Ö3:EĞİTİM

13 2 1
                                    

Derin derin nefes al. Sakinleş. Sakinleş. Mantığını yitirmemeye çalış. Ah! Nasıl mümkün olabilirdi ki böyle bir durumda. Manyaklığın ötesiydi. 10 dakikada tanınmaz hale geliyordum ve birden özel olduğumu söyleyen birinin yanında buluyordum kendimi. Kulübenin önündeki taşa oturdum. Başımı dizlerimin arasına koyduğumda ellerim çoktan etrafıma sarılmıştı. Bu benim kendimi teselli edişimdi. Düşünmeye çalışıyordum ama olmuyordu. Ben neye liderlik edecektim ki? Ortada bir savaş falan-
Tam bunları düşünürken aklımda anneannemin bilge sesiyle söylediği o kelimeler yankılandı. Şimdi tüm vücudum hafif bir elektrik dalgasına maruz kalmıştı.
"Kim olursa olsun Derin, herkesin, bir lidere ihtiyacı vardır. Herkesin, bir yol göstericiye ihtiyaç duyduğu anlar gelir."
O zamanlar 13 veya 14 yaşındaydım tam hatırlamıyorum. Anneannemle geçirdiğimiz son günden 2 ay sonra ölmüştü. O 2 ay içinde onu görmediğim için pişmanım. Her neyse.
İçimde ne kadar cesaret kaldıysa hepsini topladım ve kulübeye adım attım. Öğrenmem gerekenler vardı.

Yaklaşık 4 saatin sonunda evdeydim. Adama neredeyse iki buçuk saat boyunca sürekli soru sormuştum ve o da cevaplamıştı. Upuzun açıklamalar yapmış, içinde bulunduğum girdabın sadece rüzgarını yavaşlatmıştı. Hala girdabın içinde dönüp duruyordum. Yatağıma daha da gömülürken tüm bu bu manyakça şeyleri tekrar gözden geçirdim.
Fiziksel olarak tüm insanlığı şoka sokacak bir evrim geçirmiştim. Ne yazık ki o şoktan hala ben de çıkamamıştım. Diğer yandan yeteneklerimden de bahsetmişti Akın. Gelişeceğini söylemişti. Daha hızlı, daha zeki, daha güçlü... Her şeyin biraz daha fazlasından.
Dediğine göre günümüzün hastalığı haline gelmiş olan karakter değişikliği de imkansızdı. Artık içimde iyilik varsa ben iyi biriydim. Kimse beni kötü yapamazdı. Umarım içimde kötü duygular yoktur diye düşündüm.

Ama tüm bunların arasında gözlerimin artık yerinde durmakta gerçekten zorlandığı, beynimin algılamayı ısrarla reddettiği dakikalar; annemin olan tek özelliğin üstün güç, zeka veya refleks olmadığını söylediği ve Akın denilen adamın bunu uygulamalı olarak gösterdiği dakikalardı. Gözümün önünde oturduğu yerde elini şıklatmış ve bir kitap ona gelivermişti. Bana bunun dünyaya gelmeye tenezzül etmeyen -kesinlikle burada daha kibar bir kelime seçiminde bulunmuştu- üstler olduğunu ve 4 yıllık fiziki ve içsel bu değişim tamamlandığında neyin sınav olduğu bilinmeyen rastgele, hayatımızın parçalarında sınavı geçip geçememe durumuna göre güçler verdiğini izah ettiler. Bunu küstahça bulmuştum. Birileri sizin güçlerinizi kontrol ediyordu. Aynı zamanda bazı hayati önem taşıyan durumlarda sahip olunmayan yeteneklerin belki kısa süreli belki uzun vadede kullanılabileceğinden bahsettiler.
Akın nesneleri oradan oraya fırlatabiliyor, öylece hiçbir güç gösterisinde bulunmadan eşyaları oynatabiliyordu. Muhteşem, fantastik ve akıl olmaz bir olaydı! Bana bunları anlattığında o kadar ürktüm ki o anı geçiştirmek için farklıların kaç kişi olduğunu sorduğumu hatırlıyorum. Çok değildi. En fazla bin kişi. Tam sayıyı üstler biliyormuş(!)  Onların dünyaya inmeye tenezzül edip etmediklerini nazik bir dille sormaya çalıştım. Çok aşırı önemli bir olay olmadıkça, hayır dedi.

Tüm bunlardan başka soylar vardı. Beş tane. Yetenekler soylara göre değişiyordu. Her soyda aynı şeyler değildi tabi farklılıklar vardı ama her soyun standartları vardı. Bir de farklıların gözüyle bakıldığında her soy için belirlenen bir mühür vardı. Her soyun mührü kendine özgüydü.

AKAL SOYU

Akal soyu için aile çok önemliydi. Aile her şeydi. Güven olmalıydı. Güven ve onur. Gururlarının önüne geçmek zordu. Güven o kadar önemliydi ki; biri yalan söylediğinde bunu içlerinde hissedebilirlerdi. Mühürlerinde, vücutları tamamen beyazla kaplıydı. Beyaz, güveni temsil ediyordu.

ÖZELHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin