3: wow, you can speak

33 3 0
                                    


Başımın ağrısı uyumamı engellerken yastığı başıma bastırdım. Bu ağrı her zaman vardı ama bu sefer olması gerekenden daha fazla ağrıyordu ve sanırım bu üçüncü hapımdı. Gözlerimi tekrar kapatıp kendimi uyumaya zorlandığım sırada telefonumun komidinin üzerinde ki titreşim sesiyle yattığım yerden kalktım.

uk number: Ellerin acıyor mu?

Birkaç saniye boş boş ekrana bakarken baş ağrımı çoktan unutmuştum. Kim oluğunu bilmiyorum ama çatılan kaşlarımı görmesini isterdim.

josephine: Kimsin?

Nefesimi sesli bir şekilde dışarıya verip yavaşça kararan ekrana bakarken numaranın kim olduğunu düşünüyordum. Telefon elimde titrerken ekrandaki yazanları okuyup gözlerimi devirdim.

uk number: Vay canına, konuşabiliyorsun.
Çattığım kaşlarım daha fazla çatılırken birinin benimle dalga geçtiğine emindim.

josephine: Dalga falan mı geçiyorsun? Yazıyorum??

uk number: Dur, dur üzgünüm haklısın. Sonuç olarak konuşabiliyor musun?

josephine: Dalga geçiyorsan, gece gece inan bana eğlenceli değil. Kimsin?

uk number: Tanrım, dalga falan geçmiyorum. Ayrıca, ela gözlerimin unutulmaz olduğunu söylerlerdi? :-)

Bir süre duraksayıp avuç içimle alnıma vururken konuşmak isteyip ona küfür etmek istedim, tekrar.

josephine: Sen numaramı nereden buldun?

uk number: Ellerin iyi mi?

josephine: Sana bir soru sordum diye hatırlıyorum.

uk number: Evet, bunu bende yapmıştım. :-)

josephine: İyi, mükemmel, harika. Sen cama yumruk atsan nasıl olurdu? Ama dur umrumda değil çünkü benimki cidden iyi.

ashton: Hadi ama? Sana sadece nasıl olduğunu sordum. Bu kadar kaba olamazsın??

josephine: Üzgünüm benim görünüşümle dalga geçip iğrenç bir şekilde konuşan kişilere kibar olamıyorum.

ashton: Seni düşmekten kurtardığım için bana tokat atarsan sâdece bunu yaptığıma dua etmelisin.

josephine: Engellemeden önce diyeceğin son şeyi söyle?

ashton: Neden konuşmuyorsun?

Yazdığı son şeye bakıp dudaklarımı birbirine bastırırken bunu cevabını aklımdan çıkardım ve numarayı engelleye basmadan önce yazdığı şeyi arka arkaya okudum.

Neden konuşmuyordum? Kesinlikle cevabını bilmiyorum. İki yıldır bu böyleydi, o intihar edip beni karanlığımda yalnız bıraktığından beri. Psikiyatri bunun psikolojik olduğunu ve herşeyin benim elimde olduğunu söyledi ama değildi. Konuşmak istiyordum ama görüyor musunuz, Bay Kingstone? Dediğiniz gibi değil. Elimde değil. Siktiğimin beyni konuşma işlevini yitirmiş gibi.

Tüm bu aptal düşüncelerden kurtulup başımı tekrar yastığa koydum. Baş ağrım geçmişti ve uyumamam için bir neden yoktu.

Uykuya dalacağım sırada aklıma gelen şeyle hızla ayağa kalktım ve her zaman ki gibi kendime küfür ettim. Her gece ona yazardım, bunu nasıl unutabildim? Masama oturup üzerinde duran boş kağıdı önüme çektim ve kalemi parmaklarımın arasına alıp yazmaya başladım.

20 Haziran

saat 03:42

Bugün ilk defa sana yazmayı unuttum ve neredeyse uyuyordum.

Bunu hiç yapamazdım. Benim paradoksumu biliyorsun, her gece 00:00'da yazmaya başlardım ama saati görüyorsun ve ben bu saate kadar seni hatırlayamadım.

Hala konuşamıyorum ve bugün bundan daha çok nefret ettim. Elim biraz acıyor, yine kırık bir kalbin parçaları camlardan çıktı.

Sanırım bugün seni unutmamı sağlayan ve paradoksumun yarısını bozan şey ela gözlerin sahibiydi.

Bunu yazmak cidden zor çünkü seni bir saniye bile unutmak istemiyorum. Seni unutmak istemiyorum. Bunu istemiyorum. Sen beni unutmazdın veya birisinin gözlerine o şekilde bakmazdın ama o gözler tüm beynimi oyalıyor gibi ve ben konuşmak istediğimi farkediyorum.

Daha fazla yazmak istemiyorum. Seni unutmak istemiyorum.

Seni seviyorum...

Seni unutmaktan korkan, Iris.

Mektup bittiğinde boş odada duyulan tek şey sesli bir şekilde yutkunuşumdu. Kağıdı katlayıp diğer mektupların olduğu kutuya atarken aklıma bunun dördüncü kutu olduğu geldi. Ona iki yıldır her gün ne olursa olsun saat 00:00'da yazardım. Sanırım bugün bir istisnaydı ve bir daha bu istisna olmayacaktı.

Ağzıma attığım dördüncü hapla başımı tekrar yastığa koydum. Tamam, her gün içtiğim ilaçlarla birlikte tam olarak altı tane hap içmiştim ve bu sanırım çok fazlaydı ama bir şey olacağını düşünmüyordum.

Bana hep Iris derdi çünkü saçlarımı durmadan farklı renklere boyardım ve biliyorsunuz, İris gökkuşağı Tanrıcaşıydı. Gözümün önüne gelen birkaç anıyla vücudum kasılırken buna bir son verdim ve kendimi uyumaya zorlandım.

O beni karanlığımdan kurtarmak yerine beni o karanlığın en dibine çekmişti ve üzerine bir de beni o karanlıkta yalnız başıma bırakmıştı.

O şimdi kendi karanlığında muhtemelen rahat ve huzurluydu ama ben kendi karanlığımda ondan kalan parçalarla acı çekiyordum.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jul 12, 2016 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Broken Home | a.iHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin