Yine balkondayım ve durmadan usanmadan uyumadan yazıyorum. Fakat bitmiyor. Anlatacaklarım herkesin görmesini istediğim şeyler dağ gibi yazdıkça tükenmiyordu. Eğer mürekkepli bir kalemim olsaydı biterdi belki. Yine o çocukları arıyor gözlerim. Bana el sallasınlar diye bekliyorum belkide biraz. Yalnız olduğumu bilmek çok ürkütüyor beni. Özlediğimi hissediyorum kemiklerimde, damarlarımda, iliklerimde ve zihnimde. Sonra duruyorum. Yarım olarak yazdığım cümleyi siliyorum ve ağır ağır özledim yazıyorum. Bir yerlerde duymuştum bunu diyorum şimdi gerçekten hissediyorum.
Önümde kahve fincanları birikmiş bir sürü. Acaba kaç kahve içtim diyorum kendi kendime kaç gündür uyumadım diye düşünüyorum. Ama yorgun değilim. Gözlerim ağrımıyor, uyumak gelmiyor içimden. Cep telefonum çalıyor arayan ablam. Açıyorum konuşmaya başlıyor hemen. Aralıksız sorular ve öğütler geliyor kulağıma ama aslında dinlemiyorum. Umurumda değil ki. Asıl önemsediğim başka biri, bir roman ve bir fincan kahve. Canımın yandığını hissediyorum. Başka başka hissettiğim şeyler de var fakat isimlerini koyamıyorum. Belki bir sızı belki özlem belki yok oluş. İsmini koyamadığım her şey daha çok yakıyor canımı. Annemi özlüyorum bir de. Olsa yanımda şimdi sarılırdım diyorum. Oysa hiç bilmem böyle şeyleri. Öpmeyi, sarılmayı beceremem. Annemle babamı doya doya öpmezdim. Nedensiz benimki beceremediğimden. Kaldığım yerden devam ediyorum hikayeme. Bir gün biri sesimi duyar, beni anlamasa da okur diye umut ettim hep. Umut... Ne güzel bir kelime sanki eskilerden çok tanıdık bir yerlerden. Güneş doğacak gibi, hikayeme ara veriyorum. Tan yeri ağarıyor fakat hala uykum yok. Arayabileceğim bir dostum var mı? O da yok. Şu hayatta hiç gerçek dostum olmamış ki. İnsanların çılgın düşüncelerinden kaçmaktan güzellerini bulup dost edinememişim. Koşup kaçmak istiyorum dünyadan ama izin vermiyorlar. Ruhumu bedenime kelepçelemişler, bırakmıyorlar. Sonu olmayan bir zindandayım şimdi. Kimsesiz, ilgisiz, tek başına sevgisiz kalmış korkuyorum. Ben kim miyim? Ben çiçeğim fakat suyum yok. Ailesini erken yaşta kaybetmiş bir kız çocuğuydum önceleri. Ama fiziksel kayıp değildi benimki tamamen ruhsaldı. Yanımda olamayan ebeveynlerim vardı, sonra bedenleri de gitti zaten. Üzülüdüm. Ne olursa olsun bu durum beni daha on altı yaşında bir kızken derinden sarstı ve her şey o zaman başladı. Ben bir çiçeğim adım yok benim. Kendi halinde mutlu bir masal yaşayıp mutlu sonla hayatının son bulmasını isteyen bir çiçek. Fakat bana su vermediler. Bende kuruyup kaldım. Başkalarına göreyse ben çiçekten daha fazlasıyım. Ben bir OKB sahibiyim. Obsesif Kişilik Bozukluğu olan bir kadın. Kim değil ki zaten? Bu dünyada akıl sağlığı yerinde olan insanlar kötü insanlardır. Ben sadece milyonlarca iyi insandan biriydim.
Güneş doğdu ve uykum geldi. Günlerdir ilk kez uyumak için koltuğa uzanıyorum ve o an gözlerim kapanıyor. Çoktandır özlediğim insanların yanında mutlu olduğum dakikaları yaşıyorum şimdi. Yine aynı rüyayı görüyorum. Kahkaha sesleri, çığlıklar, gülüşmeler, sinir krizleri ve iç çekerek ağlayan kadın sesi. Korkarak uyanıyorum. Tarihe bakıyorum ve saate. Ben uyuyalı tam otuz dört saat olmuş. Hızla kalkıyorum ve duş alıyorum hemen. Elmalı vücut losyonum ve elmalı şampuanım her yeri mis gibi kokutuyor. Saçlarımı bile kurulamadan masama geçiyorum. Yazmalıyım. Daha çok yazmalıyım. Kapı sesini duyuyorum ama kalkıp bakacak vaktim yok. Sonra birden burnuma bir koku geliyor ve sızlıyor burnum. Gözlerimin kapandığını hissediyorum ama yazmalıyım. Parmaklarım hala klavyede. Daha fazla dayanamıyorum ve kendimi bilinmeze bırakıyorum.
* * *
Kadını hastane odasında tek başına bırakıp üst kata terasa çıktı zira hava almaya ve kafasını toparlamaya hiç olmadığı kadar ihtiyacı vardı. Demir parmaklıklara yaslandı ve telefonun tuş kilidini açtı. Gelen mesajları ve ses kayıtlarını tekrar tekrar dinledi. Aklı almıyordu. Kardeşinin durumunu ne ara bu kadar ilerlemişti? O küçük bir kızken kardeşine bakmak zorunda kalmış erken yaşta kız kardeşinin annesi olmuştu. Evlendiği zamana kadar kardeşi için her şeyi yapmış fakat eşinin zoruyla kardeşinden ayrılmak zorunda kalmıştı. Artık kendi ailesi ve bakması gereken iki çocuğu vardı. İlk defa annelik duygusunu tattığı kız kardeşini böylece ihmal etmişti. Ses kayıtlarından birinde kardeşi günlüğünden bahsetmişti. "Seni çok özledim biliyor musun? En azından bir kez gel beni görmeye. Sana vermek zorunda olduğum defterler var. Seni yazdığım defterler var. Gel." Kayıt bitmiyordu hışırtılar ve ağlama sesi geliyordu arkadan. O an kadın hızla alt kata koşmaya başladı. Taksi çevirip hemen kardeşinin evine gitti. Bu defterleri bulup okumalıydı. Yokluğunda neler olduğunu dosdoğru öğrenmenin tek yolu ve onu tedaviye ikna etmenin tek yolu buydu. Çiçeği gün geçtikçe solmuştu ve ablası buna izin vermişti. Artık dur demenin vakti gelmiş Çiçek'i kurtarması gerekiyordu.
Evin altını üstüne getirdi fakat bulamadı. Onun gibi düşünmesi gerekirdi fakat imkansızdı. Hem dahi hemde OKB birinin kafasının içini anlamak imkansızdı. Saatlerce aradı kadın evi, bulamayınca tekrar kayıtları dinledi. Fesleğenlerini anlatmıştı, tüm dertlerini yutup yinede güzel kokan fesleğenlerini. Kadın hemen fesleğenlerin saksılarını kurcaladı içlerine gizlenmiş üç tane defter vardı. Üçü de farklı renkteydi ama hepsi aynı tipti. Birinci defter bembeyazdı ve üzerinde 'Çiçeğin Umutları' yazıyordu. Gözleri doldu kadının. Defterleri çantasına sıkıştırıp hastaneye döndü hemen. Kafasında bir türlü açıklık kavuşturamadığı bin bir soru vardı. Doktorlarla konuşmak hiçbir işe yaramıyordu. Çiçek istemedikçe onu bu karanlık kuyudan çıkaramazlardı. Kardeşi uyurken onu rahatça görebileceği tekli koltuğa oturdu kadın. Dizlerini kendine çekti ve karnı ile dizlerinin arasındaki boşluğa defteri yerleştirdi. Kapağını yavaşça açtı. Parmakları sayfayı çevirmekte güçlük çekiyor. Kadının elleri titremeye başlamıştı. İlk sayfanın tarihi 16 Aralık 2005 olarak üst köşeye yazılmıştı. İki satır yazılmıştı. "Annemle babamın evlilik yıl dönümünü kutladık eve gidiyoruz. Bugün birini gerçekten sevdiğimi hissettim. Aşık olmak istiyorum." Satırların sonunda önceden ıslanan kısımların izleri ve kurumuş kan lekeleri vardı. Acı bir trafik kazasından kalan hatıralar. Gözlerinden yaşlar dökülmeye başladı kadının. Defteri de alıp odadan çıktı hemen. Koridorda duvarın dibine oturdu ve titreyen elleriyle sayfayı çevirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YENİBAHAR
Teen FictionBir kadın var, çok güzel. Kadın bir çiçek fakat su vereni yok. Kurumak üzere. Kafasından neler geçiyor kimse bilmiyor. Anlamak imkansız, sevmek kaçınılmaz. Bir adam var, kimsesiz. Olmaması gereken bir hikayede şimdi bu adam. Asıl karakterin kadın ol...