Babamın odama girmesiyle uyandım. Gerçekten korkunç bir gün beni bekliyor diye düşündüm. Çünkü babam beni sertçe odaya girmesiyle uyandırıyorsa bir sorun var demektir. GEÇ KALMIŞTIM!
Nasıl hazırlandığım hakkında bir fikrim yok. Uyumadan önce içine bir kaç defteri ve kalemi koyduğum çantamı sırtıma taktım ve hızlıca aşağı indim. Gerçekten unutulmaz bir gündü. Teşekkür ederim baba. Saate bugünkü ilk bakışımdı ve saat henüz 08.36'ydı. Zaten benim alarmım 08.40'a kuruluydu. Ama beni babamın bırakacağını unutmuşum. Babam her zaman acelecidir ve önceden işleri halletmek ister ama ben yapacağı bir iş değilim ki. Belki de annemle ilk defa evde yalnız kalacakları için sabırsızlanıyordu. Yaramaz olmak için onlar için iyi bir gün ha? Umurumda değiller.
Bugün ne yaptığımı tahmin edemezsiniz. Aslında mükemmel bir kişilik yanıma gelip oturdu. Ben günümün böyle geçeceğini düşünmemiştim. Eminim siz de böyle düşünmemiştiniz. Başlıyoruz.
Hastahanedeki arkadaşım Richard şaşırarak yanıma geldi ve sarıldı. Beni çok fazla özlediğini söyledi.
''Neden bana ulaşmadın? Sana milyonlarca kez mesaj attım Brooklyn!'' Bu cümlesini kaç kere söyledi hatırlamıyorum. Yanındaki arkadaşlarını geçmemek gerekiyor. Hepsi o kadar eğlenceli tiplere benziyorlar ki anlatamam. Aslında biraz anlatabilirim.
Beni aralarına aldılar mı bilmiyorum ama toplam 6 kişiyiz diyebilirim. Hepsini tanıyamadım. Özellikle tanımaya çalıştığım birisi var ama henüz tanımış değilim.
İsimleriyle bir kim var kim yok dersek, Mandy, Lisa, David, Weslie ve benim önceden de tanıdığım Richard var. Beni unutmamak lazım. Tenefüslerinde hep beraber oturduk ve sohbet ettik. MÜZİK ZEVKLERİMİZ NEREDEYSE AYNI. Evren mutlu olmam için bana mesaj gönderiyor gibi. Okul çıkışında her zaman gittikleri, benim evimden bir kaç sokak aşağıda bir cafe var. Cafe demek düşük kaçıyor. Orası bir cennet. Müzik söyleyen insanlar, kahkaha atmaktan konuşamayan arkadaş grupları, bunlar harika.
Tahmin edemeyeceğiniz bir şey yaptım. Kendi isteğimle değildi ama hayır diyemedim. Olay şöyle gelişti; Lisa, en sevdiğim Oasis şarkısını sordu ve cevabım ''Soru mu bu? Tabiki Up in the Sky.'' oldu.
Lisa, ''Gel ve benimle söyle o zaman.'' dedi. Hayır demek istemiyordum çünkü bu eğlenceli olabilirdi. Ve söylerken insanların bana güzel söylediğimi ima eden bakışlar atması paha biçilemez bir olaydı.
Şarkı söylememiz bittikten sonra Lisa, ''Bu konuda oldukça iyisin, sevdim seni Brooklyn.'' dedi. Bizimkilerin yanına geçtik. Gruptakilerin müthiş söylediniz tarzındaki 20 cümleyi yazmak için çok yorgunum. Zaman nasıl geçti anlayamamışım bile. Şimdi yatmam ve yarın için mükemmel bir şekilde uyanmam lazım. Bu arada yanılmışım, bugün MÜKEMMELDİ.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Frances
Short StoryBrooklyn, sade hayatını renklendirmek için bir blog açar ve yaşadıklarını anlatmaya başlar. İnişli çıkışlı hayatı oldukça zor gelir ve seçim yapması gerekir. Seçim gökyüzü ve karanlık arasındadır. Brooklyn'in gökyüzüne olan tutkusuna rağmen karanlığ...