Çocukluk yılları (Kız)

304 31 12
                                    

Her şey biz daha küçücük bir çocukken başlamıştı. Her sabah olduğu gibi herkesten önce uyanıp televizyonda en sevdiğim çizgi filmi izlemeye başlamıştım. Tabi ki Barbie... Hayallerimde hep Barbie kadar güzel ve havalı olmak vardı. Yani düşüncesi bile mükemmeldi. O deniz kızları, periler ve hatta sihirli şatolardaki prenseslere dönüşürdü. Her kız çocuğunun hayalinde beyaz atlı bir prensi ve mükemmel bir hayatı vardı. Bende aynı duygular içerisindeydim. Bir gün beyaz atlı prensim gelip beni şatosuna götürecek ve bembeyaz gelinliğimi giyip, tek boynuzlu atların üzerinde uçacaktım. Kız çocukları için bu hayatı tanımlayan yegane şeydi. Çizgi filmimi izlerken önce annem sonra da babam uyandılar. Annem orta boylu, beyaz tenli, düz kızıl saçlı ve yeşil gözlüydü. Babam ise uzun boylu, esmer tenli, kumral saçlı ve kahverengi gözlüydü. Annem daima mükemmellikten yanaydı, tabi her kadın gibi. Onun için her detay önemliydi, her şey en iyisi olmalıydı. Babam ise, kültürlü olsa da düz düşünceleri ile annemi çıldırtırdı. Yani babam için şampuan, annem için ise, saç uzamasına yardım eden, B1 vitamini ve keratin desteği sağlayan, leylak kokulu şampuandı. Ne de olsa biri erkek, biri de kadındı. Bu özellikler onların doğasında vardı. Annemin hazırladığı harika kahvaltıyı yaptıktan sonra benim için korku dolu o vakit gelmişti. Bu gün gezmeye gidecektik ve annemin beni hazırlaması lazımdı.


Annem beni tuttuğu gibi banyoya soktu, vücudumu yıkaması bittiği gibi sıra saçlarıma gelmişti, korkulu rüyam... Annem saçımı şampuanlamasıyla, banyoda taramaya başladı. Ben bir yandan karışık saçlarımın kafama yaptığı sancı ile hüngür hüngür ağlıyordum, bir yandan da annemin ellerinden kaçmaya çalışıyordum. Her kız için öyle olmasa da kıvırcık saçlı bir kız çocuğu için saç taramak = Çin işkencesi. Banyodan çıktıktan sonra sıra üzerime elbise seçmeye gelmişti. O başka bir dertti annem için. Çünkü ben fazla süslü bir cadalozdum. Annem dolabımı açtı, içinde o kadar çok elbise ve etek vardı ki, neredeyse hiç pantolon yoktu. Annem elini elbiselerim arasında dolaştırdı.

"Bence bunu giymelisin anneciğim."

Neyse ki annem benim dilimden anlıyordu. Bana, üst kısmı tamamen pullarla kaplı, bel kısmında kurdele olan ve alt kısmı kabarık tül olan pembe elbisemi seçmişti. Hemen elbisemi giydirdi ve sıra bir az önce kuruttuğundan dolayı kabaran ve bir birine dolanan saçlarımı taramaya gelmişti. Kabus yeniden başlıyordu...

Annem koltuğa olurdu ve dizlerine bir havlu serdi. Bende ayak uçlarına oturup saçlarımı istemeye istemeye onun ellerine verdim. Annem tarağı saçlarımın köküne daldırdığında, acıyı hissetmeye başlamıştım. Tarağı aşağı indirmeye devam ettikçe tarak karışık saçlarıma takılıyor ve annem açılması için çekiştiriyordu. Bense bağırıp ağlıyordum.

Biraz sonra artık onca işkencenin sonunda saçlarım açılmıştı. ve neredeyse dümdüz olmuştu. Annem bu sefer ikinci aşamaya geçmişti. Şekil verme...

Annem tarakla saçlarımı iki yana ayırıp, toplamıştı. O zamanlar bu en sevdiğim saç stiliydi. Artık ben hazırdım ve annem ve babam hazır olana dek, Barbie'yi izleyebilecektim. Biraz sonra babamda hazır olmuştu, üzerinde harika bir takım vardı. Artık tek eksiğimiz annemin hazır olmasıydı. Bir saat geçmesine rağmen annem hala hazır değildi ve bu babamı çileden çıkarıyordu. Bunu abartacak ne vardı ki? Hala anlayamıyorum. Babam mızmızlanmaya başlarken annem içeriden bağırarak,

"Ben iki kız hazırlıyorum. Sense sadece bir erkek! Biraz anlayışlı ol!"

Bunun üzerine babam olduğu yerde oturdu ve annemi beklemeye devam etti. On dakika sonra annem de hazır olmuştu, harika görünüyordu. Üzerinde lacivert düz bir elbise vardı, bacak bölümünde hafif bir yırtmacı ve azıcık dekoltesi vardı. Ayaklarında ise bir gün giyebilmek için sabırsızlandığım siyah topuklu ayakkabılar. Saçı ve makyajı ise tam anlamıyla ışıldıyordu. O benim idolümdü.

1 Kız 1 Erkek Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin