*2*

69 4 4
                                    

Asırlar önce dünya Bendis'in lanetini duydu. Ve zamanla tanrılar ve tanrıçalar efsane halini aldı.
Bu efsanelerin bile artık dinlemediği bir zamanda, Eos'un soyundan gelen en saf kişi solgun yüzü, sarı saçlarıyla sessizce doğdu kapkara geceyi aydınlatan ayın karanlığında. Annesi onun adını Zuria koydu.

O gece sanki Bendis tüm ışığı çekmişti kendine.
Karanlığın içinde bir tane bile yıldız yoktu sadece ay vardı, dolunay vardı. Işığı bir kurtuluş gibiydi dolunayın ama aslında lanetin tam kendisiydi.

&

Zil sesiyle bu dersi de atlattım diye sevinerek defterlerimi topladım. Diğer dersin işleneceği sınıfıma gidecektim. Boğazımın kuruduğunu hissettiğim için adımlarımı diğer koridordaki çeşmenin oraya yönlendirdim. Koridor çok boştu.
Okulun içinin bu kadar boş olmasının nedeniyse; okul futbol takımının bu gün antrenmanını dışarda yapacağıydı ve bütün okul bu antrenmanı izleyebilirdi. Bunu dünden biliyordum ama gitmeyecektim çünkü sporla aram hiç yoktu özellikle de amerikan futboluyla. Bana göre oyundaki amaç sadece güç üstünlüğü kimde onu öğrenmekti. Böyle bir oyunu kim oynamak isterdi? Bizim okul. Batı yakasındaki sıradan bir okul.

Suyumu içerken tanıdık gelen o sesle olduğum yerde kaldım. Anlık duyulan bir ses ve kalp atışlarım. Sanki kalbimin atışlarından başka ses duyamaz olmuştum. Ne demişti o boğuk kadın sesi? "Sayılı saatlerin kaldı küçük"? Ne demekti bu? Bu sesi neden duyduğumu bilmiyordum ama lanet okuyarak doğruldum. Rüyalarımdan alışık olduğum ses ilk defa uyanıkken ziyaret etmişti beni. Korkuyordum çünkü delirmeye başladığımı düşünüyordum. Tekrar zil çaldığında yerimden sıçradım ve arkamı döndüm koridor kalabalıklaşmış futbolcular kendi koltuklarında oturmaya başlamışlardı. Diğer dersleri es geçerek okuldan çıktım. Yürüdüm, kasabamızda hiçbir ses yoktu, bu sessizlik damarlarıma işledi o saniye. Ruhum dinlendi ve ben eve vardım. İçeri girdiğimde koltukta uyuyan annemi görmeyi planlamıyordum. Televizyon izlerken uyuyakalmıştı. Televizyonu kapatıp içeri geçtim. Uyumak veya düşünmek istemiyordum. Kitabımı çıkarttım yatağıma kuruldum ve okumaya başladım. 50 60 sayfa sonra kendini uykuya direnmeye zorladığım bedenime istediğini vermek istedim. Kitabı koyup gözlerimi kapattım uykuya teslim ettim kendimi.

Nefes nefese uyandığımda aslında yatağımda olmadığımı fark ettim. Üzerimde beyaz ışıldayan bir elbise vardı, bir atın üzerindeydim ve at dört nalaydı! Içinde bulunduğum durum olmasaydı atın beyaz tüylerini sevmeye doyamazdım. Tüy o kadar yumuşaktı ki ellerimin arasından kayıp gittiği için tam tutunamıyordum.
Ormanlık bir alanda nasıl bu halde olduğumu bilmediğim bir sekilde ilerliyordum hemde uçuruma doğru! At uçuruma geldiğinde ani bir şekilde durdu ve beni aşağı attı. Zaman o saniye durdu ve zihnim çığlık atıp kurtulmaya çalıştı. Bedenim zihnimin aksine durgun ve sakindi. Uçuruma ilk düştüğümde dibi görünmeyen bir ucurumda olduğumu sandım yerle çarpışacak ve her şeyi arkamda bırakmaya zorlanacaktım sonra simsiyah su birikintisi içerisine gireceğimi fark ettim. Bu sefer de eğer suyun miktarı azsa ölecektim. Rüyamdaki kadının sesi geldi aklıma "Sayılı saatlerin kaldı küçük." zihnim kadını düzeltti saati saniye olarak. Parmaklarımın suya gireceğini sandığım halde değişik jölemsi bir yapıya girdim ve çıktım. Bir mağaranın içindeydim. Acıyla diz çöktüm o an bütün kemiklerimin yerinden oynadığını hissettim. Kürek kemiklerimin orada bir yangın vardı sanki. Acı bütün bedenimdeydi ama alev kürek kemiklerimde. Kafamı kaldırdığımda mağaranın içini aydınlatan asıl şeyi görmeye çalıştım. Bedenimdeki alev gitti. Sadece karşımdaki şeye odaklandım ama göremedim. O saniye derin bir rahatlama hissederek tekrar uyandım yatağımdaydım bu sefer. Terlemiş ve korkmuştum, zihnim olması gerektiğinden bulanıktı. Neler olmuştu?

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jul 27, 2016 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Bendis'in LanetiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin