Yağmurlu bir sabaha uyanmıştım. Her zaman ki gibi ayaklarımı yataktan sarkıttım ve saçma sapan yere bakmaya başladım. Uzun bir süre öyle durduktan sonra ayağa kalktım ve iyice gerinerek kendime geldim. Mutfağa doğru giderken istemsiz olarak hala esniyordum , bir taraftan da birbirine dolaşmış saçlarımı parmaklarımla açmaya çalışıyordum. Kahve makinesine malzemeleri koyup düğmesine bastıktan sonra yine uyuşuk adımlarla banyoya ilerledim. Bir yandan dişlerimi fırçalarken , bir yandan da işe nasıl gideceğimi düşünüyordum. Dışarıda gök delinmişçesine yağmur yağıyordu. Ağzımı ve yüzümü soğuk havaya rağmen buz gibi suyla yıkadım ve aynanın yanındaki havluya uzanarak kuruladım. Mutfaktan gelen çınlama sesiyle kahvemi hazır olduğu anladım ve aynadaki baygın gözlerle bakışmayı keserek mutfağa yöneldim. Makineden bardağımı alarak ayaklarımı sürüyerek -ki elimde bardak olmasa kendim yerde sürünebilecek kadar yorgundum- odama gittim ve komodinin üzerinde duran tarağı alarak adeta kördüğüm olmuş hacimsiz siyah saçlarımı taramaya başladım. Daha sonra gardırobumun kapağını açarak bir süre öylece askılara baktım. Fakat aklıma havanın yağmurlu ve soğuk olduğu gelince rafta lacivert bir kot pantolon ve gri bir kazak çıkardım , askıdan da ceketimi alarak gardırobun kapaklarını kapattım. Raftan aldıklarımı yatağın üzerine bırakarak yatağımın baş ucumda duran ve sabahın bu saatinde arayarak kendine sövdüren kişinin kim olduğuna bakmak için telefonumu aldım. Her zaman ki gibi Aiden. Tanrım bu çocuğun benimle ne derdi var böyle ? Bu saatte aramasının iyi bir sebebi yoksa benden çekeceği var.
Homurdanarak telefonu açtım."Ne var Aiden ?" Telefonu böyle açtığım için bozulmuş olacak ki sesi değişik geliyordu.
"Sana da günaydın Isis." O görmese bile gözlerimi devirmiştim.
"Sana bu saatlerde huysuz bir bunak gibi davrandığımı söylediğimi hatırlıyorum? Birşey mi oldu , aksi taktirde hazırlanmam gerek."
"Evet öyle söylediğini hatırlıyorum , ayrıca , hava çok yağmurlu geçerken seni de alayım mı diye soracaktım." Aiden konuşurken burnumu avucumla kaşıdığımdan sesim helyum çekmiş gibi sinir bozucu çıkmıştı. "Evet , olabilir."
"Pekala , yarım saate gelirim." Görüşürüz diyerek telefonu kapattım ve yatağımın üzerine attım. Üzerimde ki pijamalardan kurtularak dolaptan çıkardığım kıyafetlerimi üzerime geçirdim ve şekle girmeyerek beni çileden çıkaran saçlarımla uğraşmadan çantamı ve bardağımı alıp salona geçtim. Hem televizyondan hem de tabletten sabah haberlerine bakıyordum ki 4 ay önce kaybolan Sarah Miller 'ın tekrar gündemde olduğunu gördüm. Bulunamamasının tek yükümlüsü olarak polisleri suçluyorlardı. Aylardır. Fakat kızın ailesi bu konuda onları suçlamıyorlardı , bu baskıyı basın ve sosyal medya siteleri yapıyordu. Sarah'ın ailesinin şuan da tek istedikleri şey , ölü de olsa diri de olsa kızlarının bulunmasıydı. Bir mucize bekliyorlardı. Kızlarının onlara geri döneceğini düşünüyorlardı. Ben hala gazeteleri okurken dikkatimi telefonun sesi bölmüştü. Aiden geldiğini söylemek için arıyordu , bu yüzden telefonu açmak yerine meşgule almıştım çantamı ve ceketimi giyerek bardağımı mutfağa bıraktım ve botlarımı giyerek evden çıktım. Tahmin ettiğim gibi , Aiden kapının önünde arabayla bekliyordu. Fazla ıslanmamak adına hızlı adımlarla -yada koşarak- arabaya bindim. Yağmurdan alınma yapışan saçları kulağımın arkasına sıkıştırarak Aiden'a döndüm ve hafif bir şekilde gülümseyerek günaydın dedim telefonda onu kırmış olduğumu düşünerek. Oda gülerek karşılık verdi. Yol boyunca fazla konuşmamıştık ben telefonumla uğraşıyordum , o da zaten araba kullanıyordu. Yarım saat kadar sonra merkeze varmıştık. Sırılsıklam olmamak için ne kadar çabalasam da başarısız olmuştum ve karakola sudan çıkmış balık gibi girmiştim. Daha koridora adımımı atmamla James'in yanımda bitmesi bir olmuştu.