Adımlarım hızlanırken onunla orantılı bir şekilde hızlanan nefesimi kontrol etmeye çalıştım. Kimsenin neredeyse hiç kullanmadığı sokakta arkamı dönerek kusursuz karın üzerinde oluşturduğum çirkin adım izlerime baktım. Muhtemelen burada benim dışımda geçecek olan herhangi bir kişi bu izlerin sahibini merak edecekti. Hatta bu izleri gören bir kişi olursa eğer izlerin bittiği yerde bir ceset olduğunu düşünecek ve yolunu değiştirecekti. Bu yol o kadar sessiz ve ıssızdı ki herhangi bir cinayet işleyecek olsanız; sokağın ortasında oluşan, duvarın içine gömülmüş olan küçük odacığa koysanız büyük ihtimalle kurbanınızı kimse bulamazdı.
Bu sokak ıssız ve sessiz olmasının yanı sıra beni gitmek istediğim yere ulaştıracak en kestirme yoldu. Şimdiye kadar uçuruma giderken hep bu yolu kullanırım. Levent amcanın bir çok uyarılarına rağmen hiç vazgeçmemiştim. Belki buraya bırakılan talihsiz bir kurbanın toprağına kavuşmasına yardımcı olurdum. Ya da belki ben kurban olurdum. Kendi ölümümü bu kadar kolay düşünmek benim için ne zamandan beri bu kadar basit bir konu halini aldı bilmiyorum. Ama bir an önce bu duruma son vermem gerektiğinin farkındayım. Yoksa içten içe kendi savaşımı başlatacağım.Günlerdir zihnimin içinde neon bir tabelayla asılı duran ölüm kelimesini söküp atmak istesem de bir türlü başarılı olamadım. Ne zaman ölümün soğuk nefesinin beni rahat bıraktığını düşünsem zihnimin en karanlık yerlerinden kanlı ve soğuk ellerini uzatıp bütün duygularımı geldiği karanlık köşeye çekip zihnimi çürümüş kokusu ve soğukluğuyla yıkıyordu. Onu yok etmek için bütün gücümü sarf etmiş olsam da beni uzun bir süre yalnız bırakmaya niyeti yok gibi görünüyordu. Ölümünün çürümüş kokusunun zihnimi sarmasına izin vermeyeceğim. Eğer bu savaş tekrar içimde meydana gelirse bu sefer kazanmak diye bir durum söz konusu olmayacaktı. Savaş tek bir şekilde sonlanabilirdi ve oda büyük ihtimalle benim ölümüm ile gerçekleşecekti.
Soğuk hava beni iliklerime kadar titretirken ellerimi ısıtmak için üflediğim buhar karanlık gecede dağılıp yok oldu. Ne kadar yaklaştığımı fark ettikten sonra kesik kesik soluklarımın sesini bastırmaya çalışıp, uçurumun kenarına doğru yürümeye devam ettim. Karlı bir günde ve karlar artık buz olmaya başlamışsa, yapabileceğim en aptalca şey uçurumun kenarına doğru yürümek olabilirdi. Şu an içinde bulunduğum tehlikeyi boş gözlerle yıldızları seyrederek umursamamaya çalıştım. O kadar yüksekteydim ki, dokunsam hissedebilirdim gökyüzünü parmak uçlarım da. Manzara nefes kesiciydi.Karanlık gökyüzünde yıldızların her biri teker teker göz kırpıp ışıldarken, ay asil duruşuyla ışığını yansıtıyordu. Büyüsüne kapıldığım gökyüzünü o kadar uzun süredir izliyordum ki gözlerim buğulandı. Gözlerimi bir kaç kez kırpıştırıp eski netliğine kavuşmasını sağladım. Soğuk havanın yüzümü okşamasına izin verip beni gerçekliğe kazandırmasına yardımcı oldum. Temiz havayı içime çekip güçsüz de olsa uçurumun kenarına doğru yönlendirdim adımlarımı. Anneme yaklaşıyordum.
Uca doğru yaklaşırken adımımı attığım zemin de dengemi sağlayamadım ve yere düştüm. Şimdi metrelerce yükseklikte dizlerimin üstünde uçurumdan aşağıya bakıyordum. Bedenim başta duruma tepki vermekte gecikse de, zihnim çoktan alarmları çalmaya başlamıştı. Bütün hücrelerim ayaklandı ve vücudumdaki bütün kan beynime doğru yol almaya başladı. Bedenim gerildi ve nefesim hızlandı.
Az önce uçurumun kenarına yürürken karlı bir günde kaygan olması muhtemel olan bir zeminde düşmüştüm.
Neredeyse, diye fısıldadı bilinç altım. Neredeyse uçurumdan aşağıya düşüyordun.
Soğuk buz elimi bıçak gibi kesmeye başladığında bile durduğum şekli bozmadım. Ellerimle uçurumun kenarında ki yer yer çatlak olan buzlu zeminden destek alarak dizlerimin üstünde, uçurumdan aşağıyı seyrediyordum. Saçlarım soğuk hava ile birlikte suratıma çarparken daha net görmeye çalıştım uçsuz bucaksız denizde yıldız ve ayın resmettiği yansımayı. Annem orada bir yerdeydi. Denizin metrelerce altında, dibe batmış cansız bedeninin görüntüsünü zihnimden uzaklaştırmaya çalıştım.
- 'Bana annemi ver ' diye fısıldadım denize güçsüz çıkan sesimle. Duyduğum titrek nefesle, sesin geldiği yöne çevirdim bakışlarımı. Altı yaşımda ki halim korkudan iri iri olmuş bal rengi gözleriyle bana bakıyordu.
- Annem, dedi tiz çocuksu sesiyle ' Beni almaya gelecek değil mi? '
İçimde ki öfke kendini göstermeye başladığında gözleri mi kapatıp derin bir nefes aldım.
- 'Hayır' bastırmaya çalıştığım öfkem sesim de kendini göstermişti. ' Hayır gelmeyecek ve sende onu beklemeyi düşünmeyip aşağıya atlamalıydın. En başında.' Gözlerinden firar eden yaşı görmezden gelmeye çalışıp altı yaşımda ki halimi inceledim. Maddi durumumuz iyi olmadığı için koca bir kışı üzerimde ki çiçekleri solmaya yüz tutmuş üzerime küçük gelen hırkamla geçirmek mecburiyetinde kalacaktım. Küçük bedenimi ise eskiden annemin olan yün kazak ve külotlu çorabımla, asla ayaklarımı sıcak tutmayan, tutmadığı gibi saklayamayan spor ayakkabım ayaklarıma bir kaç numara büyüktü. Koca bir kışı; sıcak olmasa bile yanımda annem olsaydı bu şekilde geçirmeye hazırdım ben. Ama annem hazır değildi.
YOU ARE READING
LEZÂ
General FictionYıllardır ailem olarak gördüğüm tek kişi hayatını kaybetti. Birlikte şu ana kadar ki hayatımızı oldukça zor şartlar altında kazandığını söylediği para ile devam ettirmeye çalışıyorduk. ...