#Bölüm 1

49 3 4
                                    

Saat gecenin 1'i yani pazartesi günü 1 saat önce başladı, haftanın en iğrenç günü, yine bir okul günü olacak herşey herzaman olduğu gibi olacak. Öğretmenler yine derse girecek, dersden çıkacak. Bu saate kadar uyumama sebebim kaptan olan babamı beklemek.

Babam "zaman" adlı geminin kaptanı. Bu gün gemisinin İstanbula geleceğini söylemişti umarım kazasız belasız geri gelir. Zaman geçsin diye oturup annemle muhabbet etmeye başlıyorum. Annemin canı sıkılıyor televizyonu açıyor televizyonda gemi kazasından bahsediyor bense önemsemiyorum mutfaktan çay almaya gidiyorum .

Çay doldururken zihnimde bir şimşek çakıyor "yoksa" diyorum , "hayır değildir, yani o , ne bileyim, olamaz" diyorum , elimdeki bardak yere düşüyor ve kırılıyor ama ben bu durumu takmadan oturma odasına koşuyorum. Annemi orada yıkılmış vaziyette görüyorum , ağlıyor , televizyona bakıyorum haberde geçen ifade aynen şu : Marmara açıklarında kaza. "Zaman" adlı geminin mürettebatının tamamı ölü bulundu Kaptan İshak Başaran ise kayıp. Arama çalışmaları ise devam ediyor.

Bu olaya inanmıyorum "Anne yıkılma belki bir isim benzerliği falandır ya da ne bileyim babamsa bile bir kurtuluş yolu bulmuştur" diyorum annemse hıçkıra hıçkıra ağlıyor benimde gözümden yavaş yavaş yaşlar akmaya başlıyor ama kendimi tutuyorum güçlü olmalıyım , yıkılmamalıyım.

Annemide alıp arama kurtarma çalışmalarının yapıldığı yere gidiyorum sabahlara kadar çalışmaları takip ediyoruz ama nafile uykusuz 2 günün sonunda dayılarım zorla bizi eve yolluyorlar.

Evde annem ağlıyor ve bana sarılıyor ve "oğlum baban gitti ne olur sende gitme abuk subuk şeylere bulaşma oku adam ol " diyor...

Birşeyler atıştırıp odama gidiyorum 2 gündür tuttuğum gözyaşlarını boşaltıyorum. Kendime bir söz veriyorum okuyacağım ve babamın hep olmamı istediği doktor olacağım bu düşüncelerin ardından gözyaşlarımı siliyorum ve uykunun o tatlı kollarına kendimi bırakıyorum.

Rüyama babam giriyor çok gerçekci görünüyor ama o gitti... Ona doğru koşuyorum ben ona doğru koştukça olması gerekenin aksine o benden uzaklaşıyor. Uzaktan bana şu sözleri söylüyor: oğlum Hızır cesur ol unutma ki ileri atılmakda şan ve şeref geri durmakda ar ve zillet vardır. Sen Hızırsın isminin ne anlama geldiğini aklından çıkarma her ihtiyacı olana hızır gibi yetiş. Hadi aslanım sen benim en değerli mirasımsın herkeze adımı hayırla yad ettir...

O an uyanıyorum sabah ezanı okunuyor imamın yanık sesi yine gözlerimden yaşların boşalmasını sağlıyor, gözlerimi siliyorum ve babamdan öğrendiğim gibi sabah namazımı kılıyorum, kararımı veriyorum yarın okula gideceğim. Kendime kahvaltı hazırlıyorum annemi uyandırmayacağım sabahın 5'inde uyanmasına gerekde yok zaten.

Evden çıkmadan önce aynaya bakıyorum yaklaşık olarak 1.70 boyundayım , orta uzunlukta siyah saçlarım ve siyah gözlerim var. Gözlerimde kararlılık var. "Hadi başlayalım Hızır" diyorum.

Okula gidiyorum. Sınıftaki hep oturduğum yere oturuyorum. Yanıma sevgilim Defne yerine Kankam Efe'nin oturması beni şaşırtıyor. " Ne oldu ?" diyorum o da bana okula yeni gelen çocuktan ve Defneyle dipdibe oturmalarından bahsediyor. Yeni çocuğun donuk bakışları olduğunu ve çok zeki olduğunu söylüyor.

"Benim çöplüğümde benden zeki birisi he ? İşte bu rahatsız edici. Bide bu zeki kişi sevgilimi de elimden aldıysa daha rahatsız edici olur." diye düşünüyorum.

Sınıfa Defne ve şu zeki çocuk birlikte giriyor Defne gülüyor o çocuğun yüzündeyse donuk bakışlar... Defne yanıma geliyor ve "başın sağolsun" diyor bende ona "neden bir kere olsun aramadın?" diyorum o da bana "on kere aradım ve yirmi tane mesaj attım sen neden bahsediyorsun?" diyor. İnanmayıp telefonuma bakıyorum telefonum bütün bu süre boyunca sessizdeymiş. "Şey özür dilerim " diyorum kekeleyerek , oda sinirli bir bakış atıp o çocuğuda yanına alıp oturuyor.

Ders başlıyor bende yoklamayı beklemeye başlıyorum o çocuğun adında yada soyadında dalga geçilebilecek birşey varmı bunu merak ediyorum Efeyede sorabilirim ama ne bileyim işte şu an ilk konuştuğum kişiye patlayacak gibi hissesiyorum ve bu kankam olsun istemiyorum.

Dersin son beş dakikasında hoca yoklamayı almaya başlıyor " Rıza Mete Boylu"diyor o çocukda " efendim" diyor , bende bana alay malzemesi çıktı diye seviniyorum. "Rıza Mete Boylu mu o ne lan öyle boylu diye soyadı mı olur ?" diyorum o da bana "Boylu ne demek diye düşündün mü?" diyor , sonra devam ediyor "Boylu soylu demek ben Oğuz Soyundan geliyorum" diyor ben de sesimi kesip oturuyorum tabii.

Ders bitiyor hoca sınıftan çıktığı gibi Mete'ye doğru gidiyorum beynimle yapamadığımı kaslarımla yapmayı düşünüyorum ona doğru sert bir yumruk atıyorum ama ben daha ne olduğunu anlayamadan o benim kolumu tutuyor , arkama döndürüyor , arkamdan diz kapaklarıma dizleriyle baskı uygulayıp beni dizlerim üzerine çöktürüyor. Bana rahat durmamı söylüyor "yoksa?" diyorum "yoksası yok" diyor ve beni öyle bırakıp gidiyor.

Okul çıkışına kadar bekliyorum , okul çıkışında Defneyle yalnız konuşmak istiyorum. Olamaz okul çıkışında da birlikteler ama Defneyle konuşmak zorunda hissediyorum bu yüzden onları karanlık bir sokak arasına kadar takip ediyorum. Mete Defneye "ilk sınavına hazırmısın ?" diye soruyor. Defne de "çok korkuyorum" diyor , Mete ise "korkmana gerek yok Masterdalar Kara Evrenin en güçsüz yaratıklarıdır temelde bir zombi gibidirler ısırılmaz yada derin bir yara almazsan onlardan birine dönüşmezsin hem şu ana kadar yaptığın antrenmanların sonuçlarını görmüş oluruz" diyor. Kara Evren de ne be? Hem sınav felan bunlar ne diyor ? Neyse bekleyelim görelim.

Mete bir bıçak çıkarıyor acaba bununla ne yapacak? Bileğine ufak bir kesik atıyor ordan akan kan damlaları yere düşerken etraf soğumaya başlıyor bu sırada Mete kendini bir baloncuğun içine alıp yerden yükseğe çıkarıyor ve Defneye "sınavın başladı" diyor.

Ara sokağa bakan evlerin karanlıkda kalmıs diplerinden birbirine benzeyen korkunç yaratıklar fırlıyor ve baloncuğun altına gidip zıplamaya başlıyorlar ama o da ne ? Defne' nin gözleri bembeyaz oluyor ve ellerinde beyaz alevler yanıyor ve bu beyaz alevlerden birini o yaratıklara atıyor, yaratıklardan biri beyaz alevler içinde yok olurken yaratıkların dikkati ona dönüyor.

Yaratıklar kapkara , uzun pençeli , biri uzun biri kısa fare dişli , uzun boylular , yavaş yavaş Defneye doğru yürüyorlar. Defne etrafına beyaz bir kalkan oluşturuyor. Defnenin etrafını sarıyorlar artık Defne görünmeyecek bir hale geliyor o yaratıklar Defneye zarar vermeden bireyler yapmalıyım ama ne ?

Yerde bir taş görüyorum ve onu o yaratıklara atıyorum bu sırada Mete beni fark ediyor ve "gerizekalı yapmaaaaa" diye bağırıyor. Yaratıklar bana doğru gelmeye başlıyor bense geri geri adım atarken bir şeye çarpıyorum ve sırt tarafımdan bir acı hissediyorum sonra o acıya dayanamıyorum, dünya kararıyor.

Yavaş yavaş ayıldığımda soğuk iki el hissediyorum başımın farklı yerlerinde Mete "onu öldürmeliyiz o ağır bir yara aldı onlardan biri olacak o artık "Kara Evrenin" " diyor Defne ise "nolur yapma belki kurtulma şansı vardır Ridanlıyı çağıralım" diyor Mete de "tamam madem" diyor. Sonra toprağa büyük bir yıldız çiziyor ortasınada büyük bir çember çizip 7 kere "Ridani" diye bağırıyor.

Çemberin ortası ışık saçmaya başlıyor ve ardından içinden 35-40'lı yaşlarda görünen , siyah saçlı , yaklaşık 2 metre cool bir tip çıkıyor. "Ne oldu Mete ?" diyor Mete de ona "Usta Masterdalar onu ısırdı"diyor. Ustası ise soğukkanlılıkla "keşke öldürseydiniz neyse madem çağırdınız ne yapabiliriz bir bakalım" diyor.

Kıyafetimi yırtıyor ve yaramın etrafına keskin birşeye etrafına çizgiler çiziyor . 7 saydım 7 kere o keskin şey vücuduma giriyor ve soğuk bir el hissetmeye başlıyorum tam yaranın üzerinde, birşeyler mırıldanıyor, anlamıyorum daha sonra tekrar etraf kararıyor.

Ayıldığımda kendimi bir evin ortasında bir kafeste buluyorum. Mete kafese doğru bakan sandalyeye oturmuş beni izliyor, "günaydın uykucu" diyor bende ona "o yaratıklardan biri olacak mıyım ?" diyorum o da bana "Usta kritik durumu atlattığını söyledi ama saat 22'ye kadar burada tutacakmışız seni" diyor.

Biraz önümdeki demirlerle oyalanıyorum daha sonra "bu Usta dediğiniz adam tam olarak kim ?" diye bir soru yöneltiyorum tam bana cevap verecekken "Usta" dedikleri adam "o soru " kim ? " değil " ne ? " olmalıydı " diyor ve ardından şunu ekliyor "otur çocuk sana 2 zaman bükücünün destanını anlatayım, o zaman öğrenirsin bu karşındakinin ne olduğunu".





Kara Evren: Zaman Bükücüler VakasıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin