NOTLARIM VE BEN

185 3 0
                                    

-Ama bu haksızlık!
-Neden haksızlık oluyormu ş? Tek yapman gereken iyi notlar almak. Şu karneye bak! Niye derslerine çalışmıyorsun? 

İçimden üçe kadar sayıp sesimin daha da yükselmesini engellemeye çalıştım. Yoksa annemle babam bu kez de bağırdığım için kızarlar. İşte şimdi konuşabilirim.

-Haksızlık, çünkü sizin karneniz yok! Siz de iş yerinizden karne getirseniz, ben de onlara baksam bana böyle bağırmazdınız?
"Biz sana bağırmıyoruz. "
Bağırmadıklarını iddia eden ve sadece annem ve babam oldukları için daha fazla itiraz ederek çeşitli cezalar almayı göze alamadığım sevgili insanlara tüm sevimliliğim ile gülümsedim.  
"İster bağırın, ister bağırmayın benim notlarım bunlar."
Babam "biz senin için çalışıyoruz" söylevine başladı. Sanki ben doğmasam ömürleri boyunca tatil yapacaklarmışda ben doğdum diye taş ocağında çalışmak zorunda kalmışlar gibi bir havaya girdi. Durum bu kadar acıklıysa,gerçekten daha çok çalışabilirim.

Birazdan annemle babamın neden bu kadar panik olduklarını anladım. Bu akşam bize misafir geliyordu: Profesör'le anne ve babası. Büyüyünce 'profesör' olmak istediğinden şimdiden herkesin ona 'Profesör' demesini isteyen çalışkan arkadaşıma biz de Profesör diyoruz tabii ki. Eminim, Profesör her zamanki gibi baştan sona 5 lerle dolu bir karne getirmiştir. Tabii karne konusu açılınca, benim karnem de ortaya çıkabilir.

Babamın konuşması biter bitmez kalkıp onu öptüm.
-Sen merak etme baba! Benimle gurur duyacaksın!
Babam şaşırdı:
-Ben seninle zaten gurur duyuyorum kızım. Bu söylediklerim hep senin iyiliğin için. Odama kapanıp tavana bakarak yatmaya başladım. En parıldak fikirler, bu yatakta yatıp tavana bakarken aklıma geliyor çünkü. Karnemdeki notları nasıl daha iyi hâle getirebilirim, diye düşündüm, düşündüm, düşündüm... Çalışmak için artık çok geçti. Zamanı geri alamayacağıma göre, karne in üzerine yoğunlaşmam gerektiğine karar verdim ve buldum!

Sonuçta bu karne kağıttan yapılmıştı ve ben bir tane daha karne yapabilirdim. Hemen yerimden fırlayıp salona karne mi almaya gittim. Babam çoktan kumandanın komutanı olmuştu, annem ise işte hiç yorulmadığı için yemek hazırlıyorum.
Zavallı babacım!  
K

arnemi ona çaktırmadan masadan aldım ve doğruca bilgisayarın başına geçtim.

Yazıcıda karnem in fotokobisini çektim. Daksili alıp tüm notların ve öğretmenin yazdığı yorumun üzerini boyadım.

Daksil kuruyunca kalemle tüm notlarımı beş yaptım. Gurur verici bir tablo... Şimdi sıra geldi yoruma. Öğretmenimiz karneme sadece "Daha çok çalış." yazmış. Haftada en az iki kez ödevimi yaparım. Bunları göz ardı etmiş. Çok yazık. Bütün iyi yanlarımı öne çıkarmanın tam sırası. İşte yazdığım dönem notu:
Çok çalıştın, yoruldun.
Tatilde hiçbir şey yapma.
Ev işlerine sakın yardım etme.
Kitabın kapağını açarsan darılırım.

Annemlere de ufaktan bir mesaj yollamak hiç fena olmadı. Aklımı seveyim. Düzeltilmiş karnenin de fotokobisini çektim. İşte harika bir iş...  Akşam yemeğini yedikten sonra, annem panikle etrafı düzeltmeye başladı. Misafirleri mükemmel bir evde ağırlamak istiyordu. Anneler hep böyle şeyler isterler. Babamsa sadece üstünü değiştirmek için güç toplayabildi. Zavallı babam, işte gerçekten çok yoruluyor.

Annemin işi kim bilir ne kolay!
Evin içinde koşturup duruyor.

Profesörler kapıyı çaldığında annemin paniği en üst seviyedeydi. Babam kapıyı açarak yorgunluğunu yenmek adına üstün bir çaba gösterdi. "Oooo!" "Ayyy! " gibi sesler çıkararak birbirlerini ne kadar da özlemiş olduklarını ispat etmeye çalıştılar. Sonra iki taraf da karşı tarafın çocuğunun boyu konusunda iltifat etti. Bu, misafirliklerin olmazsa olmazı... Mutlaka çocukların büyüdüğü söylenecek. Oysa ben hiç de öyle büyümedim; olsa olsa iki santim. Dışarıdan bakarak iki santimi bile ayırt edebiliyorlar, bu BÜYÜKLER  pek bir acayipler.  

Biz Profesör ile bilgisayarın başına geçtik. Ben ona bilgisayarımdaki en şahane, matrak, acayip filmleri gösterdim. Ama o çatlayacak gibi güldükten sonra, bu tür şeylerin saçma sapan ve zaman kaybettiren şeyler olduğunu söyleyip burun kıvırdı. O sadece belgesel seyredip bilim dergileri okuyormuş.

Ona şüpheyle bakmaya başladım: Bence Profesör çocuk olmayabilir. Ne olduğuna henüz karar veremedim. Ama matrak şeyler seyretmenin çocukluğun ilk şartı olması lazım. Çünkü tanıdığım tüm çocuklar böyle; Profesör haricinde. Çocuk olarak tanımlanan insan yavruları, açık sözlü, dürüst, akıllı, zevk sahibi ve boşa zaman harcamaya bayılan canlılar olurlar.

Örnek:Ben.

Profesör'ü gıcık ederek izlediği belgesellerin onu hayal ettiği noktaya getiremediğini göstermek için planlar yaparken, salondan karne ile konuşmalar geldi kulağıma. Aman Allah'ım! 

Şimdi ikimizin de karnesi ortaya çıkacak ve boş vakit geçirme tercihlerimizin bizi getirdiği nokta, beyaz halı üzerindeki çikolata lekesi gibi görünecek. İyi ki karnemde ufak tefek oynamalar yaptım. Odamdaki özel yapım karnemi almak için yerimden fırladım. Profesör şaşırdı:

-Hop, nereye gidiyorsun?

-Karnemi göstermeliyim! 

-Sen mi?

Bu soruya cevap bile vermedim. Ne demek "Sen mi?"! Küçümseme de vardı sesinde.
"Sen görürsün gününü..."
Ben odaya elimde karnemi sallaya sallaya girince, babamda bet beniz attı:

-Kızım ne gereği var karneni getirmenin? Haydi, siz oyun oynayın!

Profesör' ün annesi gülümseyerek hemen itiraz etti:"Olur mu canım! Şirin'e de bir aferin diyelim. Gel Şirinciğim! "

Gözlerindeki bastıramadığı sevinç pırıltılarından, benim karnemi görünce çok kötü bozulacağını anladım. Karnemi elimden en kibar gülümsemesiyle aldı ve karneye bakar bakmaz küçük bir ŞOK yaşadı. Profesör'ün annesi:

-Aferin Şirin! Bu sene çok mu çalıştın? Ben:

-Yooo! Her zamanki gibi!

Babam biraz bozulmuştu sanki:

-Neden öyle diyorsunuz ki?.. Şirin'in karnesi her zamanki gibi.  Önceki senelerde bundan kötü değildi ki...

-Yok canım, ben öyle demek istemedim, derken Profesör' ün annesinin gözü (güya) öğretmenin yazdıklarına takıldı. Ağzı bir karış açıldı. "Bakın işte! Öğretmeni de yazmış. Ben daha önce hiçbir öğretmenin böyle şeyler yazdığını görmemiştim."

Babam hemen anneme baktı. Bir terslik olduğunu hissettiler mi acaba? Bu kadıncağız yazılanları okusa da değerimin üstü fosforlu kalemle çizilse...

-İşte öğretmeni de "Artık çalışma." demiş. "Çok çalıştın, yoruldun" diye yazmış. Hatta "Kitabın kapağını açarsan darılırım. " demiş.

Babam hemen ayağa fırlayıp karnemi görmek istedi. Eline karnemi alınca hiçbir yorumda bulunmadı ama her şeyi anladığı kesindi. Kimseye bir şey demeden karnemi bana uzattı ve; Karneni şimdi kaldır. Sonra konuşuruz." Dedi.

Of ya!
Onları zorda bırakmamak
İçin ne güzellikler
Ne çalışmalar yaptım;
Sonuca bakın:
Kızgın bakan gözler.
Bu babalara yaranılmıyor.

Şirin İş Dünyasını Nasıl KarıştırdımHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin