2

46 6 9
                                    





Dün aldığım mektuptan sonra fazlasıyla korkmuştum ve ne kadar eve gelmek istesem de annem beni yollamamıştı. Bu yüzden düğünün sonunu zor getirmiş, dört gözle beklediğim pastayı bile rahat yiyememiştim. İyi ki, dakikalarını saydığım düğünün sonunda annem birileriyle fotoğraf çekilmeye kalkışmamıştı. Aksi takdirde korkudan altıma bile kaçırabilirdim. O kadar da kolay değildi. Eğer birisi beni korkutmak için benimle alay ettiyse, amacına ulaşmıştı fakat cidden biri tarafından izleniyorsam işler kötü demekti.

Annemin belime soktuğu parmakla düşüncelerimden kendimi ayırıp kahvaltıma devam ettim. Önümde koskocaman ve bomboş bir gün varken bu kadar erken kaldırılmak hiç ama hiç adil değildi.
Pazar ve cumartesi sabahları genellikle kardeşlerimin gürültüsüne uyanırdım. Sonra ki rutinim, okulumu bitirdiğim ve işim olmadığı için tüm gün televizyonun karşısında bedenim yanana kadar oturmak veya arada çıkıp gezmekti. Yakın arkadaşım Niall çoğunlukla dışarı çıkıp beni çağırıyordu ama dışarı çıkmak da pek tercihim değildi doğrusu. Bu, beni izleyen kişinin işini zorlaştırıyor olmalıydı. Zavallı...

Doyduğumda masadan kalkıp odama gittim. Yapacak bir şeyim yine yoktu. Penceremi açıp, tam karşısında olan çalışma masamın altındaki sandalyeyi çekip oturdum. Hafif rüzgar yüzüme vururken, ortada durursa karıştırıldığı için çekmeceme koyduğum telefonumu çıkardım. Yine bildirimsizdi. Birkaç dakika aynı yerde oturmaya devam ettikten sonra sıkılıp kalktım. Galiba yine izlediğim bir filmi izleyecektim. Elimi pencereyi kapatmak için uzattığımda, tahtaların altına sıkışmış bir kağıt gördüm. Ne? Almaya ne kadar korksam da zarfı tutup hızlıca çektim ve ardından pencereyi kapattım.

Yatağıma oturup zarfı yırttım. İçindeki kağıt yine maviydi. Zarfı komodinimin üzerine koyup sağ elimle kağıdı açtım.

'Benden korkmanı istemiyorum Louis. Düşün, sen bir ünlüsün, ben ise senin küçük bir hayranın ;) Üzgünüm, yeşil yapmadım. Çünkü kendi gözlerim umurumda değil. Okyanusun en dibini yansıtan gözlerin o kadar çok hoşuma gidiyor ki Louis... Tekrar söylüyorum, benden korkma. Çünkü seni takip etmiyorum; seni tanıyorum ve seviyorum.'

Ellerimin titremesine engel olamıyorken, beni kimin bu kadar sevdiğini düşündüm. Yoktu! Aklımda kimse yoktu!
Bıraktığım telefonumu tekrar elime aldım ve Niall'ın isminin üzerine bastım. Birkaç çalıştan sonra telefonu açınca hissettiklerimi saklayamayıp bağırdım.

"Ne yapmaya çalışıyorsun sen?"

Tam konuşacakken susunca benim devam etmemi beklediğini anladım.

"Beni aptal mı sanıyorsun? Dalga geçmek hoşuna gidiyor mu? Eğlendin mi bari? Bak, korkuyorum!"

Derin bir nefes aldı ve sanki sabrediyormuşcasına geri verip konuştu.
"Neye sinirlendin bilmiyorum ama git bunu sana bunları yapana sor Louis. Ben bir şey yapmıyorum," deyip telefonu kapattı. Bilemiyordum. Belki yapmıyor olabilirdi ama yapıyor da olabilirdi. Kim olabilirdi? Beni yakından izleyen? Tanıyan? Seven?
Bir ara polise gitmeyi de düşünmüştüm. Bu kadar abartmamam gerekti. Eğer biraz daha uzarsa, annemlere anlatabilirdim. Sonuçta ben on dokuz yaşında bir çocuktum. On sekizimi çoktan doldurmuş olsam da böyle şeylerden korkuyordum tabii. Umarım fazla uzun sürmezdi...

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jul 14, 2016 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Letters // larryHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin