1.bölüm

47 4 3
                                    

"Yaa Heiler gel işte yaa!"
"Nida bi git işine nerde bu suyun kaynağı nerde.?" diyip ileri doğru başımı çevirdim. Bu sırada da Nida ayakkabılarını ve çoraplarını çıkarmış dereye iniyodu.

"Bi kok kanka bakıyim bok kokuyomu?" Nida bana 'malmısın' bakışları attığında dil çıkarıp
"Sensin mal!" dedim. Nida olumsuz anlamda başını sallayıp ayaklarını tamamıyla suya soktu. Mavi saçlarını eliyle sabitleyip öne eğildi. Ben onun naptığına bakarken başını kaldırıp

"Gel kanka gel kokmuyo bok. Rahat ol." Başımı sallayıp dikkatlice yanına gittim. Oturduğu taşa oturup ayakkabılarımı ve çoraplarımı çıkarıp suya soktum.

"Kanka adaşın kız " dediğinde yüzümü buruşturup
"Olmamışsın kanka sen."
"Sen çok biliyon?" dedi. Gözlerimi devirip suya döndüm. Ben Heileir Su Ukshine. Babası Alman annesi Türk arafta kalmış bir melezim... Şaka şaka melez falan deilim ama diğer konularda ciddiyim.

Nida teyzemin kızı olarak kuzenim olma şerefine nail olan mavi saçlı, yeşil gözlü bir varlık. Annem ve babam ayrıldıklarında 13 yaşındaydım. O günden sonra Türkiyeye taşınmıştık ve bu benim ana vatanda 6. Senemdi. Kardeşim William Toprak ise benden 5 yaş küçük ergen veletti.

Yüzüme gelen suyla irkilip dere içindeki kuzenime baktım ellerini suya sokup bana doğru atarken ellerimi önümde siper edip
"Bana bak Sürtük yapma yeminle fena olur." Nida durup bana baktı
"Diyosun?" başımı olumlu anlamda salladığımda
"Nah" diyip suyu üzerime doğru savurmaya devam etti.

5 dakka sonra...

"Tamam, tamam yeter yoruldum" Nida'yı başımla onaylayıp suyun içinden çıktım. Kayalıklara geri oturduğumuzda hemen hemen kuru bi yerimiz yok denincek kadar azdı.
"Nida."
"Valla kanka bnde bilmiyom sence nasıl gidicez eve diyorum ve topu sana attıyorum"
"Gıcık" diyip ayakkabılarımı elime alıp ayaklandım.

"Kalk bakalım alabilirsek bi kaç parça kıyafet alırız."
"Yavrum senin kafanmı güzel yok yani oksijen alkol diye giriyosa sana bilemem."
"Yine noldu be?"
"Ne parası salak evden gizli çıktık tek kuruş alamadık sadece otobüs parası ki oda kartta. Nerde nakit kanka. Hayır eğer sende varsa banada al."
"Çok konuşma da kalk güneş altında yürürsek az bi şeyde olsa kururuz." Nida ayakkabılarını eline alıp ayağa kalktığında dereye girdiğimiz yolu geri döndük...

Birazda yolu uzatarak bize mal gibi bakan insanları takmadan otobüs durağına gittik, azda olsa kurumuştuk.

"Heiler dua ette şoför bey amca bizi otobüse alsın."
"Çok konuşmada aralara karış."diye söylenip insan kalabalığına daldım.

Sıradaki teyzelerin söylenmeleriyle birlikte kartımızı basıp arka üç'lüye kurulduk, ben cam kenarında yayılarak oturup ayaklarımı karşıdaki demirlere uzattım, nida'da yanıma oturup kulaklıgını taktı.

Hayat nekadar da tuaf herkesde bir telaş, herkesde bir yük. Birşeyleri kazanma derdindeler herkesi bir hırs kaplamış.

Mesela şu takım elbiseli adam, işkoliğin teki gibi bir tarzı var, burnu havada derdi para bir insan evladı. En bi sevmediğim insan tipi.

Yada şu ergen züppeleri, altlarında bir şahin, ellerinde sigara dünyanın amına koymuşlar şerefsizler.

Yada şu 4 çocuğuyla ortada kalmış gibi duran kadın hayattan bezmiş ölsemde kurtulsam havasında.

Bide taki aklı fikri uçkurunda olan tiplerde var onlar ayrı bi ironi zaten.

Gözlerimi otobüsün içinde bir gezdirdim nidanın yanına bir genç oturmuşdu, adam artık otobüsü çalıştırdığında son anda birileri girdi, önde hastaların taktığı beyaz maskelerden takmış bir çocuk girip arka kapının basamaklarına indi ve kafasını kapıya yasladı, onun arkasındanda 2'si kız ve 1 tane erkek girip maskeli çocuğun yanında dikildiler.

Bir insan evladına bir maske bukadarmı yakışır yada gömlek yada kot. Çocuk herşeyiyle kusursuz gelde eriyip bitme.

Rahatsız olmasınlar diye bakışlarımı otarafdan kaçırdım, gözlerimin bayram etmesini bende çok isterdim ama mecbur kafamı cama yaslayıp kulağımı otarafa verdim.

Kız yalvarır bir şekilde.
"Ablacım al şu ilacını iç."dedi.
"Abla istemiyorum."
"Temmuz lütfen."

Çocuk kafasını kaşıyıp ilaçları aldı ve içti.

"Oldumu."
"Oldu ablacım."

Dönüp nidaya baktığımda onunda göz ucuyla otarafa baktığını gördüm ama o maskeliye değilde sarışın kıvırcık saçlı olana bakıyordu çocuğun yanındaki kız nidanın bakışlarından rahatsız olmuşcasına nidaya bir bakıp çocuğun önüne geçti.

Kalkıp yer vermek için can atıyordum şuan ama ona acıdığımı düşünmesin diye bir girişimde bulunamadım, zaten fazla ilerlemeden nidanın yanındaki kalkıp otobüsden indi ve yerine maskeli çocuk oturdu. Şanslı sürtük.

Ayaklarını öne doğru uzatıp elinde ki kâğıtlarla uğraşmaya başladı. Normalde çok uçuk biriyimdir oturur muhabbet ederim bir bokluk çıkarırım ama çocuk çok sertti.

Bir yerde bu tür hastalığı olan insanların sinir sisteminin çöktüğünü ve hatta dini inancını zedelediğini okumuştum, başlarda şükreden hastalar sonradan "neden ben" diye isyan ediyorlardı.

Kafamı nidanın omuzuna koyup kulaklığını çıkardım.

"Kuzen çoxuğun indiği duraktamı insek."
"Kuzen saçmalama. Zaten bizimkilerin haberi yok eğer bizim oralarda oturuyo olsa kesin görürdüm, büyük ihtimalle yukarı herekede oturuyor. Ebemiz sikilir boşver kanka."

Sıkıntıyla nefesimi dışarı verip kafamı cama çevirdim, bu bir takıntı falan değil, beni bu çocuğa çeken birşey vardı.

Ve hazin son. İniceğimiz durağa yaklaştık, yavaşça yerimden kalkıp düğmeye bastım, dönüp bakmak istiyordum ama yapamadım.

Bir veda bakışı damı olmaz yaa.

Neyse hadi olmasın otobüs yavaşladı ve kapılar açıldı tam inicekken çocuk kolumu tuttu.

Nekadar da güzel olurdu ama tabikide olmadı.

Otobüsten indik ve ileriye doğru ilerlerken, birden dönüp bir birimize baktık. Sanki anlaşmışız gibi nidyla aynı anda çığırdık.

"Çok tatlıydı."

★★★★★★★★★

Ve bölüm sonu umarım beğenirsiniz.



Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Sep 09, 2016 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

KALBİM KALBİNHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin