Zirvelerdeki Mutluluk

28 4 1
                                    

**Sonuna kadar okursanız, sonunda iyi bir son almış olursunuz.**

NOT;

Yakın zamanda favorim olan şiirim Ankara'da Bekliyorum'u yayımlayacağım.

Kayadan kayaya atlarken suratındaki mutluluk ve içinde bir telaş dolu doluydu. Havanın bulutu, birazdan başlayacak yağmurun habercisiydi. Yağmur atıştırmaya başlamıştı ki Haydar kendine saklanacak bir yer buldu, cebindeki sigarasını çıkarıp yaktı. Buraya daha önceleri de sığınmıştı. Haymada devamlı odun bulunurdu. (Hayma dediğimiz yer; çobanların yağmurda veya sıcakta sığınacakları yer.) Haydar için oduna da gerek yoktu. Sırt çantasında devamlı; biraz meşe kömürü ve bir parça da çıra vardı.

Ateşi yakıp, mataradan küçük çaydanlığını doldurdu, çayını koydu. Yağmur da epeyce şiddettini arttırmıştı. Haydar, iki dağın arasında sigarasını içerken gözleri daldı gitti:

''İçki içmezdi, kumar oynamaz, kötü alışkanlıkları da yoktu. Nedendir bilinmez, hiçbir şeyden de zevk almazdı. Anne ve babasını küçükken kaybetmiş, orada burada yetişmiş, çilelerle bu yaşa gelmiş ve insanlardan da uzaktı. Ah o dağlar, o zirveler yok mu? Az mı gezdi oralarda?

Av deyince akan sular dururdu. Bilirdi ki bu dağlarda; kuş uçmaz, kervan geçmezdi. Çayını demlerken, yağmur da şiddetini iyiden iyiye arttırmıştı. Ne olursa olsun dağlarda huzur vardı, kin nefret yoktu. Düşünüyordu; dört çeşmedeki manzarayı, çocukları ve ağaçları, akarsuyu, muhteşem güzellikleri. Çok daha önceleri Haydar'ı dayısı getirmişti buralara. Sonra ise tek başına çok gelmişti. İki ayrı yolu vardı. Her tarafı yeşillik ve ağaçlık olan bu yerler, adını da dört çeşmeşi olduğu için oradan almıştı. Kimisi mangalını yakıyor, kimi ise salıncak yapmış sallanıyor.

Bu ıssız yerlerde nerden geldiyse aklına; gene çocuklar, insanlar ve kendinde olmayan mutluluk geldi. Haydar bir anda Osman'ı düşündü. Avda vurulduğundu, gözleri önünde sakat kaldığını hatırladı. Kavakların içinden geçerken, karşı taraftan ateş edildiği ve ayaklarına isabet eden saçmaların, Osman'ı nasıl sakat bıraktığını düşündü. Şiddetlice bir iç geçirdi. Yağmur yavaşlamıştı. Ortalıkta canlı gözükmüyor, Haydar' da çayını içiyordu.

İki saattir yağan yağmur, yerini güneşe bırakmış. Haydar da yavaş yavaş toplanmıştı. Bu dağları avucunun içi gibi bilir, nerede ne yapacağını iyi hissederdi. Bir kartal gibi, zirvelerden indiği zaman; kendini bir boşlukta hissediyor, o yüzden de dağlardan inmek istemiyordu. Epey av yapmıştı. Çeşmenin başında su içerken, uzaklardan ezan sesi duyulmaya başladı. Tepelerin ardındaki köyün ezanıydı. Bu ezan sesleri onu mahsunlaştırıyordu. Abdestini alıp, namaz kıldı. Yine yollara, yine zirvelere çıktı. Çok istiyordu bu zirvelerden kendini boşluğa bırakmayı. Nicedir de böyle bir hisse kapılmıştı.

Çeşit çeşit yerlerde koşarken, daldan dala atlarken; sevdalarını düşünür, sonra ise karamsarlığa kapılır, gene de şükrederdi. Onun zirvelerdeki mutluluğu paylaştığı insan değil. Ağaçlar, çekirgeler, güvercinler, serçeler olduğu için seviniyordu. Saatlerce avlanırdı. O yerlerde doğa ile baş başa kalmayı, bir ağacın altında sigara molası vermeyi çok seviyordu. Vurduğu hayvanların etini yerken çok büyük zevk alıyordu. Saatlerin nasıl geçtiğini bilmeden yaşar giderdi.

Şehre gitmeyeli aylar olmuştu. Saç sakal birbirine karışmış, fişekleri de bitmek üzereydi. O şehre gitmeye korkuyordu, korkması için de çok neden vardı. Çünkü orada menfaat, kalleşlik, çıkar her şey mevcuttu. Haydar bu zirvelerde mutluydu. İyi kötü yaşayıp gider, kimselerle konuşmak istemezdi. Köpeğini bazen evde bırakır, bazen onu da götürürdü. En yakın dostuydu. Çingenlerden (romanlardan) aldığı için adını da 'Çingen' koymuştu. Aldığında bir enikti ve yetiştirdi. Çok iyi yetişmiş bir av köpeği, dağlarda ve bozkırda iyi bir dost, iyi bir arkadaştı.

ANKARA'DA BEKLİYORUMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin