Sol Yanım : Gönül Sızım

645 10 4
                                    


                      Harun Kaşlı

Korkakça sevişir insanlar
Bedbaht hayatları altında
Issızım; yıldızlar, lambalar, dudaklar arasında.
Olmuyorsa 'kader'de,
Sarhoşken kalemi yas tutmak için alma.

Doğrul, dik dur, diren ve
Hayat bastıysa bin defa yarana, yok olmak için yaşa, yoklama aldırma sakın hayata.
Duyduğum tüm sesler, renkler yalnız soldurmak için koşsa da;
Üşümeden yürürken karda,
Bir inci tanesi düştü karlara.
Yüreği üşümüş bir kadının Nisan yağmurlarıymış oysa.

Sıcak vücutlar, boş dalgalar, arsız suratlar, ıssız hayatlar...
Tek vücut olmaksa dünya, kalsın daha iyi olurdu oysa.
Suratsız, gülücük dolu zırvalar,
Saklanmış serseri ruhlar...
Çektim sigaramdan bir duman,
Yaktım kendimi, derdimi her akşam...
Bir müzik sesi kulağımda bir de sen vardın aklımda..



                                                        

BÖLÜM 1
                  

                                                            





  Uyuyamayanlar
Ve Uyanamayanlara...


Yine akşamüzeri uyanmıştı. Onun için gece ve gündüz anlamsızdı çünkü her uyandığında gün bitmek, akşam olmak üzere olurdu. Telefonunda birden çok çağrı vardı, önce Yasemin'i gördü. O iki yıllık bir arkadaştı. Oysaki ona göre zaman kavramı bakılan ve görülenden daha farklıydı. Mesela bir dakikanın bir güne denk olabileceği gibi... Zar zor gözünü açtı. Sigaradan araba egzozuna dönmüş gibiydi boğazı. Birkaç tıksırıktan sonra boğazının konuşacak kadar açıldığını hissetti. Sonra Yasemin'i aradı. Yasemin enerjik bir sesle:
-Kuzu n'apıyon? Dedi ve o da:
-İyi. Sen n'apıyon?
-Bende iyiyim.
-Niye aradın?
-Hiç öyle bi arayayım dedim.
-He iyi tamam o zaman. Hadi. Dedi ve kapattı.
Ardından gelen ikinci çağrıyı aradı. Arayan eskiden çalıştığı yerden Yusuf abisiydi. Yusuf abi görmüş geçirmiş adamdı, belliydi. Hatta bir şiirini bestelemesini istemişti Bestekâr'dan. Çünkü şiiri gerçek bir ruhla yazılmıştı. Yusuf abinin bu şairane ruhu ve duygusallığı Bestekâr'ın onu sevmesindeki en büyük nedendi belki de.

Yusuf abinin telefonu iki kere çaldı ve açıldı. Bestekâr boğuk bir sesle:
-Efendim abi?
Yusuf abi kendinden emin bir sesle:
-Kardeşim nasılsın?
-İyi abi şükür sen nasılsın?
-İyi kardeşim çok yoğun.
-Abi ben seni birkaç saat sonra arasam olur mu?
-Tabi tabi. Görüşürüz yine.
-Görüşürüz abi hoşça kal. Hımm. Kımm.
Bestekâr gözlerini ovuşturdu, tatlı bir acı vardı gözlerinde. Bilgisayara doğru yöneldi ve dün geceden hatta uyuduğu sabahtan kalan filmine devam etti.
​Film bittikten sonra sevmek zorunda olduğu kardeşi Aysun'u aradı. Ama aramadan önce kalktı, perdeleri açtı. Dışarıda güneş vardı, hava çok güzeldi. Pencereyi açtı ve gün yüzü görmeyen odasına ikindi ışıkları vurdu. Bestekâr bu kızıllığı çok severdi. Kimi zaman ona ilham vermiş kimi zaman hüzünlendirmişti onu. Derince bir nefes aldıktan sonra telefon bir kere çalar çalmaz Aysun telefonu açtı ve ince, cırtlak, neşe dolu bir sesle:

​-Naaabeer? Diye sordu.
​Bestekar pesimist halinden yine çıkmayarak:
​-İyi sen napıyon Aysun? Dedi.
-Bende iyi geziyoz arkadaşlarla çarşıda.
​-Hımm. İyi gez bakalım.
​(Bir önceki gün Aysun gitar çal diye yalvarırcasına ısrar etmesine rağmen Bestekâr çalmamıştı. Aklına geldi ve boğuk bir sesle)
​-Gitar dinlemek ister misin hala?
​Aysun beklemeden:
​-Evet süper olur. Dedi.
​-Tamam o zaman. Ben seni bir-iki saate ararım.
​-Tamam nerde?
​-Görüşürüz. Ararım.
​Bu konuşmanın ardından istifini bozmadı, yatağa uzandı ve dışarıdaki kızıllığı süzdü. Birkaç saat sonra gelen bir mesaj titremesiyle uzaklara sıkça dalan gözlerinin büyüsü bozulmuştu. İrkildi. Mesaj atan Aysun'du. Homurdandı.
​-Pfff...
​Mesaj kısa ve netti.
​-Ne zaman çıkıyorsun?
​-20 dakikaya benim parkta buluşalım.
​-Tamam.
​Rahatını bozdu, gitarını aldı, kılıfına koydu. Sonra dağılmış kıvırcık saçlarını yıkadı, kuruttu. Kendince şekil verdi. Boğazlı kazağını giydi ve boynuna hayatında son zamanlarda yaşadığı en büyük yıkımlardan bir hatıra kalan bandanayı taktı. Beyaz, üstünde notalar ve sol anahtarları olan bir bandanaydı bu. Oysaki o 'Sol' anahtarını çoktan kaybetmişti. Dışarı çıktı, parka gitti. Her zaman oturduğu banka oturdu. O parka gitmek, onun için belki de en çok huzur veren şeydi. Çevre yolunun karşısında ki ağaçlık küçük baktı, sonra parktaki ağaçlara. Ama hep ağaçların en uç noktalarına bakardı çünkü kendini en çok ağaçların gökyüzüyle birleştiği noktada özgür hissederdi. Derin bir nefes aldı burnundan, gözlerini birkaç saniyeliğine kapadı ve nefesini verdiğinde ritmik bir şeymişçesine gözlerini açtı. Sonra gitarını çıkardı kılıfından, kaposunu ve arkadaşı Gizem'in penalarını kaybetmemesi için aldığı penalığını gitar kılıfının ön gözünden çıkardı. Bestekâr üşümezdi. Bazı kış geceleri saat 02.00-03.00 sıraları dahi bu parka gelmişti, belki ileride yine gelecekti. Bu geçmişten kalan bir şeydi. Sanki ardında bıraktığı yıllar ona üşümemeyi öğretmişti ama bu akşam farklıydı. Vücudunu, gün ışıkları kendini çektikçe ufak titremeler aldı. Yarım parmak eldivenleriyle gitarını aldı, kucağına koydu. Enstrüman onun için bir evlat sıcaklığıydı. Sonra, Mi minör bastı ve şekilsiz tırnaklarıyla gitarının tellerine dokundu, etraf sakindi. Bir parça çalmak istedi, penasını aldı, Kaposunu gitarının birinci perdesine taktı ve çalmaya başladı.

Sol yanım : Gönül sızımHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin