Mesaj

29 1 0
                                    

Her zaman ki gibi kaçıyordum gerçklerden. Bana göre değildi gerçekler, benim dünyam simsiyah bi buludun üzerine maviyle özgürlük yazmaktı. Uçmaktı beyaz kanatlarla, koşmaktı yeşile, ısınmaktı sarıda, hissetmekti kırmızıda. Ben buydum, gerçekler sadece simsiyah bi dumadı, benim aksime tüm zıtlarımdı gerçekler dünyası. Ben mutluydum ufacık dünyamda, fazla gelirdi gerisi bana, nefes alamazdım o toz buludunda.

Saat on ikiydi. Gökyüzü mavi ve siyahın tonlarıyla dans ediyordu, etrafındaki beyez küçük afacan yıldızlar onların ihtişamına daha da büyüleyici bi ton vermişti. Bense küçük çatımda bir yaşam sürdürüyordum. Gözlerimi iyice gökyüzüne odaklamış afacan yıldızların ihtişamlı büyüsünde gezdiriyordum. Nasıl olabiliyoda gökyüzü bir külkedisi masalı misali olabiliyodu. Saat on ikiden sonra bir büyüye kapılıp gidiyordu. Sorgulamamam lazımdı aslında, her geceki gibi sadece o büyüyü izlemeliydim gözümü kırpmadan.

Her zaman olduğu gibi odamın küçük çatısına çıkmış ve gökyüzünü izliyodum. yanımda kitaplarım ve hayallerim de alarak. Tam olarak bendim şuan. Ne bir başkası nede bir rol, sadece gerçek bendim. Gözümü kırpmadan izliyodum gökyüzünü ama bu sefer farklıydı içimde bi his vardı. Tarif edemediğim kadar güçlü bi his vardı. Umursamamaya çalışıyodum çünkü her gece bu saatteki ihitişamı son kez görüyormuş gibi izlemk istiyorum. Birden ayağa kalktım ve terasın demirlerine doğru yürümeye başladım. Ellerimi demire doğru uzzatığımda tenime çarpan soğuk havayla ürperdim. Ama tutukça ve hafif hafif demire iyice yaslanınca yüzüme çarpan soğuk hava dalgası ürpermenin aksine beni rahatlattı.

Gözlerimi kapadım ve gecenin mayhoş tadını hissetmeye başladım. Derin bir nefes aldım ve gözlerimi açtım ve geceye küçük bir veda edip çatının kapısına doğru yürümeye başladım. Elimi kulpa doğru götürdüm ve kapıyı açtım. İçeri attığım ilk adımla çatıya dönmem bir oldu. Noluyordu orada, aşşaığıdan bağırışma sesleri geliyodu. Sakince ve yavaş adımlarla terasa geri çıktım ve bakonun ilerisine doğru yürümeye başladım. Yerden yüksekte olduğum için pek birşey gözükmyodu ama sesler çılıklara dönmüştü. birileri yalvarıyodu ama niye? sesleri dikkatlice dinlemeye başladım. "Sen benim en büyük hatamdın ve öyle kalıcan. Sare dinle beni lütfen anlatmama izin ver. Neyi Baturay neyi, nasıl beni bu işe bulaştırdığını mı asla. Bak ne diyicem Baturay biliyormusun sen aşşalık, sadist ve mal herifin tekisin, bu iş bitti unut beni. Hey, hey, hey dinle beni Sare bitemez ben bitti diyene kadar bitemez. Bırak kolumu sen benim için bir hiçsin." diye bağrdı adının Sare olduğunu öğrendiğim kız. Ve birden tüm sesler kesilmişti. Ne oluştu acaba? Niye böyle olmuşlardı, neden bir birlerine bağırmışlardı bu kadar. Şu an merak duygusu beni öyle yiyip bitiriyordu ki sanki heycanla ve aksiyonla biten bi bölüm sonu olmuştu. Evet sanırın aşırı derecede kitap okuyordum ama her neyse bu olayı böy- lafımı bitrmede son sesine kadar bağıran bi erkek sesi duydum. " Eğer bu cehennemde beni terk edersensana yemin ederim, yemin ederim ki bu dünyayı sana dar ederim İdil Solaz"

Ama ama bu nasıl olur bu bendim. Beni nasıl tanıyordu. Adımı soyadımı nerden biliyodu. Hızlıca olduğum yerden kalktım ve koşarak kapıya gittim. Ellerim korkudan titriyordu. hızlıca kapıyı açıp içeri girdim. Kapının arkasındaki anahtarı titreyen ellerimle alıp kıpının kilidine soktum ve kitledim sonrda hızlı adımlarla perdeyi kapıp çektim. Kalbim korkudan ve sitresten yerinden çıkacak gibiydi. yavaş adımlarla yatağımın ayak ucuna doğru yürüdümve kendimi yumuşak bi sonsuzlukla birleştirdim. Kimdi bu adam. Beni nerden tanıyordu nerden biliyodu. Aklım karman çormandı. Yarın pazartesiydi ve çok geç olmuştu. yatağımı açıp içine girdim olanları düşüdükçe vücüdüma bir ağırlık çöktü.

Sabah alarmın sesiyle uyandım. Daha doğrusu uyanmaya çalıştım. Saat altıydı ve ben okula gitmek için efor bile sarfedemiyodum. Of ya şimdi ben bu sıcacık yatağı mı bırakıcaktım? Hiç sanmıyorum. Kendi kendime kalkmaya şalışırken yorgana basıp ayağımın kaymasıyla yorganla beraber ex aşkım yeri boyadık. Sanırım popomu 32 yerden kırdım. Gitti mübarek gitti.

Ben nerelere gidem. Le le le le. Acıyla ve inleyerek Hayriye teyze rolünden çıkmayı başardım. Aşağıdan sesler geliyodu. "Hadi çocuklar kahvaltıya bu gün nutella var." Ne! Nutella mı vardı? Ve evde benim dışımda iki delidana varken vermem o bizim kıymetlimizzzzz.

Pijamayla en hızlı şekilde koşarak merdivene gittim. Tam inerken birinci deli dana hedefe girdi. Abim Ateş. Birden konuşmaya başladı. "Bana bak küçük etebur veya nutella bur hiç direnme. O benim" çok beklerdi ha! " Bana bak abi bozuntusu deli dana, o bizim kıymetlimizzzzz zırnık koklatmam" deyip abime en özel kıymetlesine tekmeyi basarak merdivenden inmeye başladım. Sanırım arkamda zılgıt çeken bi abi bıraktım. Kötü kız nidasıyla sesli bi şekilde güldüm. Abimde arkamdan " Bunu sana ödeticem nutellabur." diye bağırdı. Aşağı indiğimde daha bi dikkatli oldum burda ikinci deli dana en küçük kardeşim Elif vardı. Etrafta göremeyince koşarak mutfağa doğru ilerledim. Evet bu günkü nutella savaşlarının birincisi bir dakika ne! Evet sanırım acı sonla burun burunaydık. İstemsizce ağzım benden önce acı sona hakaret etti. " Seni küçük şeytann" Elif biz kavga ederken nutellalı sömürmüştü. Bana doğru az önce ki abime yaptığım gülüşü yapıp nutellalı ben aldım diye nispet yapıyordu. İşte benim kardeşim. Yanına giderek yavru köpek bakışlarıyla " canım kardeşim seni çok seviyorum bunu biliyorsun dimi?" Diye küçük kız yalvarışı yaptım. "Ablacım bana beş lira ver nutella sana aşık olsun" valla bu yavru bizimdi. Ben hiç şüphe etmiyodum.

13 yaşında ve pazarlık yapıyo bizimle. Başımı onaylarcasına salladım ve popomu sandalye üstünde oynatırken minik bi halay çektikten sonra nutellaya ilk kaşığını daldurdum ki Ateş kapıdan " Elif sana benden on lira yeterki ver onu bana" diye bağırdı. Elif'te aynada hem kaşığı hemde nutllayı elimde aldı. Ama bu haksızlık. Ateş beni yerimden iterek kaldırdı ne sinirlerdi ama. Sinirle kapıya doğru giderken ayağım orda olduğunu fark etmediğim halıya takıldı ve ben yüzüstü sonumla karşılaştım. Arkamda gülen iki nutellabur ve telaşlanan bi anne aman ne güzel. Ateş " Bana attığın tekme boşa gitmedi güzelim" diye daha yüksek sesle gülmeye başladı. Pislik herif.

Evden kahvaltı yapmamanın verdiği ve bu gün kü nutella savaşlarını kazanamamanın verdi sinir ve üzüntüyle okula doğru gitmiştim. Ne hikmetse derede on dk geç kalmıştım. Sınıfa girdiğimde kızlar meraklı gözlerle bana bakıyorlardı. Evet benim tatlı iki sürtüğüm Sanem ve Hayat. Yerime geçip oturdum ve dersi dinlemeye başladım. Doğruyu söyliyim dinliyorsam haram, tabikide öğrenci usulü defter karalama yapıyodum. İşte bir ben. Defteri karaladıkça aklıma dün gece geliyodu.

"Eğer bu cehennemde beni terk edersen yemin ederim ki bu dünyayı sana dar ederim İdil Solaz" Kimdi bu adam nerden tanıyordu beni ve neden bendim. Sadece adını biliyodum bu gizemlinin Baturay.

Bir sesle tekrar tahtaya döndüğümde tahtada başka bir ve hoca vardı. " Evet arkadaşlar bu yeni sınıf arkadaşınız Baturay Durmaz. Baturay geç otur." Bidakika kim kim kim ama bu imkansız nasıl bu o muydu, Baturay mıydı? Sıralarda yürürken benim yanımın boş olduğunu farkettim. İşte şimdi ayvayı yedik.

Yanıma doğru gelip oturdu. Keskin ve erkeksi yüz hatları onu daha biçimli gösteriyordu. Yüzüme doģru bakarak tehlikeli bi şekilde sırıtıyordu. Birden kulağıma doğru eyildi "Mesajımı aldın umarım İdil Solaz" dedi. Kalbim yerinden çıkıp arkadan üç buçuk yadırıcak gibiydi.

Kimdi, neydi ve ne istiyordu....

Hepinizi seviyom gençlik ve evet tek bölüm yazan yazar yine burda ;) Ama şunun garantisini verem ikinci bölüm hazırlanıyor az kaldı.

Oy ve beğenilerinizi yorumlarınızı herşeyi bekliyem.

Tekrar hepinizi çok seviyom.
Yazar...:)♡

Çatıda Bir yaşamHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin