Derler ki;
"Başlangıçta hiçbir şey yokmuş ve Büyük Ruh Maheo boşlukta yaşıyormuş. Etrafına bakmış; ama görünürde hiçbir şey yokmuş. Bir şeyler dinlemek istediğinde o da yokmuş. Hiçbir şeyliğin içinde yapayalnız, yalnızca bir Maheo var imiş.
Maheo' nun gücü büyükmüş. Gücünün varlığı bir Evren' miş. Güç' ün ne yararı var, diye sormuş Maheo kendi kendine, bir dünya ile içinde yaşayan canlıları yaratmak üzere kullanılmayacak olduktan sonra?
Sonunda Maheo, Güç' ü ile göle benzeyen; ama tuzlu olan büyük bir su yaratmış. Sonra suyun altına ve yeryüzüne canlılar yaratmış. Ve gördüğümüz geri kalan herşeyi. Bizi... Maheo hala bizimle birlikte. Maheo tüm iyilik ve tüm yaşamdır, o Tanrı'dır. Aynı zamanda da koruyucu ve öğreticidir. Hepimiz bu Dünya'da Maheo'nun sayesinde bulunmaktayız. "
Bu inanış Kızılderililere aitti. Bu Hikayenin ayrıntılarını hatırladı. Bembeyaz saçlarıyla tezatlık oluşturan esmer tenli büyükannesine "bana neden bu ismi koydun?" diye her sorduğunda işte bu Kutsal Maheo'nun hikayesini anlatırdı. Kendisinin de adı Maheo idi. Büyükannesinin anlattığı bu hikaye Çocukken ona bir cevap olarak gelmezdi. Bu ismi sevdiğim için koydum, ya da bir filmde duymuştum, gibi bir cevap bekliyordu.
Maheo küçük bir kızken değişik rüyalar görürdü. Toprağın, gökyüzünün kendisini kucakladığını kaplumbağaların sırtına toprak koyduğunu bir su tavuğunun ağzında kendisine çamur getirdiğini... Büyükannesine uyanıp bunları anlattığında yaşlı kadın gülümseyerek "senin O olacağını biliyordum" derdi. Şimdi küçük bir kız değildi. Düşünüyordu... Hala anlamını çözemiyordu. Büyükannesinin "O" dediği şey neydi?
Paydos zili çaldı. İtişerek çıkan insanların arasından sıyrıldı. Personel servisine binmeyip evinin yoluna saptı. Yanından geçen adamın bileğine yan yan baktığını gördüğünde kazağının kolunu çekiştirerek bileğini kapattı. En geç 16 Yaşına kadar hala bâkire isen bileğindeki bu kırmızı Dövme ile dolaşmak artık Utanç kaynağıydı. Iskambil kağıtlarındaki kupa kızı simgesi olan "Q" işareti bekâretini kaybettiğinde kendiliğinden siyah renge dönerdi. Bu Dövme 10 yaşındaki her kıza yapılırdı. Ilk yapıldığında kırmızı, bekâretinin gittiğinde kendiliğinden siyaha dönüşen garip bir Dövme işte... Burası Amerika Birleşik Devletlerinin New Hampshire eyaletiydi. ABD'nin kuzeydoğusunda bir eyalet... Bağımsızlık Bildirgesi ile bağımsızlığını ilan ettiğinde ABD'nin çekirdeğini oluşturan ilk Onüç Koloni'den biri olmuştu. Aynı zamanda burası en küçük 10 eyalet arasındaydı. Maheo ve annesinin Yaşadıkları yer ise Kıyı şeridindeki Portsmouth gibi şirin turistik bir kasabaydı. Doğduğunda Mississippi eyaletindeydi yani Amerika'nın en fakir eyaleti... Ama 5 yaşındayken bu lanet New Hampshire'ye gelmişlerdi. Ve burda işler böyle yürüyordu. Her eyaletinden garip kuralları vardı. Ama en garibi bence bu eyaletteydi. Bekaretin ayıp olması... Maheo tam 20 yaşındaydı. Buna rağmen dövmesinin hala kırmızı olması onun için büyük Utanç kaynağıydı. Ama yapamıyordu... Kalbini vermediği bir adama bedenini vermek istemiyordu. Bâkire ölenlerin cenaze töreni yapılmazdı. En çok bundan korkuyordu. Sevdiklerinin onu son yolculuğa uğurlamadığını düşündükçe... O sırada Köşe başından kendisine bakan simsiyah giyinmiş, kalın siyah çerçeveli gözlüklü adama takılıp kaldı. Bu adamı iki gün önce de gördüğüne yemin edebilirdi. Içini bir tedirginlik kapladı. Bugün yaptıkları patates yemeğine başka ne koyarak daha güzel yapabilirim? düşüncesine odaklanarak şu anki korkusundan kurtulmaya çalıştı. Bir tekstil Fabrikası'nın personel yemekhanesinde çalışıyordu. Yemek yapmayı seviyordu. İşini seviyordu. Öğrendiklerini eve gidip akşam yemeğinde annesine yapıyordu. Annesi her seferinde bayılıyordu. Annem olduğu için beğeniyor, anneler çocuklarının herşeyini beğenir. Ona göre Dünya'nın en güzel kızı da benim. Çünkü o bir evlat beğenmiş anne, her anne gibi, diye düşünüyordu. Kendini de yaptığı yemeklerini de beğenmiyordu Maheo. Dışarıdakiler onu alçakgönüllü olarak nitelendiriyorlardı. Sonra aklına yine büyükannesi geldi. Bileğindeki kırmızı kupa kızı işareti dövmesini açtı. Ne demişti büyükannesi:
- Kanım Maheo'm... Sakın bekâretini sevmediğin bir adama verme. O zaman Tanrı üzülür. O Adam'ı cezalandırır. Ama eğer onu seversen Tanrı o adamı sonsuza dek kutsar. Senin kutsallığından o da yararlanır.
Hala anlam veremiyordu hala...Siyah giyimli adam içeri girmeden önce üzerini düzeltti.
"Tex Willer içerde mi? " diye sordu kapıda bekleyen gangster kılıklı adama. Adam kafasını tek bir kez sallayarak kapıyı araladı. Sandalyesi pencereye dönük Tex Willer'in sadece puro tutan eli gözüküyordu. Petrol mavisi taşı göz alan yüzüğü odasındaki tek renkli eşyaydı nerdeyse. Içeri giren adama "Konuş" diye talimat verdi.
- Efendim, onu buldum. Hem Kızılderili isimli hem bekâretini en yüksek yaşa kadar saklayan kızı buldum. Tahmin ettiğimiz gibi New Hampshire eyaletinde.
Las Wegas'ta yapılan bu konuşmanın neleri etkileyeceğini tahmin bile edemezdiniz. Ama Tex Willer bunu biliyordu. Yavaşça sandalyesini haber getiren siyah giyimli Micheal'a döndürdü. Gülümseyişinden, Gözlerinden, Yüzünden ve her halinden bu adamla baş edilemeyeceği anlaşılıyordu. O Üstün doğmuştu. Karakter olarak...
Tek bir cümle ile nokta koydu:
- Plan'ı uygulamaya koyuyoruz...