Cross motorun çıkardığı ince tiz ses ve lastiği kara toprakta sürtünmesi. Son hızda geliyordu, toprak yolu hızla geçerken eve doğru yaklaşıyordu. Yol toprak olduğu için motor çok fazla sallanıyordu ama arazi motoru olduğu için yaylardan dolayı sallanma onu pek etkilemiyordu.
Arka lastiğin toprağı havaya kaldırışı, çamurlukları çoktan kahverengine bürümüştü bile. Beyaz, tahtadan yapılmış ev uzaktan görüldüğü zaman, kaskının içinden gülümsedi ve hızını arttırdı.
Evin yakınına geldiği zaman motoru kaydırdı ve yine toprağı havaya kaldırdı. Toz bulutu havaya karışıp yok olurken, yan duran motorundan indi ve kaskını çıkardı, kısa saçları ve kirli sakalı ortaya çıkmıştı.
Kaskı direksiyona astı ve evin içine doğru yürümeye başladı. Üç basamak olan merdiveni tek seferde çıktıktan sonra kapının dibine geldi. Pantolonundan anahtarı çıkardı ve kilide soktu. Uzun zamandır kullanılmadığı için, kilidi açsa da, kapıyı ittirmek kolay olmadı. Sıkışmış kapıyı ufak bir zorlama ile açmayı başardı ve içeriye girdi.
Havasız ve rutubet ortam, evin yıllardır kullanılmadığını oldukça iyi anlatıyordu. Ceketini yere fırlattı ve evin içine doğru bir kaç adım attı. Kapıyı ise açık bırakmıştı, hava lazımdı. Yer ahşap döşemeydi, mor halılar ahşabın üstünde oldukça göz önüne çıkıyordu.
Sıcak günler için tavanda iki tane pervane vardı. İki koltuk vardı salonda, onlarda 'L' şekilde konulmuştu. Karşılarında ise eski bir tüplü televizyon vardı, renkli olduğu bile şüpheliydi. Mutfak, salondan ayrı bir odaydı. Kapıdan girince tam karşıda merdiven duruyordu, sağ da salon, solda ise mutfak kapısı ve kapının önünde ufak bir alan.
En başta salondaki kırmızı koltuğa oturdu. Koltuk taş gibiydi, üstünde zıplamayı denedi ama koltuk en ufak şekilde içe göçmüyordu bile.
Güneş batıyordu, güneş batarken kızarttığı gökyüzünde duran bulutların arasından gelen ışık, camdan içeriye sızıyordu. Işığın geldiği yere baktı ve kızıl güneş ışıkları onu kısa süreliğine kör etti, gözlerini kapayarak cama yaklaştı ve perdeyi çekti. Işıklar perdeye vurunca mor perde direk kızıla dönmüştü.
Koltuğa geri oturdu, "Güzel ev," dedi kendi kendine. İki kolunu da iki yana doğru açtı, kafasını geriye yasladı, gözlerini kapayıp sessizlikten yararlanarak kestirmek isterken, çok uzaktan gelen bir ses duydu.
Biri daha geliyordu.
Gelenin motor olmadığı, araba olduğu bariz belliydi. Motorun çıkardığı sesten arazi aracı olmadığı belliydi. Oldukça da hızlı geliyordu. Kapıdan dışarıya baktı, uzaktan ona doğru yaklaşan üstü açık mor arabayı gördü, gittikçe daha da yakınlaşıyor, belirginleşiyordu.
Daisy'nin, Clint'e verdiği minyatür arabanın gerçek olanıydı. O arabanın gerçekten var olabileceğini düşünmemişti. Gelen arabayı boş verdi ve kendini mutfağa attı. Buzdolabını boş umutlarla açtı ve beklediği şeyle karşılaştı. Boş bir buz dolabı. İçinden lanet okurken kapağı kapadı üst tarafta duran dolap kapaklarını teker teker açtı.
Ahşap dolabın kapaklarını teker teker açıp kontrol ederken onların da içinde bir şey olmadığını gördü. Sonrada mantıken düşündü ki, yıllarca bir ev kullanılmadıysa onun içindeki yemek de yenilmezdi. Orada olduğu sürece aç kalacağını anladı ve tekrardan kapıya yönelip motorun yanına park eden arabayı gördü.
Arabayı kullanan kız indi ve topuz yaptığı saçlarını açtı. Kapının eşiğinde duran adam, kızı süzdü. Aslında hoş bir kızdı, fiziği yerindeydi, koyu teni vardı, gözleri çekikti, şirin suratlıydı ve kendine has bir çekiciliğe sahipti. Kız, merdiveni çıktı, kapıya geldi, "Seni tek başına bırakacağımı düşünmüyordun herhalde?" dedi kafasını sağa eğip.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Koma | Clint Barton
FanfictionŞahin gibi gözleri olan, gözünden hiç bir şey kaçırmayan Clint Barton bu sefer ölümün kendisiyle göz gözeydi. Ve hayatı gözlerinin önünden film şeridi gibi geçerken her kısmını görecek, hiç bir yeri kaçırmayacaktı gözünden. Çünkü o Hawkeye'dı Marvel...