1 hafta sonra...
Sessizlik...
Küçük banyomuzda çıkan tek ses; vücudumda yol izleyerek yere ulaşan su damlalarının çıkardığı ritmik sesti.
Sıcak suyun altın da ne kadar süredir vakit geçirdiğimi bilmiyorum. Sonunda bütün parmak uçlarım buruş buruş olunca ve banyonun tamamını buhar sarıp sarmalayınca suyu kapattım. Vücudum eskisine göre daha canlı duruyordu ve daha kızarık. Ayak uçlarım da biriken suyun girdap oluşturup oradan çekilmesini bekledim. Oldukça dar olan duşa kabinden çıkıp dolabın üzerine bırakmış olduğum havluyu vücuduma sardım ve kurulanmaya başladım. Onun yanına özenle bırakmış olduğum iç çamaşırlarımı ve küçük şortumu aceleyle üzerime geçirdim. Saçlarımın ucundan damlayıp parmak uçlarımda biriken su damlacıklarına baktım bir süre. Daha sonra saçımdan bir tutam aldım elime ve ucunu inceledim. Birçok kırık takıldı gözlerime. Gözlerime hızla hücum eden gözyaşlarını bastırmaya çalıştım. Eğer Levent amca yaşıyor olsaydı çoktan kurtulmuştum bu kırıklardan. Çünkü en geç yirmi gün arayla saçlarımı keserdi. Benden daha çok önem verirdi saçlarıma. Bir genç kadını en iyi gösteren yerin saçları olduğunu söylerdi hep. Hatta bana özel, farklı bitkilerden hazırladığı birçok saç karışımı vardı.
Sessiz hıçkırığımı bastırıp çekmeceleri karıştırmaya başladım. Makası ve tarağı bulduğum da onları lavabonun üzerine yerleştirdim. Aynayı kaplayan buharı elimle silip kendimi görebileceğim bir alan yaratmaya çalıştım.
Aynada ki yansımamla göz göze geldiğimde nefesimi tuttum. Hiçbir zaman dış görünüşe önem veren biri olmamıştım ama bu biraz sarsmıştı.
Karşımda bana hiçte tanıdık gelmeyen bir yüz ifadesiz gözlerle bana bakıyordu. Gözüme ilk takılan bembeyaz ve cansız görünen ten rengim oldu. Öyle ki bana gördüğüm birçok cansız bedenin teninden bile korkutucu göründü. İçinde hiçbir duygu barındırmayan gözlerim duruma tezatlık oluşturacak şekilde iri ve canlıydılar. Bal rengi gözlerimin içinde hiçbir zaman anlam veremediğim küçük kırmızı hareler vardı. Şu an o hareler rengini ve kendini daha çok belli etmiş ve sanki gözlerimin içinde yanan bir ateş varmış gibi bir görüntü sergiliyordu. Küçük diyemeyeceğim fakat yüzümde hiçte büyük durmayan burnumun ucu kızarmıştı. Küçük ama kendini belli eden dudaklarım eski kırmızılığını kaybetmiş neredeyse tenimle aynı renge bürünmüştü. Hacimli ve oldukça uzun olan saçlarım ise canlılığını kaybetmiş ve bir gölge gibi yüzümü sarmıştı. Derin bir nefes alıp gözlerimi aynada ki yansımamdan ayırmaya çalıştım. Acımın bütün yıkıntısı yüzümde kendini apaçık belli etmişti. Bu izleri kısa sürede silmeliydim yüzümden. Kimsenin beni bu şekilde görmesine izin veremezdim.
Tarağı alıp saçlarımı taramaya başladım yavaşça. Cesaretimi toplayıp makası elime aldım. Saçlarımın ucundan tutup onar santim kesmeye başladım. Makası acemice kavramış olduğumdan dolayı makas birçok kez kaydı. Ama kırıklarımdan kurtulmuştum.
Saçlarımı kurutup yeni halini kontrol ettim. Olması gerekenden daha kısa olmuştu ve bazı bölümleri uzun kalmışken bazı bölümleri ise kısalığından dolayı size göz kırpıyordu. Beni çokta rahatsız etmediğine karar verdikten sonra saçlarımı örmeye başladım.
Kısa sürede oluşan ve çabucak kendini belli eden baş ağrımı geçirmek için ağrı kesicimi içip bu akşam az da olsa uyumak için dua ettim. Yarın okula gidecektim ve insanların bakışları altında dik durmaya ihtiyacım var ve tabi ki ölü gibi görünmemek adına kısada olsa uykuya.
Uzun süre oluşan en ufak bir seste bile hızla açılan gözlerim sonunda uykuya teslim oldu.
Bilmediğim bir evde, sessiz adımlarla içimden gelen bir dürtü ile bir fotoğraf aramaya çalışıyorum. Adımlarım beni karanlık köşede olan kapıya yönlendiriyor. Etrafımı kontrol edip kapıyı açmaya çalışıyorum fakat kapı kilitli çıkıyor. Hızla arkamı dönüp orada duran bir bibloyu elime geçiriyorum ve kapının kilidine çarpıyorum. Üçüncü vuruşumda kapı gıcırdayarak açılıyor. Adımımı attığım yerde ki tozlar bulundukları yerden havalanıp sanki beni karşılamak ister gibi etrafımı sarıyorlar. Eski kırık camlı bir çerçeveyi görüyorum ve sanki aradığımı bulmuşum gibi içimde bir rahatlama oluşuyor. Çerçeveyi elime alıp tozunu silmeye çalışıp fotoğrafı görmek isterken; şiddetli bir şekilde vurulan kapının sesiyle yerimden sıçradım.
Terden sırılsıklam olmuş tişörtümün tenime yapışmasından verdiği rahatsızlığı gidermek için çıkarıp bir köşeye fırlattım. Yatağımın kenarına bıraktığım suyu içerek hala şiddetle atan kalbimi sakinleştirmeye çalıştım. Bir süre sonra aslında kulağımda atan sesin kalbimden değil dış kapının vurulmasıyla çıkan ses olduğunu fark ettim.Yalpalayarak ulaştığım kapıyı sert bir şekilde açtım. Karşımda Ilgaz'ın bana endişeyle bakan suratını görünce kaşlarımı çattım ve onu arkamda bırakarak içeri girdim. Arkamdan kapattığı kapının ardından her zaman ki hızıyla odaya girdi.- Sana bir şey oldu sandım. Ne zamandan beri kapıyı çaldığımdan haberin var mı? Dedi yarı çıkışır bir halde. Yatağıma uzanıp kafamı yastığımın altına soktum.
-Sadece uyuyordum. Dedim yorgun sesimle. Ondan ses çıkmadığını görünce kafamı yastığın altından çıkardım. Telaşı yüzünden okunuyordu. Kendimi suçlu hissettim. Ona bunu yapmaya hakkım yoktu.
-Üzgünüm, biraz yorgundum ve bilirsin uykum biraz ağırdır. Dedim şakayla karışık düzgün çıkarmaya çalıştığım sesimle.Yüzünde anlayışla karşılayan küçük bir gülümseme belirdi. Yanıma oturup küçük elini omzuma sardı ve beni kendine çekip sıkıca sarıldı. Sabahın erken saatlerinde yaşadığım bu duygu karmaşası duygulanmama sebep olsa da Geç olmadan bende sarılışına karşılık verdim. Bir süre böyle kaldıktan sonra ilk ayrılan o oldu.-Bugün okula geliyor musun? diye sordu bir yandan da yüzümde incelemediği nokta bırakmadan. Başımla onayladım. Hızla yataktan kalktı ve beni de kolumdan tutup banyoya yönlendirdi.
-O zaman acele etsen iyi olur çünkü yarım saatin var külkedisi.
Beni banyoya itti ve kapıyı da üzerime kapattı. Ilgaz'ın her zamanki tavırları az da olsa normal hissetmemi sağladı. Ona içimden sessizce teşekkür ettim; bana acınası bakmadığı için.Yüzümü yıkayıp, dişlerimi fırçaladım ve Ilgaz'a dolapta ki okul üniformamı getirmesi için seslendim. İç çamaşırlarımla gelmesini beklerken içeriye bir anda girmesi ile oluşan tiz çığlığımı bastıramadım. Üniformamı bir kenara bırakıp doğruca vücudumu incelemeye başladı.
-Hey! Kapı çalmak diye bir durumun yok mu senin? dedim bir yandan da kapatmaya çalıştığım vücuduma asılı olan havluyu sarmaya çalışırken.
-Üzerinde iç çamaşırların var bir yerini kapatmana gerek yok. Plajda bikini giyip poz veren, iç çamaşırlarıyla göründüğünde saklanacak delik arayan akıllılardan mısın sende yoksa? Bunu söylerken o kadar ciddiydi ki gülecektim neredeyse ama Ilgaz'ı daha da ateşlemeye gerek yoktu.
-Hayır. Biraz mahremiyet göstermeni beklerdim. Ayrıca ben plaja gitmiyorum ve o küçük bikinilerden nefret ettiğimi biliyorsun. dedim bir yandan da üzerimden çekmeye çalıştığı havluyu tutmaya çalışıyordum.
-Aç bakacağım. Zaten zayıf bir şeydin sen şimdi kemiklerin sayılıyor mu ona bakacağım yoksa sende olan bizde de var.Güçlükle tutmaya çalıştığım havluya sıkıca tutunup bir yanda da Ilgaz'ı kendimden uzaklaştırmaya çalıştım bu inatçı keçi iç çamaşırımı bile çıkarabilirdi. Sonunda zar zor ulaştırdığım banyo kapısından itip arkasından hızla kapıyı kilitledim.
-Kıyafetlerim üzerimdeyken de farkı anlayabileceğine eminim. dedim yüzümde oluşan gülümsemeyi engelleyemeden.
-Bu kapıyı kırardım ama şanslısın külkedisi çünkü biraz daha oyalanmaya devam edersek geç kalacağız. diye tıslar gibi fısıldadı. Yüzümde ki gülümseme genişlerken Ilgaz her an kapıyı kırabilir endişesiyle hızlıca üniformamı üzerime geçirdim.
*************************
Arkadaşlar şimdilik bu kadarını ekleyebildim. Biliyorsunuz kara kalemden buraya geçiyorum ve cidden beni zorluyor. Lütfen affedin.
YOU ARE READING
LEZÂ
General FictionYıllardır ailem olarak gördüğüm tek kişi hayatını kaybetti. Birlikte şu ana kadar ki hayatımızı oldukça zor şartlar altında kazandığını söylediği para ile devam ettirmeye çalışıyorduk. ...