Bölüm 5

97 4 0
                                    

Bu çocuktan nefret ediyorum. Nefret! Tamam, şimdi o mükemmel çarpık gülüşü geldi de gözümün önüne belki de etmiyorumdur. Ah lanet olası. Nesrin teyzeyi geçirdikten sonra günün yorgunluğunu atmak üzere odama çıkmıştım. Işe ilk olarak duş almaktan başlamıştım. Üzerime siyah bornozumu giyip odama geldiğim de, pencereden içeri dolan güneş ışınlarının mükemmel bir görüntü çizmiş olduğunu gördüm parkede. Normal de böyle şeyler hoşuma gitmez. Yani üç beş tane soyut şekil ne kadar güzel görünebilir ki? Saçma değil mi? Ama işte o anda gözüme güzel görünmüşlerdi ve kendimi pencereden bakarken buldum. Şimdi diyorsunuz, bu şekiller parkede değil mi senin ne işin var pencerede diye. Inanın bende bilmiyorum. Kollarımı pencerenin pervazına koymuş, bahçeye bakıyordum. Ilık ılık esen rüzgar omzuma dökülmüş ıslak saçlarımın arasından geçerken oldukça huylanmıştım. Evin bu penceresi Ömürlerin evine bakıyordu ki aslında pencereden bakarken belki onu görürüm diye umut ediyordum ve bu sebepten başımı kaldırdığım sırada gözlerim Ömür'ün mükemmel mavileriyle buluştu. Allah'ım ben ne kadar temiz kalpli ve masum bir kızım ya? Yerim kendimi lan. Ömür'ün suratında eriyip bitebileceğiniz türden bir gülümseme oluşmuştu. Ben tam öleceğimi düşünürken ardından gelen göz kırpması ile öldüm gözlerinde cenneti gördüm moduna geçmiştim bile. Kalbim hipodrom gibiydi. Hiç bu kadar farklı atmamıştı. Ay heyecan yaptım. Içimde karmaşık duygular eşliğinde düşünürken yüzümde nasıl bir ifade oluştuğunu tahmin etmek bile istemiyordum. Ömür'ün o kendini beğenmiş ifadesini yok etmek için hızla kaşlarımı çatıp koyu mor kalın perdemi çektim. Canım benim ya. Şok olmuştur şimdi. Ama hak etti. Onu bir süre peşimde köpek etme fikri hızla beynimde yayılırken, bu düşüncenin verdiği hazla yüzümde pislik bir sırıtış oluştu. Kendimi seviyorum ya. Bunu daha önce söylemiş miydim? Parmak uçlarımda sekerek kapımı kilitledim. Üzerime rastgele bir şort ve beyaz düz bir tişört giydikten sonra saçlarımı kendi haline bırakarak odamdan çıktım. Merdivenlerden aşağı inerken Emre'ye sataşma fikri fazlasıyla cazip geldiği için son durağım Emre'nin odası olmuştu. Hafif aralık kapıdan başımı uzatarak odada olup olmadığına baktım. Yüzünü yastığa gömmüş yatıyordu. Üzerinde sadece bir şort vardı. Zavallı şey. Benden iki saat sonra gelmişlerdi ki baya yüzmüş olmalıydılar. Beynime doluşan sinsi düşünceler bir kez daha gülümsememe neden olmuştu. Allah'ım bugün de beynimin fazla mesai yapacağı tuttu. Aklıma gelen gelene ya hadi hayırlısı. Planımı gerçekleştirmek için odada bir şey aradım. Gözlerim odayı tararken masanın üzerinde gördüğüm 1,5 litrelik boş su şişesi şimdilik işimi görür gibiydi. Sessiz adımlarla masaya gidip şişeyi aldım. Bir sonraki soluğu banyoda almıştım. Musluğun soğuk tarafını açıp şişeyi doldurmaya başladım. Tamamı dolduktan sonra kontrol etmek için elimi musluğa tuttum. Test edildi, onaylandı. Su şişesi kullanıma hazırdır. Yüzümdeki hain gülümseme kendini korurken bir kez daha parmak uçlarımda yürüyerek hedefe doğru yol aldım. Canım kuzenim aynı pozisyonda uyumaya devam ediyordu. Uyu sen uyu. Bakalım birazdan böyle uyumaya devam edebilecek misin? Şişeyi havaya kaldırıp Emre'nin sırtının tam üzerinde yavaş yavaş eğmeye başladım. Soğuk su çıplak sırtına değdiği anda Emre gözlerini açmıştı. O yerinde doğrulana kadar şişedeki su bitmişti bile.

"Hay ağzına Melis e mi!"

Emre bana sövmek ile meşgulken ben şişe ile beraber kendimi de yere atmış kahkaha atmakla uğraşıyordum. Gülmekten karnıma ağrılar girmişti ki Emre de kurulanırken bir yandan söylenmeye devam ediyordu. Ve biliyordum ki kurulanma işlemi bitince anamı ağlatacak. Bu yüzden bir an önce kaçsam iyi olur. Hızlı hareketlerle ayaklanıp bir yandan durduramadığım kahkahalarım eşliğinde odadan çıkmadan önce bağırdım.

"Intikam soğuk yenen bir yemektir tatlım."Merdivenlerin yarısına geldiğim de Emre'nin sinirli sesi duyuldu.

"Yerinde olsam kendime iyi bir sığınak bulurdum." Tamam korkmadığımı söyleyemem. Off Emre iki dakikalık keyfimin içine sıçtın resmen. Manyak. Saklanacak yerim yoktu. Çünkü biliyordum ki Emre en kötü şekilde intikamını alacaktı. Neyse ya olacağı varsa olsun. Aslında olmasa da olur ama söz konusu Emre olduğu için eninde sonunda olacak. Ve işte Türkçemizin zenginliği diye buna derim. Olmak fiilini hiç bu kadar çekimlememiştim. Bunu da yaptım ya artık her ne olacaksa olsun yani. Şimdi buradan bir de olmak ya da olmamak işte bütün mesele bu diyip Shakespeare amcamıza bağlamayı düşünüyordum ki salonda Esra Erol izleyen teyzemi gördüm. Sanırım kırk yaş insanı bu durumlara getiriyordu. Allah'ım sen koru!

TATİLHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin