Geçmiş.
Uzandı. Çimlerde dolaşan böcekleri, sırtına batan dikenleri umursamamaya çalıştı. Celly'ye karşı kötü bir duruş sergilemek istemiyordu. Naif, hassas bir duruş onu kendinden uzaklaştırabilirdi. O kız güçlüydü, bu kasabadaki diğer herkes gibi o da umursamaz ve sabitti. Gerçi Jack, kendisinin de onlardan biri olduğunu veya olmaya mecbur edildiğini biliyordu. Ne yapabilirdi ki? Bu kasabada doğmuştu.
"Kasaba dışındaki hayatı, insanları merak ediyorum." Diye mırıldandı Jack. Ağabeyinin okuduğu kitaplarda anlatılan o dünya, nasıl bir yerdi? "O insanlarla beraber, normal bir hayat fikri çok güzel."
"Komik olma, Jack." Dedi Celly. "Onlar bizi diğerleri olarak görüyor. Bu kasabanın dışında bizim için bir hayat yok."
"Ya?" Dedi Jack.
Celly başını yasladığı kollarını kaldırıp esnedi ve gözlerini Jack'e çevirdi. "Ya ne?"
"Biz onların diğerleri isek, onlar da bizim için diğerleri olmaz mı?"
Anlamsız bakışlarla Jack'in bir şeyler anlatmak için mücadele eden gözlerini izledi. Bir yandan endişeli, bir yandan heyecanlı görünen mavi gözleri, titriyordu. Kabul edilme korkusunu ve ufkunu genişletmenin heyecanını yaşıyordu. Kanat açmaya hazırlanmış bir kuş gibi, aceleci bakıyorlardı.
"Bir düşün, Celly! Ne olursa olsun biz aynıyız, onlar kadar biz de bir döngüye dahiliz. Doğmak, yaşamak, ölmek. Sen benim arkadaşımsın, onların da arkadaşları, anneleri, babaları var. Bu değişmez bir gerçek!" İçten içe biliyordu, bu döngünün sonunu getirebilecek olanlar, kendileriydi. Umurunda değildi. "Celly, düşün hadi. Kendimizi diğerleştiren biz değil miyiz?"
Celly afalladı. Daha önce ailesinin böyle bir şey söylediğini duymamıştı.Böyle bir şeyi bu kirli kasabada kimseden duymamıştı. Ama asıl garip olan, belli etmese de Jack'in haklı olduğuna inanıyor olmasıydı. Belki kısmen. Kendine gelmek istercesine başını salladı. Gökyüzüne döndü. "Kabullen, Jack." Diye mırıldandı. "Ne olursa olsun, bizim onlarla paylaştığımız kahrolası hiçbir şey yok."
"Var." Diye diretti. Celly'nin gözlerindeki kısa bir anlık parıltı, ona umut ışığı olmuştu.Vurgulayarak tekrar etti. "Var."
Celly alaylı bir gülüş atmaya çalıştı. Herkes Jack'in hassas, bu kasabaya ters olduğuna inanıyordu. O da buna inanmalıydı. İçten içe Jack'in bu kasabada kimsenin olmadığı kadar güçlü olduğunu düşünse bile herkes gibi olmalıydı. Tüm Dyotra halkı gibi. "Neymiş?" Dedi.
"Gökyüzü." Gözleri bulutlarda hızla gezinirken, kasabada daha önce şahit olunmamış bir olayı gerçekleştirdi. Ağladı.
-
"Tamam, özür dilerim, kahretsin Celly, ağlama."
"Yok, öyle değil, sadece..." kendini toparlamaya çalıştı. Bir yandan gözlerini siliyor, bir yandan Jack'in sözlerini düşünüyordu. Ağlanacak bir şey elbette yoktu; ama sanki bir anda gökyüzü üzerine yağmur gibi yağmıştı. Sanki bir anda gözleri gökyüzü olmuş bulutlar hıçkırıklara boğulmuştu. Gülmeyi denedi.
Ve elbette başardı. Parmaklarıyla gözlerini son bir kez sildikten sonra Jack'e baktı. Ayağa kalktı. "Bugün kurban gelecek. Oyalanacak vaktimiz yok. Hadi, gidelim."
Jack kirpiklerini gıdıklayan saçlarını itti. İsteksizce ayağa kalktı.
Kasaba meydanına doğru ilerlerken ikisi de gökyüzünden kaçınırcasına bakışlarını adımlarında tutuyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DYOTRA
Science FictionPS9045 virüsünü taşıyan diğerleri. Diğerlerinin yaşam alanı, bir kasaba. Ayda bir kasaba halkına gönderilen kurbanlar. Gökyüzüne gölgesi düşmüş bir çocuk. Dyotra kasabasına hoş geldiniz... Ya da?