İkinci Bölüm: Sıradan

53 5 4
                                    

Yan binadan gelen, ne olduğu belirsiz bağırtılarla istemeden de olsa uyandığım günden sizlere de günaydın. Uyuyamayacağımı düşündüğüm geceyi iyi bir uykuyla atlattığımı düşünürken, bana kadar gelen bağırtılarla birlikte biranda kendimi ayakta buldum. O anlık sinirle, "Henüz elimi yüzümü bile yıkamamışken, bu neyin bağrışmasıydı!" gibi şeylerle kendi kendime söylenmeye başlamış olsam da, bu pek değişmedi.
-" Ne içimden dile dökeceğim kadar cesaret verici sözlerdi, nede içimden geçtiğini söylediğim şeyler; dile getirmem gereken şeylerdi.."
Bir anlık bağırtıyla uyanmış olsam da, bu sinirimi bir kenara bırakmalı ve elimi yüzümü yıkadıktan sonra birşeyler yemem gerekiyordu. Elimi yüzümü yıkamaya gittiğimi sanarken, bir anda karın gurultularımı dinlemeye başladım desem sanırım yanlış anlamış olmazsınız.
-"Bünyem; 'hayır aç değilsin' desede, tamda bunun aksine karnım; 'kendine gel! Tabikide çok acıktın' diye ısrarla homurdanmaya devam ediyordu.."
Elimi yüzümü yıkar yıkamaz mutfağa geçip, öncelikle yemek yiyeceğim o tatlı, tatlı ve henüz misafir yüzü görmemiş masayı hazırlamaya başladım.  Masayı hazırlar hazırlamaz, buzdolabının kapısını şöyle bir ayırdım, ayırdım ve göz ucuyla da olsa bir baktım.. Baktım.. Baktım.. Dışarıdan bakıldığında büyük ve içi dolu gibi görünen bir buzdolabıydı bu, ama içi pekde öyle değildi. İçerisinde yiyebiliceğim şeyler kısıtlıydı, ve çokta birşey olmadığını görür görmez; "olsun, ben zaten çokda acıkmamıştım" diye kendi kendime teselli cümleleri kurmaya başlamıştım. Ne yazıkki her gencin yapmayı bildiği şeylerden biri olan omleti, bugünkü kahvaltı menüme koyma fırsatım oldu. Biraz yağ, 2 yumurta ve küçük bir tavayla birlikte ocakta güzel bir omlet yaptım. Tamam biraz sakarlık yapmış olabilir, ve sizlere bundan bahsetmemiş olabilirim.
-"Alt tarafı biraz sakardım, hepsi bu!"
Omletimi bitirir bitirmez, masayı toparlayıp üstümü değiştirmek için odaya gidecekken bir sese kulak vermeden geçemedim. Bir ses geliyordu, ne olduğu belirsiz bir ses.. Kulağıma gelen o anki tınıyla, biran telefonumun çalabiliceğini düşündüm ve sanırım bunu düşünmemle birlikte telefonumu aramaya kalkmam bir oldu.
-"Aaahh! Nerede bu ya, nerede!"
Kontörüm yoktu, ve arayan her kimse bu konuda ısrarcı olmasaydı, tekrar arayıp konuşma gibi bir şansım olmayacaktı. Ne yazıkki çok geç olmadan telefonumu bulmuştum ve çağrının son bulabiliceği korkusuyla hızla cevap verdim;
+Alo, orda mısınız
-Buradayım, kiminle görüşüyorum acaba?
+Ben Ahmet bey, işyerimize forum bırakan genç siz değil miydiniz?
-Ta kendisiyim, buyrun Ahmet Bey..
+İşyerimize yapmış olduğunuz başvurunun kabul edildiğini, forumda doldurduğunuz numarayı arayarak bizzat size bildirmek için aramıştım. Yarın işyerimize gelerek ilk iş gününüze başlayabilirsiniz, tam saatinde burada olmanız gerekiyor. Lütfen saatinizi kontrol etmeyi unutmayın.
"O an kısa süreliğine de olsa sersemlemiştim, ve kendi kendime büyük bir sevinçle sormadan edemiyordum;'bu kadar çabuk mu'"
-Teşekkür ederim Ahmet Bey, tam saatinde orada olacağımdan şüpheniz olmasın, iyi günler.
+Öyle umuyoruz, iyi günler.
Telefonu büyük bir sevinçle kapatmakla birlikte, elimdeki telefonu biranda yatağın üzerine fırlatmış olduğumu farkettim. Sevinmiştim, ve bu sevincimi içimde tutmak pek akıllıca gelmemişti o an, tabi elimdeki telefonuda birden yatağa fırlatmam kaçınılmazdı.
-O an kendi kendime, "daha nice sevinçlerin olucak, kendine gel!" diye söylenmeden edememiştim.
Biraz bu sevincimi üzerimden atmak, birazda rahatlamak için kendimi hemen lavaboya attım; ve aynanın karşısında gördüğüm şey, ıslak bir surattan da fazlasıydı.
-"O an bir çocuk görmüştüm, ve o çocuk; 18 yaşında olmasına rağmen, halen daha içindeki çocuğu yaşatabildiğine sevinen gencin ta kendisiydi.."
Elimi yüzümü yıkadıktan sonra, toplamayı unuttuğum yatağım gözüme çarpmıştı. Bu bahaneyle yatağımı toparlamak için odaya geçmiştim, yatağımı toparlar toparlamaz odadan ayrılıcakken, birde ne göreyim dersiniz? Saate takıldım o an, merak etmiyor değildim ama kalkıpta saate bakmak için pek müsait değildim. Gel gelelim saate, saat sekize çeyrek vardı, eh! Dizimde başlamayacak değil.
-"Size dizim hakkında bilgi vermiş miydim?.."
Biran önce televizyonun başına geçmek için biraz daha hızlanmıştım. Yaklaşık olarak yarım saatim vardı, ve bu yarım saati evi dolaşarak geçirme çalışıyordum. O an çok düzenli biri haline bürünmüş gibiydim, gözüme çarpan ne varsa düzeltiyor, bozuk olduğunu düşündüğüm ne varsa ilk haline getirmeye çalışıyordum. Tüm evi dolaşmış olmama rağmen, halen daha vaktimin olduğunu biliyordum. O an en yakın koltuğuna oturdum, ve bu vakti nasıl harcayabilirim diye düşündüm durdum.
-"Sanırım bulmuştum!"
Bu vakti oturarak değerlendirmek, bir nevi dinlenmek pekde fena fikir değildi.
-"Bende oturmuş, ve dizim başlayana kadar bir güzel dinlenmiştim.."
Vakit gelmişti, hemen televizyonu açtım ama bu kezde ne oldu dersiniz; kumandayı bulamıyorum. Yok.. Yok! Kumanda koyduğum yerde yoktu, ama koyduğum yerden emindim. Biraz korkuyordum, dizim başlamış olmalıydı, birkaç dakika daha kaybetmek istemiyordum.
-"O an kendimi koltuğa atmıştım, ve elimi gelen ilk şey kumanda olmuştu.."
Bu ne demek oluyordu, bilmiyorum ama koyduğum yerden emindim, kabul edemiyordum o an, kim kumandayı koyduğu yeri unuttuğunu kabul etmek ister ki?
-"O an kabul etmek istemediğim şey bu değildi, esas kabul edemediğim şey unutkanlıklarımdı.."
Vakit kaybetmeden dizimi açtım, ve izlemeye başladım. Saat sekiz buçuğa geliyordu, ve sandığım gibi birkaç dakika kaybetmiştim. Ama problem değildi, hele birde "özet" yazısını görmüş olmam, bana derin bir oh çektirmişti diyebilirim. Ayaklarımı uzatabiliceğim tek şey mavi tabureydi;
-"eh! Birazda rahatıma düşkünümdür.."
Ayaklarımı da bir güzel uzatmışken, değmesinler keyfime.. Tam gaz dizimi izlemeye devam ediyordum..
-"Derken yeni bölüm başladı.."
Sizlerde bilirsiniz ki dizilerin ilk birkaç dakikası, oyuncuları tanıtmakla geçer.. Pek hoşlanmıyordum bu durumdan, ama birkaç dakikalığına da olsa geçmek pek akıllıca gelmiyordu bana, geçemiyordum..
Derken başlamıştı işte, sebebi nedendir bilmiyorum ama seviyordum bu diziyi izlemeyi.
-"Ne türde diye sorucak olursanız, çoğunlukla dram sahneleri yaşanan bir diziydi.."
İzlemekle yetinmiyordum, izlemekten de sıkılmıyordum hiçbir zaman. Ama şu televizyon başında birşeyler izlemek, her zaman yoruyordu beni; uyku çöküyordu üzerime hemde her defasında.
-"Bunları düşünmemeliydim, aksi taktirde uyuyakalabilirdim.."
Hepinizin hayatında sevdiği birşeyler vardır. Kimileri ailesini sever, kimileri kız arkadaşını, kimileriyse dizi yada filmleri.. Ben dizi severlerdendim, zaten başka birşeyi sevme fırsatım olmuyordu; bu duruma da uzun zamandır alışmıştım.
Neden doğru düzgün birşey yapmayanlar için hızlı geçer ki şu zaman,
En çokta zamanla işi olmayan insanlar için mi hızla akardı bu akrep ve yelkovan..
Saat onbire geliyordu, dizim hala bitmemesine rağmen gözlerimin ağrımaya başladığını farkedebiliyordum; ama bir yandan da uyumak istemiyordum. Dizi aşkından mıdır bilmiyorum ama, bugünkü bölümü henüz bitmeden uyumamak için çırpınıp duruyordum. Diğer yandan da dizimi takip etmeye çalışıyordum, bir süre gözlerim el verdiği kadar takip etmeye devam ettim. Ettim.. Ettim..
-"Uykusunun geldiğini bile bile uyumamak için çırpınan insanlar için kaçınılmaz birşeydi uyuyakalmak; o an oracıkta uyuyakalmıştı, sonraki sabah uyuyakaldığını farkettiğinde yine kendine kızacaktı.. Kızacaktı ama dediğim gibi, uyuyakalması kaçınılmazdı ve öyle de olmuştu.."

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jul 18, 2016 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

FarkedilmeyenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin