*1*

123 3 0
                                    

SİMİRNA:

"Şuradakilerde çok güzel. Oraya da bakalım." 40 yaşında ki bir adamın çocuksu neşesi ile gösterdiği yere baygın gözlerle bakarak başımı salladım. İstemediğim hatta nefret ettiğim halde sırf onu kırmamak için AVM açılır açılmaz alışverişe gelmiştik. Nişan alışverişimize...

Yüreğim ve aklım her ne kadar bu durumu kabullenemese de ona vefa borcum vardı. En dipteyken çekip çıkartmıştı beni. En zor en kötü anımda yanımdaydı. Sorunlarımı çözmem de yardımcı olmuş bana evini , aile kavramını bilmediğim halde ailesini açmıştı. Bir sokak kızını başkaları ne söyler diye düşünmeden kendi dünyasına almış ve onu herkesin şaşıracağı bir hanımefendiye dönüştürmüştü. Ya da dışarıdan öyle gözüküyordu...

"Simirna! İyi misin?" Levent'in sesine doğru dönerek hafif bir şekilde gülümsedim.

"Beni biliyorsun alışverişi sevmem. Biraz sıkıldım sadece o kadar." Sımsıcak gülümsemesine karşılık hafifçe gülümsediğim sırada kulağıma eskiden çok aşina olduğum o gitarın, ardından da Kaan Tangöze'nin sesi geldi. Yüzümdeki yarım olan gülümseme yavaş yavaş silinirken gözlerime dolan damlalardan biri kendini öne atarak yanağımdan dudaklarıma doğru süzüldü. O an ne düşündüğümü ve ne yaptığımı bilmeden sadece acı hissederek koşmaya başladım. Kulağıma son gelen ses ise 'Giderek üzdün bizi zaman' oldu...

AKİHA:

Üzerimde siyahlar vardı. Bir daha onlarsız giymeyeceğim diye kendimi şartlandırdığım siyahlar... Karşımda duran aynadan kendime baktım. Üzerimi inceledim. Siyah bir pantolon, siyah bir tişört, siyah eldivenler ve sadece gözlerimin aydınlığının görmesini sağlayan siyah bir maske. Artık bu maskenin içinde nefes alamıyordum, yaşadıklarımı hatırlatıyordu çünkü... Zeminde postallarımın çıkardığı sesleri umursamadan bulunduğum ortamı anlamaya çalışır gibi gezindim etrafta. Burası sonumuzu getiren operasyonun yeriydi. Sinirle maskemi kavradım ve başımdan çıkarmak için hareket ettirdim. Tam burnumun daha rahat nefes almasını sağlayacakken bir el, elimin üzerinde durdu ve beni engelledi. Kaşlarımı çatarak, elimi ve maskemi aşağı indiren şahsın yüzünü görmeyi bekledim. Tam gözlerimiz kesiştiğinde çatılı kaşlarım bu defa havaya kalktı. Gözlerim şaşkınca açıldı.

"Kav... Kavin?" Bana çatık kaşlarıyla bakıp, kafasını olumsuzca salladı.

"Salak mısın? Madde bir: Görevdeyken maske çıkarılmaz! Unuttun mu?" Bende kafamı olumsuzca salladım ve gözümde yaşlar birikirken konuşmak için ağzımı araladığımda görüş alanıma onlar girdi. Evren, Evrim ve Simirna.

"Siz gitmiştiniz," dedim gözümden yaşlar akarken. O an Evren, sinirle homurdandı.

"Kafana bir şey mi düştü, kızım? İşimizi halledince geldik."

"Hayır, öyle de..." Sözümü bu defa Evrim böldü.

"Muhabbetinize doyum olmuyor ama yakalanmak için çok gencim, ben gidiyorum." Sözünü bitirdiği an pencereden atladı. Ardından da Evren, Kavin'e dönüp,

"Bende iniyorum," dedi. Kavin onu başıyla onayladıktan sonra o da cama yaklaşıp, kendini evin bahçesine attı. Onlar aşağıda bizi beklerken cama yaklaştım ve boş bahçeye bakarak, dudağımı ısırdım.

"Buradan inemem," dedim, tıpkı üç yıl önce olduğu gibi... Üç yıl önce olduğu gibi biri elimden tutsun diye bekledim ama öyle olmadı. Simirna bir şey demeden cama yaklaştı. Atlayacağı sırada omzuna dokundum ve bakışlarımızın buluşacağı, ona sorumu sorabileceğim anı bekledim. Bana döndüğünde vereceği cevaptan korkarak sordum sorumu.

İNTİKAM MELEKLERİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin