güller

53 4 2
                                    

1, 2

Ölmeme en fazla 3 saniye var. Dikine kestiğim bileklerimden akan kanlar toprakta. Toprak onları emiyor.

3, 4

Hiçbir şey olmuyor ne ölüm meleği ne de film şeridi. Sadece soluyorum işte.

5'i dememe kalmadan hayat benim için bitiyor.  Konuşamıyorum . Karnım hareket etmiyor diyafram nefesleriyle.  Gözlerimin baktığı yerde değil,  içimde bir yerlerde görüyorum bazı şeyleri. 

Kuruyor cildim önce,  kabarıyor,  bir şeyler bağlanıyor tam içime.  Dallar geliyor sonra.  Bileklerimi kestiğim yerden yeni bir dünya geliyor taşarak.  Dikenlerin doğduğunu hissediyorum,  tenimi çiziyor, kaslarıma zehirle dolu iğneler misali batıyorlar. 

Göğsümde bir şeyler oluyor. Bir şey yeniden doğuyor. Aşık olduğum zamanlardan hatırladığım bir his bu.

Kemikten kafesim çatırdıyor sonra altımda.  Mermeri delip geçerek açan papatyalar misali, yarılıyor göğsüm  bir mermer gibi. Kan yok, et yok. Ona şaşırıyorum. Kuru ama canlı, derin bir varlık hüküm sürüyor bedenimde.  Kalbimin olmasi gereken yer ortasından ayrılıyor,  bir gül açıyor. 

Sonra başka güller açıyor.  Üstüme eğiliyorlar. Bir Gül bacağımda,  bir gül şakağımda.

Bir gül de dudaklarımın arasından açıyor.  Kapatıyor yalanlarla yıkanmış ağzımı.  Ne sesim, ne soluğum çıkıyor. Dikenleri batıyor.  Kanıyor dilim,  dudağım, benliğim;  yok oluyorum. Bir diken damağımı yarıyor. Toprak fışkırıyor yarıklardan. Oluk, oluk hayat akıyor ölü bedenimin yaralarından. 

Can veren oluyorum cansız bedenimle.  Kapanıyor her karışım.  Gülle, dikenle,  toprakla. 

Bir kız geliyor sonra. Gül koparıyor benden bir parça.  Sıkıntıyla yaprakları yolarken ,  sakızını patlatıyor. Gülün dikeni avucuna batıyor.  Söylenerek tadı kaçmış sakızını tükürüyor güllerimin üstüne. Kopardığı gülyapraklarından daha kırmızı akıyor kanı. 

Sonra bir çocuk geliyor,  tahtadan bir yatakta.  Keçe gibi saçları birbirine karışıyor rüzgarda.  Denizin tuzu, suyu yıkıyor göz kapaklarını.  Annesi ağlayarak birer gül koyuyor gözlerinin olduğu yere. Sarı güllerin üstüne gözyaşları düşüyor.  Hıçkırıyor kalbinin olduğu yerden.

Sonra gecenin bir yarısı,  bir ayyaş geliyor. Pis,  lekeli pantalonunu indirip güllerimin üzerine işiyor,  yüzünde alaycı bir tatmin duygusuyla. Bir Gül koparıp üstümden,  sapını dişleri arasına sıkıştıyor.  Köpek dişleriyle kemiriyor dikenleri.  Dikenlerin battığı dilinden salyayla karışık bir kan damlası düşüyor kopardığı gülün köküne. 

Sonra genç bir çift geliyor yanıma.  Oğlan,  siyahi kızın kıvırcık tutamlarını okşuyor.  Kızın gözlerine rüzgar ve deniz doluyor.  Yıldızlar parlıyor hayat dolu gözbebeklerinde. Bir gül koparıyor çocuk benden. Kızın kulağının arkasına koyuyor,  bukleleri dikenlerin üzerinden nehirler gibi akıyor.  Dikenlerden biri kulağının yanındaki deriyi çiziyor.  Bir damla kan ıslatıyor yumuşak kıvırcıklarını. Ağzından hafif bir tıslama çıkıyor acıyla.  Oğlan teselli etmek için dudaklarını yaraya bastırıyor.  Bir damla kan, dudaklarının arasındaki çatlaklara usulca siniyor.  

Güllerim kopuyor, ben duruyorum. Güllerim soluyor, ben duruyorum. Güllerim açıyor ben yine oradayım, bir yere gittiğim yok. Ben, ben olmaktan çıkıyorum. Ne oldum ben sahiden? Bodur bir gül ağacı? Toprak ananın bir avuç bağrı? Yoksa denizin tuzlu kayadan mezarlığı? Bir kök, bir güneş, hava, su , ateş? 

Çok sonradan anlıyorum. Gerçekten de ölmüşüm. Eh, sesim soluğum yok, kalbimi güllerimin dikenleri deldi, artık çalışmıyor bedenim, tahmin etmeliydim. Toprak mıdır nedir bilinmez ama ben varlık oluyorum. Gözlerimi, kulaklarımı, burun deliklerime dolması gereken toprağı arıyorum ama bulamıyorum. Acaba böcekler mi yedi yüzümü toprağın altında? Hakikaten geceleri hissediyorum solucanların sırtımda yapış yapış gezindiğini. Belki de onlar yemiştir yaşamımı ifade eden nadide kabuğumun parçalarını. 

Güllerim bitiyor koparıla koparıla. Bir saplar vadisidir duruyor üzerimde, sahipsiz köklerin yerini belli edercesine. Lakin kimse fark etmez böyle şeyleri. Keşke inatçı, küçük gül sapları da bunu anlayabilseydi. Sonra başka başka insanlar geliyor yanıma. Sapları da koparıyorlar kökleriyle beraber. Artık güllerim eve dönseler de yıkıldı barkları, kızarlar mı ki bana? 

Makineler geliyor bitişiğime, biraz daha yakınıma, üstüme. Takır tukur sesler çıkarıyorlar. hayattan yoksun bir disiplinle. Ne gidecekleri bir evleri ne de kızınca batan dikenleri yok hiçbirinin. Oysa benim güllerim ne de güzeldi, şen şakrak, benimle. Ölü bedenimin hayat verdiği yegane yavrularımdı onlar benim. 

Takır tukur şimdi. Toprağım lime lime edildi. Bir daha güllerim eve dönerler mi ki? Bir evleri olabilir mi şimdi?

Birer betondan gül de, solucanların kemirdiği gözlerime bahşedildi. 


Korkuyorum Sen'denHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin