Öğleden sonra hazırlanıp Orhan arayışına çıkmıştım. İlk iş pasta yarışmasının olduğu mekandı. Orda yarışmacıların telefon numaraları alınmıştı. Bulma umuduyla gittim mekana ve aradığım şeyi sordum. Kimsenin numarasını izinsiz vermediklerini söylediler.
"Arayıp izin ala bilirsiniz. Beni tanır. Lütfen."Fikrimi kabul edip onu aradılar ve ulaştılar. Numarasını ala bileceğimi söyledi Orhan telefonda. Hanımefendi bana numarayı vermiş, ben de teşekkür edip çıkmıştım. Dışarıda, bir bankta oturup onu aradım.
"Orhan, selam. Buluşa bilir miyiz acaba bugün? Çok acil."
"Selam Nihal. Kötü birşey mi oldu yoksa?"
"Buluşa bilirsek anlatacağım. Olduğum yere gele bilir misin? Konum atarım."
"Peki gelirim nereye olursa. At." Konum attıktan sonra onu beklemeye başladım. Yakında olmalıydı ki, fazla geçmeden geldi. O aksiyon dolu yarışmada farketmemişdim ama, şuan çok yakışıklı ve tatlı olduğunu farkettim. Gözleri sanki sihirliydi, sanki büyü yapmıştı onlara baka kalalım diye...Sersem gibi baka kalmışken Orhanın gülümsemesiyle irkildim ve kendime geldim. Konuya girdim
"Orhan şu yarışma olayı benim başıma dolandı. Annem tutturdu o çocuğu bana getir diye."
"Hangi çocuğu?"
"Seni işte. O çocuğu bulmadan gelme dedi hatta. Rica etsem, benimle gelir misin?"
"Gidelim de, endişelendim ben. Ne var aklında acaba? Hadi, bir an önce gidelim de öğrenelim!" Yoldan bir taksi çevirdik ve ben taksiciye yolu tarif ettim. Eve girdiğimizde annem aynı yerdeydi. Kanepede asilliğinden ödün vermeden oturuyordu.
"Orhan?"
"Şebnem teyze? İnanmıyorum! Siz?"
"Bana teyze deme. Hanım diyeceksin bana. Haddini bil çocuk!"
"Özür dilerim Şebnem HANIM!"Annem ayağa kalkmış ve Orhanın tam karşısında durmuştu. Olanlara anlam verememeye devam ediyordum ben de.
"Bana bak! Sizden zar zor kurtulmuştum. Plan mı yaptın? Aklınca kızıma yaklaşıp hayatımıza mı girmeye çalışıyorsun? Avucunu yalarsın çocuk! Bu numaralar bana sökmez. Şimdiyse yalan çöpünü al ve git!"Eline sertifikayı vermişti Orhanın. Ne olduğunu tam bilmiyordum, ama tek kavradığım şey Orhanın ağlamsar olmasıydı ve bu içimi yakıp geçmişti. Annemin bu kadarı içine sinmemiş olmalı ki, Orhanın eline verdiği sertifikayı geri almış, yırtmış ve atmıştı suratına.
"Anne! YETER! Yapma!"Gözlerim Orhana kaymıştı. Orhanın üzgün bakışmalarının ardından arkasını dönüp gitmişti. Peşinden gidecekken annemin atarlarına maruz kalmıştım. Ama bu sefer onu dinlemeyecek, gidecektim Orhanın peşinden...
"Orhan, dur!"
"Ne istiyorsun? Annenin hakaretlerine devam mı etmek?"
"Ben onun gibi değilim. Lütfen annemin saygısızlığının acısını benden çıkarma. Oturalım şuraya ve konuşalım. Nerden tanışıyorsunuz annemle?" Kaldırımın üzerine oturup her şeyi bana anlatmıştı. Bir ay önce annem arabayla Orhanın kardeşine çarpmış, hastane masraflarını ödeyeceğini, karşılığında polisi karıştırmayacaklarını söylemiş. Hem suçlu hem güçlü olan annem hasta bir kıza çarpmış, halen de kötü davranmaya devam ediyordu. Kalkmıştım aniden ayağa ve gözlerimden yaş gelmeye başlamıştı. Tam gidecekken kafamı arkaya çevirdim ve şöyle söyledim
"Özür dilerim Orhan. Gerçekten özür dilerim."Koşarak gidecektim, uzaklaşacaktım şu duygusal ortamdan. Ama koluma dokunan bir el durdurdu beni. Orhanın eliydi bu. Çevirdi beni kendine ve gözlerimin içine baktı, dikkatlice, incelermişcesine...
"Sen farklısın. İşte bu yüzden dik dur ve kimse yüzünden başkasından özür dileme. Bu annen bile olsa...Her şeyi yoluna koymayı, her kes mutlu olsun kafasını at bir kenara. Kendin için yaşa Nihal. Sen şuan yaşadığın hayatı haketmiyorsun, yapma! Seni şunun şurasında kaçıncı kez görüşüm, ama çözdüm seni. İçinde yaşadığın her neyse, dışa vurmaktan, kendini gücsüz göstermekten vazgeç. Unutma ki, ezileni ezerler. Ezilme Nihal, ez!" Baktım gözlerinin içine tüm dikkatimle ve huzura erdiğimi hissettim.
"Teşekkür ederim. İyi geldi."
"Sarıl bana!"
"Anlamadım?"
"Tersleme hemen. Sapık felan değilim. Sarılmak iyi gelecek, güven bana Nihal!"Ve sarıldım. Haklıymış. Bambaşka bir his, bambaşka bir rahatlık...güven...Sanki aniden bir boşluğa düşmüştüm. Ne yapacağımı bilmeden öylece bakıyordum etrafa düştüğüm boşlukta.
"Sakinleştin mi?"
"Hı hıı...Orhan? Sen bana sihir mi yaptın, yani yapmış ola bilir misin? Şuan kendimde değilim de ben, garip bir his var içimde. Nefes ala biliyorum mesela rahatça. Düne kadar aklında milyon fikirle dolaşan kız düşmanım gibi. Bana çok uzak."
"Eskiye dönmelisin! Ömrünün sonuna kadar bana sarılma fırsatın yok. Anneni unutma!"Duyduğum anda bıraktım Orhanı, çektim kendimi biraz daha arkaya. Kendime, özüme döndüm.
"Her şey için teşekkürler. Hoşçakal!" Ve son durak ev. Acaba daha ne kadar var mutluluğuma? Kaç yıl? Ölmeden mutlu ola bilecek miyim acaba? Yoksa ebedi bir mutsuzluk mu bu? Sıkıcı ve basit hayatımın tuzu biberi olan bu mutsuzluk her daim peşimde. Bazen diyorum ki, evlenipte kurtulsam, çıksam şu anne baskısı kokan evden...Özgür olsam. Ardından cevaplıyorum kendimi. Saçmalama diyorum. Evleniyorum demek kolay, peki ya eşin ne olacak? Kim bulacak sevdiğin birini karşına? Onca "seni seviyorum" söylendi sana. Aralarında baya aşıklar da vardı. Ama hiç birini istemedin, sevmedin. Neden? Çünki sen salaksın, peri masallarına, yeni türk yaz dizilerine kendini kaptıran, başrole ise kendini yerleştiren bir salak! Oysa sana o senaryo verilmedi, hatta o dizinin setinde bile olamazsın. Düşündüğün, hayal ettiğin aşklar sadece filmlerde, romanlarda olur. Gerisi ise boş...Belkilerle çürüttüm en güzel yıllarımı, 17 yaşımı...O zamanlar oysa ne kadar da güzeldi herşey. Eğlenceli, hoş! Tüm yaşıtlarımın bir platonik aşık olduğu ve itiraf edemediği bir çocuk vardı okuldan. Tabii benim de. Belki de bu yüzdendir aşksızlığım. Belki de kalbimde yılların beklentisi vardır, onu bekliyor ola bilirdi kalbim. Gelse çıksa karşıma, benim ol dese diye bekliyordur bu kalp! O kimmi? O benim ilk aşkım, gerçi ondan sonra kimseye açamadım kalbimi. Hep bir kısmı kapalı kaldı. Acaba şuan karşıma çıksa, ne hissederim? Elim ayağım titrer mi eski yıllardaki gibi, aklımdan milyonlarca hayal bir çırpıda geçer de, sonradan yok olur mu? O Berkcan! Bir zamanlar ilk defa gördüğümde kendimi kaybettiğim insan!
Hayatımı sorgulama seansımı bitirdikten hemen sonra kafamı yastığıma koydum ve yorucu bir günün sonunda uyuya kaldım.