4

94 8 53
                                    

Gözlerimi açtığımda bunun sebebinin delice çalan kapı olduğunu anlamam uzun sürmedi.

Hemen komidinin üzerindeki telefonuma baktım. Saat daha sabahın 7'siydi. Normalde erken kalkan birisiydim ama saat sabahın 5'ini gösterirken yattığımdan dolayı şu an akşama kadar uyumayı tercih ederdim.

Kapının daha fazla çalmasına dayanamayarak 'Geldim!' diye bağırdım.

Bu kimdi böyle? Bu sorunun cevabını alabilmek için yapmam gereken merdivenleri aşıp kapıyı açmaktı ve öyle de yaptım.

Merdivenlerden koşarak aşağıya inmeye çalıştığım sırada az kalsın düşüyordum. Fakat son anda duvara tutunmamla kendimi kurtardım. Ardından takılmamaya dikkat ederek bu sefer de kapıya koştuğumda hiçbir kaza yaşamadan kapıya ulaştım ve kırmızı kapının kolunu aşağıya indirdim.

Her şeyi görmeye, herkesle karşılaşmaya hazırdım. Onun dışında... Burada olması imkansızdı. O Kanada'daydı, şu an da orada olmalıydı. Burada, Los Angeles'ta ne işi olabilirdi. Hem de bu kadar zaman sonra...

Ah Tanrım, nasıl da hatırlayamadım. Üç gün önceki mesajında bunu söylememiş miydi zaten? Komşum olduğunu...

"Ciddi olduğunu düşünmemiştim." dedim Shawn'a bakarken. Oldukça soğuk bir ses tonu kullanıyordum.

"Senin hakkındaki hiçbir konuda şaka yapmam."

"Banane. Ne var? Ne için geldin bu satte?"

"İyi de sen zaten erken kalkarsın. Sorun olacağını düşünmüyordum."

"Sen bunu nereden biliyorsun? Ayrıca gördüğün gibi sorun oldu. Defol burdan." diyip kapıyı kapatmaya çalıştığımda ayağını araya sokmasıyla amacıma ulaşamamıştım.

"Hakkında zannettiğinden daha fazlasını biliyorum Aqua. "

"Oradan umrumdaymış gibi mi duruyor?"

"Neden bana böyle davranıyorsun Aqua?"

"Ne bekliyordun? Sana 'Canım' diyip kucağına atlamamı mı? 4 yılın ardından hiçbir şey yokmuş ve sana hala aşıkmışım gibi davranmamı mı? Ayrıca bir de yüzsüzce bana neden böyle davrandığımı soruyorsun. O kadar salakmışım ki aşktan, pardon aşık olduğumu sandığım saçma bir kuruntudan senin gerçek yüzünü görememişim." dediğimde birden gözleri büyüdü.

"Nasıl olurda bana olan duygularını bir kuruntu olarak tanımlarsın?" diye bağırdı. Bu beni iyice kızdırmıştı.

"Asıl sen nasıl olur da benim evime gelip bana bağırırsın? Ya da bu ülkede ne işin var? Ya da boşversene. Defol git evimden. Hatta bu ülkeden."

"Seni almadan asla gitmem."

"Bu ne yüzsüzlük böyle? Bana yaptığın onca şeyi unuttun mu? Ben hiçbirini unutmadım biliyor musun? Sana olan duygularımı öğrenmek için bana nasıl yakınlaştığını unutmadım mesela. Duygularımı öğrendiğinde de bana bütün okulun önünde "Sen tam bir zavallısın. Asla benden karşılık bulamayacaksın. Hem kim seni ne yapsın ? O kadar çirkinsin ki..." dediğinde daha da devam edecektin ama ben senin sözünü kesmiştim ve sana "Asıl zavallı olan sensin. İnsanların duygularıyla oynayabilecek ve dalga geçebilecek kadar da alçaksın. Dış görünüş sizin gibi boş kafalılar için önemlidir sadece. Kalbin güzel olmadığında dış görünüşünün ne önemi var ki?" diye bağırmıştım. O an senden nefret etmiştim işte. Sana karşı duyduğum aşk sandığım kuruntudan daha da büyüktü sana olan nefretim. Ve hala daha aynı nefreti barındırıyorum içimde sana karşı."

"Bana. Sakın. Bir. Daha. Hissettiğin. Duyguların. Bir. Kuruntu. Olduğunu. Söyleme. Anladın. Mı?" diye konuştu dişlerini sıkarak. Gözlerinden ateşler çıkıyordu fakat zerre kadar urumda değildi.

"Ne o, bakıyorum da yumruklarını sıkıyorsun. Bir de bana vuracak mısın? Haha, hadi bir dene ve karşılığını al bakalım. Bana asla dokunamazsın." diye bağırıp alaycı bir şekilde konuştum. Ardından hiç hoş olmayan bir şekilde kahkaha attım. Kahkahamı bölen şey yanağımda hissettiğim ani, hızlı ve oldukça kuvvetli bir tokattı. Kahkaha attığım sırada kapattığım gözlerim yanağıma aldığım darbeyle yerlerinden fırlayacakmışcasına açıldı.

O an canım gerçekten çok acımıştı. Bu tarz durumlarda herkes içinin acıdığını söylerdi. Ama benim kalbimde hiçbir şey değişmedi çünkü içim ona duyduğum nefretten başka hiçbir his barındırmıyordum. Sadece yanağım acıyordu.

Nasıl olur da bana tüm gücüyle vururdu? Her şeyin ötesinde bana nasıl vurabilirdi?

"B-ben çok özür dilerim. Ben, kendimi t-tutamadım. Ben n-" derken sözünü bölen yanağımdan kayan iki gözyaşı oldu. Gözyaşlarımın sebebi, sağ avucumla tuttuğum yanağımın her geçen dakika daha da çok acımasıydı.

Yanağımı tutmayı bıraktığım sırada gözleri aşağı kayan ellerimdeydi. Ardından dudaklarıma kaydığını fark ettim.

Fakat birkaç saniye içerisinde dudaklarıma kayan şeyin sadece gözleri olmadığı anlaşıldı. Şu an dudaklarını dudaklarımla birleştirmişti.

Saniyesinde onu ittirdim ve refleks olarak ona tokat attım. Fakat ona attığım tokat yenilir yutulur cinsten değildi.

Bana vurduğunun iki katıyla karşılık vermiştim ona. İçimden 'Karete yapmanın bir faydası daha.' diye geçirdim.

"Bu ne cesaret? Hangi yüzle, nasıl olur da beni öpersin sen? Kendini ne zannediyorsun böyle? Bana önce vurup sonra öpemezsin. Sen bana dokunamazsın bile. Şimdi yıkıl karşımdan. Defol burdan. Komşum olman veya aynı yerlerde oturmamız umrumda değil. Sakın bir daha karşıma çıkma. 4 yıldır yaptığın gibi!" diye bağırdığımda bana korku dolu gözlerle bakıyordu.

O da aynı benim yaptığım gibi sağ eliyle yanağını tutuyordu. Elleri birkaç saniye sonra yüzünden aşağı doğru kaydığında yüzünde çıkan parmak izlerim ve hafif morarmaya yakın olan darbe izi belirdi.

Eserimle gurur duyuyordum. Bunu fazlasıyla hak etmişti.




Merhaba... Feministlik duygularım kabardı bir... Aa... Umarım beğenirsiniz. Sizleri seviyorum ♡

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jul 16, 2017 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

RUIN》Shawn MendesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin