Dışarıda bardaktan boşalırcasına, gökgürültüleri eşliğinde yağmur yağıyordu. Yatağımın başındaki komodin de duran dijital saatte baktığımda saatin 03:18 olduğunu gördüm. Uykunun tutmaması bir yana karımın uykusunda mırıldanmalarından da uyuyamıyordum. Karım, yedi buçuk aylık hamileydi ve uykusunda kabusla rüya karışımı bir şey gördüğünü anlamak zor olmuyordu. Normal de bunları aşmış olması,hamileliğinin ilk aylarında ağır basması gerekirdi. Ama son zamanlar da uykusunda mırıldanmaları sıklaşan bir durum olmaya başlamıştı. Genellikle dudakları kurumuş vaziyette uyanır,uyumadığımı fark edince benden bir bardak su isterdi.
Fakat uyuyamamamın tek nedeni karımın mırıltılarından çok son günlerde yaşadığım stresten kaynaklandığının ben de farkındaydım. Her insan gibi kredi borçları ve genel geçer masraflarla dolu olan düşüncelerime iş stresini de eklemiştim. Ne kadar kadın doğum uzmanı olsam da doğmadan bebeğin masrafları da eklenince para yetmiyordu. Şimdiden şeker pembesine boyanmış, geneli pembe ve beyazla süslenen bir bebek odası hazırlanmıştı. Kampanyaları ve en iyi markalardan bebek için alınmış ıvır zıvırlar vardı. Hiçbir şekil de karımı kıramıyor ve her istediğini yerine getirmeye çalışıyordum.
Düşüncelerimi odaya aydınlatan şimşeğin çakması, ardından gelen gökgürültüsü böldü.
Sessizlik.
Eşimin mırıldanmaları.
Cama vura yağmur damlaların duyulamayan sessiz çığlıkları.
On dakika sadece cama vuran yağmur damlalarını dinledim. Her bir damla her bir insanın yaşamındaki göz yaşlarını temsil ediyordu adeta. O kadar hızlı ve çok yapıyordu ki damlaların yere düşmesinden şikayet edercesine gökyüzü feryat figan bağırıyordu gökgürültüleriyle. Acaba biliyor muydu ki zamanı gelince her damla için tekrardan haykıracağını?
Hayat dediğimiz döngüden ibaret değil miydi? Doğar, yaşar ve ölürdük. Yaşarken mutluluklar gülümsememizin kıyılarına iz bırakmış, acılarımız bulut gibi birikip damlalar halinde yağmurlara dönüşmüştür.
Kadın doğum uzmanı olduğumdan beri adeta yaşam ve ölüme tebessümle gülümser olmuştum.Dünyaya yeni gelen, ağlayan bir bebeği ellerimde tutarken,ameliyattan sonra savaşların doğurdu şehit haberlerini görebiliyordum. Bu kadardı değil mi? Yaşam ve ölüm.
Telefonumun komodin de çıkardığı titreşimlerle çalmasıyla irkildim. Elime aldığımda ekranın parlaklığından dolayı gözlerimin kısa süreliğine alışmasını bekledim, ekranda kadın doğum bölümünün baş hemşiresinin aradığını belli eden isimi görünce aceleyle açtım. "Evet" kelime dudaklarımdan ağır ve ciddi olduğunu belirten merakla dökülmüştü.
"Gecenin bu saatinde rahatsız etmek istemezdim Deniz Bey ama gelmeniz gerekmekte. Sorun doğum sancısı erken başlayan altı aylık hamile olan hastamız. Aslın sorun..." baş hemşire konuşuyordu ama dinlemiyordum çünkü yataktan kalkıp hazırlanmaya başlamıştım bile, oraya gittiğimde aynı şeyleri tekrar dinleyeceğimi biliyordum.
"Tamam kapat geliyorum" dedim sesimde telaş tınısını belli eden tonda.Baş hemşire hiç uzatmadan telefonu kapattı, tahminimce hastayla uğraşmakla meşguldü.
Hızlı bi şekilde elime ilk gelen yeşil kazağı ve kot pantalonu giydim. Resmi giyinmeyi düşünülecek zamanlardan birinde değildim. Karımın başucunda bulunan komodininüstünede not bıraktım; uyanırsa merak etmemesini ve bir sorun olursa annesini veyahut ablasını aramasını, büyük ihtimalle ameliyatta olacağımı belirttim.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kimim Ben
Teen FictionBir başkasının anılarından oluşan rüyalarınızın kabuslara dönüştüğü zamanlarınız kesin olmamıştır. Benim oldu. Daha on yaşımdan beri nedenini bilmediğim bir kabusa takıldım. Kısa zaman sonra bundan korkmadığım için rüya olarak adlandırmak daha kolay...