Neji.
Şu an mezarındayım. Yanımda Hinata ve çocukları var. Himawari seninle tanışmayı çok istiyor, Boruto ise sadece susmayı tercih ediyor.
Yağmur başlıyor. Hinata göz yaşları içerisinde çocukları kucağına alıyor ve bana seni hatırlatan ürkütücü güzellikteki gözlerini bana çeviriyor. "Tenten-san, yağmur başladı. Bu gidişle hepimiz hasta olacağız, gidelim." diyor.
"Hayır," diyorum. "Neji yalnızlığı sevmez. Hem hava soğuk, üşür o. Yanında kalıp ona göz kulak olacağım. Hasta olabilir."
Hinata sadece bana bakıyor ve susarak çocuklarıyla beraber uzaklaşıyor.
Yalnız kalmayı sevmediğini biliyorum. Kendine her ne kadar da bunu yediremesende çevrende birilerinin olmasını istiyorsun.
Mezarının yanına oturuyorum ve eğilerek toprağa sarılıyorum. Hasta olmanı istemiyorum sonuçta. Nemli toprak kokusunu içime çekiyorum, bu bana seni hatırlatıyor. Senin kokun doğanın tüm ihtişamlığına eş değerdi. Çam ağacı gibi keskin ve mayhoş edici kokardın.
Yağmur hızlanmaya başlıyor, sanki benimle beraber tabiatta ağlıyor. Su damlaları teker teker yer yüzüne düşüyor, toprağa damlıyor. Yağmuru seviyorum, gözyaşlarımı saklıyor çünkü. Ağladığımı anlayamıyorsun, değil mi Neji?
Saatlerce yağmurun altında toprağa sarılıyorum. Bilincimin gittiğini hissediyorum, bütün vücudumu bir ateş ve karıncalanma hissi kaplıyor. Galiba hasta oluyorum ama umurumda değil.
Adım sesleri duyuyorum. Başımı kaldırmak istiyorum ama yapmıyorum, yapamıyorum. Hareket edecek halim yok. Hem gözlerimi bir an olsun senden ayırmak istemiyorum. Adım sesleri iyice bana yaklaşıyor, beni tutuyor ve kucağına alıyor. Gelen kişiyi bulanık gören gözlerimle tanımaya çalışıyorum. Gelen Lee'ydi.
Beni bırakmasını istiyorum ama sesim çıkmıyor. Mezarın git gide benden uzaklaşıyor. Mezarda dikili olan ay çiçeği sanki bana bakıyor.
"Özür dilerim." diye fısıldıyorum. Gözlerim yavaşça kapanıyor ve her şeyi beyaz bir sis perdesi yutuyor.
Karanlıkla baş başa kalmadan önce çiçeğin hüzünle eğildiğini görüyorum.
Sonrası zifiri karanlık.