aynı şeyi ben söyleyecektim. Etrafıma bakındığımda sınıftaki diğer kişilerin de yüzündeki korku ifadesini anlamak zor değildi.
Kafamı havaya kaldırıp baktım. Neredeyse hava kararacaktı."Çocuklar, kaç saat yol yürüdük. En uygun yer burası. Vakit kaybetmeden bir kısmımız çadırları kursun, bir kısmımız da yakmak için çalı toplasın."
İçimden isyan ediyor olsam da bu bir şeyi değiştirmezdi. Bu adam kafasına koyduğunu yapardı.
"Baekhyun. Sen de çalı toplamaya yardım. Et. Şu tarafa git. Sakın geç kalıp kaybolma."
Bir şey demeden kafamı eğdim ve gösterdiği yere baktım. Tamamen kapkaranlıktı. İçimin ürperdiğini hissedebiliyordum. Yanıma birini alsa mıydım? Ama hayır. Zaten yeterince 'kız' diye dalga geçiyorlardı. Eğer yanıma birini alırsam bu tamamen benim sıfatım olurdu. Erkek gibi gidip, çalı toplayıp geri dönecektim.
Her ihtimale karşı çantamı sırtıma almak istemiştim. Kollarını sıkıca tuttum ve karanlığa daldım. Elimdeki el fenerini yaktım. Yere tutarak çalı çırpı aramaya başladım. Kalabalıktan gittikçe uzaklaştığım için ortam daha da sessizleşiyordu. Evet kabul, bu ürkütücüydü.
"Ah tamam. Korkmak yok Byun Baekhyun. Yapabilirsin. Hadi bakalım."
Adımlarım hızlanırken doğaçlama gittiğimi fark etmem zor olmamıştı. Bir an durdum ve etrafıma baktırdım. Evet, şu an iki büyük sorunum vardı.
Hem yolu kaybetmiştim.
Hem de elimde bir tane bile çalı yoktu."S*ktir."
Istemsizce sesli bir şekilde küfür etmemle içimde bir ağlama isteği oluşmuştu.
"Evet geri dönmeliyim. Yoksa burada ayılara yem olacağım."
Arkamı döndüm ve seslice yutkundum. Geldiğim yeri tamamen unutmuştum. Evet. Şu anda ne halt yiyeceğimi zerre bilmiyordum. Yere çömeldim ve kafamı ellerimin arasına aldım.
"Tamam, sakin olmalısın. Geçecek. Sadece mantıklı düşün."
Tekrar yerimden kalktım ve ileri doğru adımlar attım. Eğer yürümeye devam edersem belki açık bir alana çıkabilirdim?
İşin bir kötü yanı da yanımda telefonumun olmamasıydı."Tanrım, lütfen. Ölmek istemiyorum.."
Nereye gittiğimi bilmeyerek hızlı adımlar atmaya başladım. İçimden bir his öleceğimi söylese de bir his de kurtulacaksın diyordu.
+++
"Bu da ne?"
Şaşkınlıkla önümdeki kocaman yapıyı izliyordum. Yaklaşık yarım saat süren yürüyüşten sonra oldukça büyük ve ürkütücü görünen bu evin önünde bulmuştum kendimi. Sanki terk edilmiş bir eve benziyordu.
"Girmeli miyim..?"
Eğer biraz daha dışarıda kalırsam soğuktan donabilirdim. Ayrıca ayılar beni yiyebilirdi. Fakat eğer bu eve girersem ne olacağını bilmiyordum. Birilerinin yaşayıp yaşamadığından emin değildim. Tek bildiğim şey fazlasıyla ürkütücü olmasıydı.
Ürkek ve tereddütlü adımlarla eve doğru yürüdüm. İlk seçenek nedense biraz daha mantıklı gelmişti. Ve her zaman olduğu gibi bugün de merakıma yenik düşmüştüm.
Evin büyük kapısının önüne geldiğimde kapının hafif aralık olduğunu gördüm.
"Evet kesinlikle burada biri yaşamıyor. Eğer yaşıyor olsaydı kapı kapalı olurdu değil mi? Evet bu güzel bir şey."
Kendimi avutmaya çalışsam da fazla başarılı olduğum söylenemezdi. Kapıyı yavaşça ittirirken çıkan gıcırtı sesi kulaklarımı delebilecek güçlükteydi.
Kapı tamamen açıldığında karanlık salonu az çok seçebiliyordum. Elimdeki feneri etrafa tuttuğumda etrafta bir sürü tablo olduğunu gördüm. Bir müzeyi andırıyordu."Merhaba.. Kimse var mı?"
Normal bir sesle konuşsam da sesim tüm evde yankı yapmıştı. Sanırım bu şu ana kadarki en korkunç olanıydı. Tüylerimin diken diken olduğu hissetmeye başlamıştım bile.
Bir kaç adım atmaya karar verdim. Adım attıkça yerdeki tahta gıcırdıyordu.
"M..Merhaba.."
Benim yaptığım ses haricen hiçbir ses yoktu. Artık burda kimsenin yaşamadığına emindim.
Merdivenlerin yakınındaki bir tablonun önüne geldim. Işığı tablonun üstüne tuttum. Resim tamamen kırmızı boyayla çizilmişti. Başka hiçbir şey yoktu. Anladığım kadarıyla bir nehir, bir köprü ve bir kadınla bir erkek vardı. Işığı diğer tablolara tuttuğumda diğerlerinin de tamamen kırmızı boyayla yapıldığını fark ettim.
"Bu da neyin nesi şimdi?"
Tam düşüneceğim sırada kulaklarıma hucum eden ayak sesleri ile kalbim son hızla atmaya başladı.
"K..kim var orda?!"
Ayak sesleri merdivenden geliyordu. İstemsizce geri geri gittim. Işığı merdivene tutmaya korkuyordum. Ayak sesleri gittikçe hızlanırken birden kolumda hissettiğim elle sesim çıktığı kadar çığlık attım. Elin sahibi beni hızla kendine çekmişti. Nefesini kulaklarımda hissedebiliyordum.
"Hm.. Demek bir ziyaretçimiz var. Park Chanyeol'un Sanat Atölyesine hoş geldiniz bayım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GUILTY
FanfictionBir kadın, yanına da bir adam çizdim. Arkada bir nehir ve köprü vardı. Evet burası Han Nehri'ydi. Her yerin 'kırmızı' olması hoşuma gidiyordu. Sanırım biraz daha dolgun renklerle yapmalıydım. Bu yüzden kurbanımın parmağına bir çizik daha attım ve fı...