Bölüm 1

66 2 2
                                    

Asansörün kapısı açılırken üzerime çekidüzen vermeye çalışıyordum. Dışarıda yağan yağmur nedeniyle saçlarım sırılsıklam olmuştu ve yolda gelirken düştüğüm için üzerim toz içindeydi. Haftada iki gün gelmeyi presip edindiğim odanın önüne gelince kapısını hafifçe tıklattım, sanki müsait olup olmaması çok umrumdaymış gibi. Hafifçe üstümü sirkeleyip gir demesine fırsat vermeden içeri girdim. Beni görünce gülümseyip elindeki dosyaları kasasına koydu. Her zamanki gibi şık giyinmişti ve bakımlı görünüyordu.  "Hoşgeldin, Eva. Gün geçtikçe daha geç geliyorsun. Sebebini öğrenebilir miyim?"  Benimle konuşurken bir yabancıymışım havası katması hiç hoşuma gitmiyordu. "Benimle böyle konuşmak zorunda değilsin, Soneda." İkna etme tekniklerini kullanmadan önce oturma şeklini  ayarlayıp ellerini masaya koydu. "Kurallar ne derse o olur biliyorsun." Çantamı kenara bırakarak koltuğa oturdum. "Kuralları nedense bir tek ben bilmiyorum." Beni gereğinden fazla geriyordu. " Önemli olan kısım da bu zaten." Sinir dalgaları yavaş yavaş vücudumu ele geçirmeden önce seansın hemen bitmesini umuyordum. Ayakkabılarımı çıkarıp koltuğa uzandım. Gözlerimi kapatmayı ihmal etmemeliydim. Onunda kuralları vardı, tıpkı benim bilmediğim kurallar gibi. "Anlatmaya başlayabilirsin. Seni dinliyorum." Boğazımda bir düğüm oluşurken sesimdeki acizliği hayal edememek mümkün değildi. "Her zamanki gibi. Bildiğimiz rüyalar. Kırık cam ve arkasından bakan ben. Bu sefer çok garip bir şey oldu aslında. Camın arkasından bakarken bir kadın çığlığı duydum." Kalbim günlük rutinini kaybetmiş, hızlanmaya başlamıştı. "Kadın çığlığı mı? Sesi tanıdık geldi mi peki?" Bir anlam veremesemde ses tonu yükselmişti. Ellerimi karnımın üzerinde birleştirdim. "Sanırım. Ne tanıyorum ne de tanımıyorum gibi." Gözlerim hala kapalıyken kaşlarımı çattım. "Anlıyorum." dedi sadece. Önceden yaptığı gibi sorular sormamıştı veya rüyayı kısa kesip geçiştirdiğim için kızmamıştı. "Kalkabilirsin." Gözlerimi aralayıp koltuktan kalktım. "Daha seans bitmedi." Gözlüğünü çıkarıp masaya koyarken montunu giyinmek üzere askılığa doğru ilerledi. "Bir yere gitmem gerekiyor. Daha sonra ek seans yapabiliriz. Kendine iyi bak." Ofisten çıktı. Hiç bir şey anlamamış bir halde öylece kala kaldım. Son zamanlarda garip davranıyordu. Beni sürekli aramakla kalmıyor evime kadar gelip kontrol ediyordu. Ters giden bir şeyler vardı. Yerde duran çantamı alıp çıktım.

Asansörün düğmesine bastığımda kapı açıldı. İçeride biri vardı. Yere oturmuş bir elini bacağının üzerine koymuş diger eliyle de sigarasını içiyordu. Siyahlar içinde ürkütücü görünüyordu. Yüzünü gölgeyen şapkasından dolayı kim olduğunu anlayamamıştım. Başımı çevirdim. Görünüşü bir yana asansörde öylece oturup beklemesi garipti. Ayağa kalktı.  Daralıyordum, sanki bedenime birden fazla ruh sıkıştırılıyordu. Son kata gelince kapı açıldı. Aceleci tavrıyla hızla uzaklaşarak gözden kayboldu. Onu göremedim. Elimi göğsümün üzerine koyarak nefes aldım. "Saçmalama. Biraz gerginsin o kadar." Her ne kadar kendimi teselli etsemde korkmama engel değildi. Binadan dışarı çıktım. Buraya doğru gelen taksiye elimi kaldırdım. O sırada siyah bir porche ani fren yaparak önümde durdu. Siyah camlarından dolayı içi görünmüyordu. Umursamamaya çalışırken arkasında duran taksiye bindim. "Nereye efendim?" Taksiciye baktım. "Penkal, lütfen." Yanından geçip giderken camdan elini sarkıtıp sigarasının külünü yere serpti. O an aklıma  bir kaç dakika önce ki adam geldi. Önümü dönüp çantama sarıldım. Paranoya bağlamış olamazdım. Bir sorun vardı. Tüm bedenim kalbimin vuruşlarını tekrar ediyordu. Taksi hareket ettikten uzun bir süre sonra tekrar arkamı döndüğümde bizi takip ettiğini görünce çığlık attım. "İnmek istiyorum." Taksici şaşırmış bir ifadeyle yüzüme baktı. "Peki efendim." Ağlamak üzereymiş gibi hissediyordum. Cüzdanı açarak elime gelen ilk parayı adama uzatıp taksiden indim. Etrafı kolaçan ettim fakat görünürlerde yoktu. Nefesim kesildi. "Takip mi ediliyorum acaba?" Kendimi silkeledim "Hayır! Kurgu hepsi. Beyninin bir oyunu. Rüyalar yüzünden oluyor." Penkal'ın en ünlü caddesinde yürüyordum. Kalabalığın olduğu yerde daha güvendeydim. Yağmur bastırdı. Sırıksıklam olmuştum. Midemin bulandığını hissedebiliyordum. Eve gitmekten vazgeçerken otobüs durağına doğru adımladım. Beklediğim otobüs gelince yola doğru yaklaştım. Otobüse binerek saklanmaya çalışan bir kaçak gibi en arkadaki koltuğa oturdum. Kimden saklandığım meçhuldü. Cama vuran yağmur damlacıkları dışarıyı görmemi engelliyordu. Nefesimi üflerken başımı cama yaslamaktan başka yapabilecek bir şeyim yoktu. Biraz gergindim o kadar. Sakin olmalıyım diye kendimi avutuyordum. Tıpkı bir deli gibi. Durağa gelince düğmeye bastım. Otobüs durdu, kapılar açıldı. Kollarımı göğsümde birleştirip kütüphaneye girdim. Girişteki görevli adam bir zarf uzattı. "Buyurun Eva Hanım, bu size." Kaşlarım istemsizce çatılırken uzanıp zarfı aldım. Üzerinde sacede imza vardı ve hiç yabancı gelmiyordu. Zarfı açtığımda içinde minik bir kağıt olduğunu fark ettim. "Dikkatli ol, tehlikedesin! -Baban"  Zarfı elimde buruşturup çöpe attım. Ona ulaşmam gerekiyordu. Telefonla aradım ama meşguldü. Adamlarından birinin kütüphaneden beni alması için mesaj attım.

ANKAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin