I.
Havanın kapalı olması ya da bir yıl daha yaşlanıyor olması değildi içindeki huzursuzluğun nedeni; birkaç saat öncesine kadar derin bir uykuya ev sahipliği yapan yatağından sıçramasına sebep olan rüyalarıydı. Kabus diyemiyordu, rüyalarına çiçekler eken adam kabus olamayacak kadar özeldi Nergis için. Zaten sıçramaları da korkudan değildi.
Yıllar olmuştu görmeyeli Adil'i. Ailesiyle kutladığı son doğum gününde gelmiş, yine öyle bir günün sabahı çekip gitmişti Adil.
O, Nergis için fazla hissizdi, bunu fark ettiği gün Nergis'i Allah'a emanet etti ve gitti. Nergis'le birlikte oluşunun boşlukta asılı ip üzerinde yürümekten farksız olmayacağını fark etmişti o gün, çekip gidişinin Nergis'ten kaç yıl götüreceğini fark edememişti.
Hissizlik, ilk kez üç katlı bir binanın çatı katında yoklamıştı Adil'i. Nergis'in uzun ve zayıf parmaklarının arasında duran, külü düşmek üzere olan sigaraya bakarken söylediği dizelerle birlikte havaya karışmış, içine işlemişti:
"Yaşanmış, yaşanacak zamanlar içinde
En güzeli akşam saatleri, buluştuğumuz
Gözgöze, iki büyük yangın gibi
O yanıp yanıp tutuştuğumuz"~
Neden yaptığın her şeyle bu kadar bütünleşiyorsun, demişti Adil bir keresinde. Onun bu çiğ gençliğinin farkındaydı Nergis. Dudaklarının sol yanında ufacık bir çukur bırakmıştı, konuşmamıştı. Adil'in bahar yeşili gözlerindeki toy karmaşaya gülümsemişti. Çok sonra değil, Adil, dünyanın küçücük bir kadının parmak uçlarında döndüğünü gördüğünde, yüreğinin yalnızca ufak tefek bir kadının pembe avuçlarında hissedebileceğini anladığında gözleri ve ruhu arasındaki düğümler çözülecekti. Nergis, Adil'i gözlerinden sevebilecekti.
Nergis'in geçen on bir yıldan sonra bile Adil'de unutamadığı tek şey, hatırladığı an kendisini ince ince saran sızıyla çevrili yeşil gözleriydi.
Ne zaman gözlerinin içine baksa aklına doluşan sayısız dizelerden biri olup, onun için yazılmış olmayı dilerdi. Çoğu zaman bu dizeleri içinde tutamazdı da Nergis. Adil'in hiç beklemediği bir anda bazen usul usul bazen de oldukça yüksek bir sesle dökülüverirdi dizeler ince dudaklarından. Yine öyle bir gün tutamadı kendini Nergis. Okudu; ayağa kalktı, gözlerini kapattı, açtı, ellerini uzattı ta en yükseklere, göklere dokundu, oturdu.Ben senin her şeyi bu kadar yükseklerde yaşamana vuruldum sanırım, dedi Adil, bu kadar sınırlarda dolaşmana.
Kırmızı sıvının içinde dans ettiği kadehi bırakıp Nergis'in kucağına koydu başını Adil. Ay ışığının eski parkelerde oynaştığı odada sessizliği bozan tek şey pencere kenarından içeri süzülen esintinin uğultusuydu.
"Seni sevmek gibi büyük işlere kalkıştım.
Ve lütfen inkâr etme;
Sana en çok ben yakıştım."Adil, Nergis'in göğsüne küçük bir öpücük bıraktı.
.