7

335 23 8
                                    

Haftanın kalan günlerinde günlük rutinim belliydi. Kalkıyor, babam ve Colin'in karnını doyurduğundan emin olduktan sonra Rose'un yanına uğruyordum. Pijamalarını değiştirmemden sonra getirdiğim kahvaltının tadına varmasını izliyordum. Aynı zamanda Harry ile aramızda olanlar yüzünden bir araya gelmediğimizin farkına vardığını yüzünden rahatlıkla okuyabiliyordum. Colin gibi o da başlarda ne olduğunu sorgulasa da aramızda aslında hiçbir şey geçmediğini ona dile getirmiştim. Yalan değildi, aramızda en ufak anlamda hiçbir şey bile geçmemişti. Ansızın ve gereksiz olan yakınlaşma bile.

Kalbimin çarpmasına neden olan o yakınlaşma..

"Daha bitmedi mi?"

"Kıpırdama, üzerinde çalışıyorum." Colin fırçasını bir kez daha boyalarla karıştırdığında taburemde sessizce oturuyordum. Rose ise oturduğu küçük pembe sandalyesinde koluna sıkıştırdığı kahverengi ayıcığı ile ofluyordu.

"Biraz daha oturamam. Amelia tuvaletim fazla." Onu tuvalete götürmem gerektiğini söylüyordu, bunun için ayağa kalktım. Ona ulaşıp kucağıma alacağım sırada ayıcığını aramıza bastırdı.

"Kendim halledebilirim. İşte, Bay Paddington şimdilik sende kalsın. " Kendi başına tuvaletini yapabileceğinden emin değildim. En son yalnız kaldığında tuvalet kağıtları lavabonun içerisindeydi.

"Rose, seninle gelmeme izin ver." Arkasına dönerek odasında bulunan tuvalet kapısına yöneldi. Sırtına dökülen ince sarı buklelerini inceledim.

"Bir bakmama izin ver." Colin'in çizimini yaptığı kağıdına başımı uzatarak Rose'un resmine baktım. Yaşına göre gayet başarılı bir şekilde gördüklerini kağıda aktarabiliyordu. Elimi sırtına koyarak sıvazladım. Oradan omuzlarına yetişen kumral saçlarına parmaklarımı daldırdım.

"Rose? T'es là, mon chou?" Kapının iki kere tıklatılmasının ardından açıldı. Gelenin kim olduğunu biliyordum, o buradaydı.

"Üzgünüm, Rose'a bakmaya geldim. O neden burada değil?" Birkaç gündür sadece uzaktan gördüğüm yüzüne baktım.

Bana bakmaya geldi, Rose'a değil diye istemsizce düşündüm. Ancak yalan olduğu bakışlarını yüzüme bile uzatmamasından belliydi. Arkadaşlığımız bir kere bozulmuştu, aptaldım.

"Tuvalette. Birazdan burada olur." Sessizliğimden ötürü ona Colin cevap verdiğinde inat ederek bakışlarımı üzerinden çekmedim. Sırf onun öpücüğünü istemediğim için bana böyle davranması hiç adil değildi.

"Öyle mi?" Bana bakmıyor, çünkü haklıydı onun kalbini kırmıştım."Ben sadece bugün ne yazık ki ders işleyemeyeceğimizi söylemek için gelmiştim." Colin'in konuşmayı devam ettirmesini istedim, fakat ona fırsat vermeden kendime engel olamadım.

"Neden?" Bakışları nihayet bana döndüğünde konuşmadan hemen önce yüzünde saniyelik bir tebessüm oluştu. Orada olup olmadığından emin olmak istediğimde kaybolmuştu bile. Yanılmış olmalıydım. "Şehre inmem gerekiyor."

"Neden ki?" Colin düşüncelerimi dile getirdiğinde rahatlamış hissettim. Bu kadarını sorgulamaya asla cesaretim yoktu.

"Megan ve ben-"

"Bugün ders işlemeyecek miyiz? Ai-je tort?" Rose neden bir anda çıkagelmişti ki? Açıklamayı daha duyamamıştık bile.

"Korkarım ki evet." Rose aniden tepkisini değiştirerek ıslak ellerini birbirine çarptı. "Bu demek oluyor ki oyun için daha fazla zamana sahibim. Çok çok çok mutluyum. Yaşasın!" Harry ortaya bir kahkaha koyarak Rose'a katıldı.

Onunla olmayı gerçekten özlemiştim. Beraber oyun oynamamızı özlemiştim. Onu özlemiştim. En yakın arkadaş olup, boş vakitlerimizde daima beraber olmamızı özlemiştim. Şimdi ise yüzünü bile göremiyordum neredeyse.

"Seni özledim." Diye fısıldadım. Rose'un duymadığından emindim, Colin ise resmine gömülmüştü. Peki ya Harry?

"Ben de." Gerçekten beni duyup, cevap verdiğini düşünerek kafamı kaldırdım. Bakışları üzerimdeydi, aniden kafasını çevirdiğinde beni kastetmediğini düşündüm. "Ben de çok mutluyum."

"Sonra görüşürüz!" Colin ve Rose, Harry'e karşılık verdikten hemen sonra nefesimin tıkandığını hissettim. Farklı şeyler hissediyordum.

Braids  //  h.sHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin