2. BÖLÜM

174 53 34
                                    

Uzay'la akbillerimizi hala adını bilmediğim yere okutturduktan sonra dörtlü koltuklara oturduk. Ben ters oturamadığım için düz oturmuş, Uzay ise benim karşıma geçmişti. Sırtını cama yaslayıp ayaklarını yanındaki boş koltuğa uzatmıştı. Kafasını elindeki telefona gömmüş dünyayla ilişkisini kesmiş gibiydi.

Otobüs hareket etmeden etrafa bir daha baktığımda Aras'ı arıyordum. Gelmemişti. Onu durakta beklemiştik ve daha fazla gelmeyince okula geç kalmamak adına otobüse binmiştik.

Kafamı cama yaslayıp boş gözüken otobüse baktım. Bizim okuldan iki genç yan yana oturmuş, hararetli bir konuşmaya dalmışlardı. Yaşlı bir kadın elindeki bir kaç poşeti boş olan yanına koymuş, genç bir kadın kucağındaki bebeği güldürmeye çalışıyordu.

Uzay bir şeyler homurdandığında gözlerimi ona çevirdim. Bakışlarımdan etkilenmiş olacak ki,"Oyun işte ya,"diye utangaç bir cevap verdi. Bakışlarımı düzeltip kafamı onaylar gibi salladım. Otobüs durakta durduğunda benimde durmuş olan kafam bir anda çalıştı. Sahi ben niye bu Aras'ı aramıyordum?

Telefonumu elime alıp Aras'ın telefon numarasını tuşladım. Çalıyor...çalıyor...

"Aradığınız kişiye şu anda ulaşılamıyor ..."

Aldığım cevap bu operatör kadının Aras'ın telefonunun kapalı olduğunu söylemesiydi. Sinirle derin bir nefes verdim. Bu çocuk neyin peşindeydi?
Niye şu lanet telefonunu açmıyordu?

Sorular kafamın içinde göbek atmaya başladığında Uzay sanki onları görmüş gibi bana baktı. "Ne oldu Sayın Sarma Kız?"

"Aras'a ulaşamıyorum,"dediğimde güldü. "Senin çocuklarına acıyorum. Senin gibi bir anneleri oldukları için,"dedi küçümser bir ifadeyle.

"Neyi varmış be benim analığımda?"dediğimde elimle kendimi işaret ediyordum. "Kızım valla o evdeki cadı ama bir o kadar da tatlı olan anacığım bile bu kadar beni arayıp sormuyor,"dedi gülerek.

Haklı mıydı? Çok mu korumacıydım? Azıcık öyle olabilirdim ama bu onları düşündüğümdendi. Ona omuz silktim ve kafamı tekrar cama yasladım.

"Tamam, tamam. Birde ben arayım şu keratayı,"deyip telefonu kulağına götürdü. "Yavrum,"dedim elimle saçlarını sevip,"sen ne kadar mal bir çocuksun! Adamın telefonu kapalı,telefonu!"dedim sinirle.

"Şansımı deneyim dedim,"dedi telefonu kulağından çekip. Benimle konuşmak için biraz doğrulmuştu ve ayakları koltukta değildi. Tekrar eski pozisyonunu almak için bir hamle yaptığında sert bir kol onun ayaklarını tutup önüne doğru fırlattı.

"Ne oluyo lan babasının ağzına kürekle vurduğumun çocu..." Uzay tam bitirecekti ki bu hareketi yapanın Mert olduğunu anlamısı kısa sürdü. Mert üstüne tam oturmuş okul gömleği, gevşek takılmış kravatı ve sarı okul pantolunu ile yaşıtlarına göre fazla olgun gözüküyordu. Dağınık saçları ve keskin,mavi gözleri ile fazla karizmatikti. Ama o benim Karınca Totolu diye sevdiğim bir yardı. Kardeşimdi o benim lan,var mı ötesi?

"Devamını getir istersen canım uzaylı arkadaşım!"dedi Mert sinirle Uzay'ın yanındaki yere otururken. Bana da kafasıyla selam vermeyi ihmal etmemişti. Bende ona aynı şekilde karşılık verirken Uzay oturduğu koltuğa sinmiş, Mert'e masumcuk bakışlar atıyordu. Onların bu haline daha fazla dayanamayıp kahkahalar attığımda herkes bize yani bana bakıyordu. "Ne bakıyorsunuz lan?!"dedi Mert sinirle . Onun baktığı yöne baktığımda bana bakan bir grup erkek tayfayı gördüm.

Mert kıskançtı ama bu kıskançlık konusunda haklıydı. Çocuklar bana alayla karışık sapık gibi bakıyorlardı. Bir dakika... Şu köşedeki çocuk sabahki gördüğüm çocuk muydu? Hani bana tip tip gülen? Gözlerimiz buluştuğunda yüzünde kaypak bir gülümseme ele geçirdi. Derin bir nefes alırken sinirden burun deliklerimin büyüdüğünü hissettim. Bu çocuk canına susamış olmalıydı. İntihar etmek günah olduğundan kendini zorla öldürtmeye çalışıyor gibi bir hali vardı.

Ay Doğarken 🌙Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin