RÜYA

29 3 0
                                    


"Neden anne? Sen gidince bitti her şey. Hem neden toprak altındasın ki? Bak ben sana hırka getirdim, çok rüzgar var üşürsün." diyip minik ellerimle annemin kar beyazı hırkasını toprağın üzerine serdim. O sırada duyduğum hıçkırık sesiyle küçük bedenimi kaldırıp bakışlarımı etrafımda gezindirdim. Gördüğüm şeyle taş kesilmiştim; simsiyah saçları dağılmış ve parlak yeşil gözleri ağlamaktan kızarmıştı. Bana doğru yaklaşıp ellerimi tuttuve sessizce fısıldadı...
"Merak etme Yusuf yüzlüm verdiğin sözü tutman için bekledim ve az kaldı sana geliyorum."

.....

Yine uykumdan sıçrayarak uyanmıştım ve yine aynı rüyaydı. Aradan 15 koca yıl geçmesine rağmen o güzel gözleri aklımdan hiç çıkmamıştı. Annemin cenazesi defnedildikten sonra mezarın başında ağlarken görmüştüm Züleyha'nın o güzel gözlerini ve o gün bu gündür aklımdan hiç çıkmadı. Yıllarım onu aramakla geçti fakat hiç bir şekilde onu bulamamıştım. Sadece onu beklediğim için kimseyle bir samimiyetim olmamıştı. Sadece 8 yaşındaydım o güzel gözlere baktığımda.

^^^

Yusuf, düşüncelerinden ayrılıp yatağından kalktı lavaboya gidip günlük rutinlerini hallettikten sonra her zamanki gibi siyah takımını ve beyaz gömleğini giyerek odasından çıktı. 15 yıl boyunca samimi tarafını gösterdiği tek insan olan evin hizmetlisi olan Zeliş Hanım'ın yanına gidip kocaman gülümsedi.

"Ya Zeliş Sultan gel de şu kravatımı tak gözünü seveyim sinirimi bozuyor bu benim." diyerek elindeki siyah kravatını Zeliş Hanım'a uzattıktan sonra Zeliş Hanım gülümseyerek kravatı alıp Yusuf'un boynundan geçirdi ve bağladı. Her sabah ki rutinleriydi bu. Yusuf kahvaltısını yapıp evden çıktı her zaman ki gibi ajansa gitmek üzere çıkmıştı yola. Bilmiyordu ki bu sefer gittiği yer kaderini değiştirecekti.

^^^

Sabah her zamanki dinçliğiyle kalktı Züleyha. Bugün yeni işine baslayacaktı. Mülakatta patronu yoktu ve bu yüzden patronuyla ilk tanışması olacaktı (!) oysaki Züleyha gideceğinin kim olduğunu biliyordu. İstanbulun kalabalığından uzaklaşıp yıllarca küçük bi köyde yaşamış okuluna gidip gelmiş fakat Yusuf'u hiç unutmamıştı. Aramış bulmuş ve sonunda onun kişisel asistanı olmayı başarmıştı. Züleyha uçarı bir kişilikti elbette konuştuğu görüştüğü olmuş ama Yusuf'u unutturanı bulamadığı için Yusuf"un peşine düşmüştü. Hızla üzerini giyinip dışarı çıktı arabasına atlayıp ajansa gidiyordu ki daha yolu yarılamadan karnından gelen sesler onun unuttuğu kahvaltıyı aklına getirmişti. İleride yol üzerinde bulduğu ilk kafeye girip kahvaltı siparişi vermiş hızlı hızlı yiyip bir an önce Yusuf'a kavuşmayı dileyerek bin bir dua ile arabasına binip ajansa dogru ilerlemeye başlamıştı. Ajansın önüne geldiğinde derin bir nefes alıp dönen kapıdan iceri adımını attı danışmada görevli olan Selin'e samimi bir şekilde gülümseyip "günaydın" dedikten sonra asansöre ilerleyip 4. katın tuşuna basmış ve heyecanını dindirmeye çalışmıştı. Yusuf'a kavuşmasına sayılı ve kısa bir zaman vardı. Asansörden inmeden aynada nasıl göründüğüne baktı, sadece şalını düzeltti ve asansorün durduguna dair bir ses duyunca önüne dönüp asansörden çıktı. Sabırsız adımlarla koridorda ilerlemeye başladı. Bu katta sadece küçük bir mutfak ve Yusuf'un ofisi vardı. Eski asistandan aldığı bilgiler doğrultusunda cantasını masanın alt tarafında ki rafa bırakıp hızla mutfağa yöneldi. Yusuf sabahları çay içmeden ve güzel bir kahvaltı yapmadan asla işe başlayamazdı. Züleyha saatine baktığında Yusuf'un gelmesine yaklaşık 20 dakika olduğunu fark etti hemen ısıtıcıya su koyup kahvaltı hazırlamaya başladı. Her şeyi cabucak hazırlamıştı ve Yusuf'una gitmek için sabırsızlanıyordu eli ayağı titremeye başlamıştı çoktan. Yusuf birazdan gelirdi. Tepsiyi mutfakta bırakıp hemen masasına geçti Yusuf'ta sanki onu beklemiş gibi peşisıra asansörden indi. Genç kadını görünce bir an şaşırsa da tüm ciddiyetiyle yeni asistanının masasına doğru ilerledi. Züleyha biliyordu ki Yusuf insanlarla arasına sert duvarlar çekmesine rağmen muhattabıyla arasında ikinci bir kişi ya da bir cisim bulunmasından haz etmezdi. Çabucak masanın diğer tarafına geçip hem içtenliğini yansıtan hemde ciddiyiteni aşmayacak bir tebessümle elini Yusuf'a uzatıp konuştu;

-Hoş geldiniz Yusuf Bey, ben yeni asistanınız Züleyha. Kahvaltınız hazır Efendim odanıza mı getirmemi istersiniz?

Yusuf, baktığı gözlerin etkisinde kalmış fakat o minik kıza ihanet ettiğini düşünerek elini sıktığı kıza hiç bir samimiyette bulunmadan odasına doğru adımladı ve arkasını dönüp kıza baktı:

-İyi çalışmışsın ama bir daha ben geldiğimde kahvaltı odamdaki masamda hazır bir vaziyette bulundun!

Diyerek uyarısında bulunmuş ve odasına girmişti. Züleyha, hemen mutfağa gitmiş ve ince belli bir bardağa çayı doldurup tepsiye koydu. Tepsiyi alıp dikkatlice Yusf'un odasına ilerledi. Kapıyı tıklatıp 'gel' demesini beklemeden içeri girdi. Gözleriyle odayı tarayıp fark ettiği yuvarlak masanın üstüne kahvaltılıkları güzelce dizip tepsiyi yanına alarak dışarı çıktı. Meslek esaslı olarak Pazarlama Danışmanı olmasına rağmen Züleyha, asistanlık için başvuruda bulunmuş ve bu Yusuf'un gözünden tabii kaçmamıştı. En kısa zamanda bu kızla ilgili bilgi edinmesi gerekiyordu. Züleyha cephesinde işler başka boyuttaydı onun tek düşündüğü yusufa kendini hatırlatmaktı. Bir anlık cesaretle kapıyı tıklatıp içeri girdi. Yusuf şaşkındı çünkü o da tam o sırada Züleyha ile konuşmayı planlamıştı. Çünkü bu kızda tanıdık bi seyler vardı. Züleyha'ya calışma masasının önündeki sandalyeyi gösterip oturmasını işaret etti ve kendisi de karşısına gecti.

"Kusura bakmayın böyle damdan düşer gibi geldim ama sizden bir şey isteyecektim?"

Züleyha'nın bu soru sorar tarzdaki cümlesine karşılık Yusuf, başıyla onaylayıp devam etmesini istedi.

"İlk iş günüm için uygun değil biliyorum fakat bugün için izin isteyecektim fakat sebebini söyleyemiyorum."

Yusuf anlam verememişti ama zaten bugün onunda işi vardı ve ofiste durmayacağı için Züleyha'nın tek başına burda oturmasına da gerek yoktu.

"Zaten bende durmayacağım. Sizinle en azından tanışmak icin geldim sorun değil çıkabilirsiniz ayrıca sebebiniz beni ilgilendirmez." Dedi ve oturduğu yerden kalkıp ceketine uzandı. Bu gidebilirsin deme şekliydi. Züleyha ayaklanıp odadan çıktı çantasını ve ceketini çıkarıp masanın üstüne koyup patronunun çıkmasını bekledi. Yusuf odadan çıkınca ayağı kalktı. Yusuf şaşırmıştı, izin vermişti fakat asistanı masasında hazırlanmış onun gitmesini beklemişti.

"Neden gitmedin?" diye gereksiz bir soru attı ortaya ama merak etmişti.

"İs ahlâkı efendim. İzin almış dahi olsam patronum bir yere gidecekse önce onun gitmesini beklerim." Diye cevapladı. Yusuf bu kızı ve calışma disiplinini sevmişti. Kafasını sallayıp asansore doğru ilerledi. Züleyha'da arkasından cantasınu ve ceketini alıp asansöre ilerledi. Asansörde onlardan başka 3 kişi daha vardı ancak kimseden ses çıkmıyordu. Çok büyük bir şirket olmasa da sevilen ve samimi bir reklam ajansıydı ve Yusuf her şeyi sıfırdan, kendi tırnaklarıyla kazıyarak, başarmıştı. Otopark'a indiklerinde yalnızca ikisi vardı. Sessizce arabalarına bindiklerinde züleyha yine çantasını ve ceketini yan koltuğa bırakmış Yusuf'un çıkmasını beklemisti. Kafasını yan tarafa çevirdiğinde kendisini izleyen kahvelerle donakaldı. Cabuçak arabayı çalıştırıp gaza bastı. Yol ayrımında biri sağa diğeri sola dönmüştü. Fakat kader bu; her yol ayrımının sonu sonsuzluk değildir. Belki de bir gün bir yerlerde kesişir😉

ATLI KARINCAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin