Yalnızlık, sabahların yaşadığı yalnızlık;
Suların içindeki ışıklar kadar ılık.Hüzün, o mısralardan dudakta kalan hüzün;
İkindi üstlerinde aydınlığı gündüzün.Uykular, ilk gençliğin gündüz gibi uykusu,
Vücudun balık olup içinde yüzdüğü su.Sessizlik, geceleyin yolcusuz sokaklarda;
Sükûn dalgalarının ortasındaki ada.Ruha uzak bir şehir içinden gelen rüzgâr,
Ayrılıktan önceler, ayrılıktan sonralar.Müzelerde o ölü zaman, o gölgesizlik,
Yüze değen eskilik, sonsuzluk, kimsesizlik.O kadar siliktir ki bir bayram günü şiir,
Uyurken akla gelen son hayaller gibidir.Hayatın oyundaki sükûna değen sesi;
Çocuklukta her yeni sınıfın ilk dersi.Müzikten sonra içi dinlemek uzun uzun;
Bir resimdeki davet, bir heykeldeki sükûn.Öyle sevgililer ki bir gece görülmüştür,
Hatıraları ömrün gecelerince yürür.Duyulan sılasıyla sezilen o beldeler,
Geçer yelkenler gibi enginden birer birer.Dudakların habersiz söylediği şarkılar;
Vücudun ağaçlardan önce duyduğu bahar.Çiziyorum havaya dünyamı bir çiçekle
Ve hayran bakıyorum bu rüya gibi şekle.Fazıl Hüsnü Dağlarca