II - Kinden Çığlar Arasında

167 15 132
                                    


"Söyle" diye fısıldadı kadın. Elindeki törpü, dili-kalbi bağlı adamın ruhunda gezintiye çıktı. Sivriltilmiş tırnakları yüreğini sıkıp ritmini kaçırmasına sebep oldu. Bir an kıvrandı adam. Ardından kahkahası yekten çınladı ahizede.

"Ne duymak istersin?" tını hazla gümbürdemekteydi. Her bir kelime özenle yumurta ve unla karıştırılmış; ardından kadının kaynamakta olan kanına atılmıştı. Kadının umuru olmadı, sıçrayan damlalar her yere yapıştı.

"Sen bilirsin anlatman gerekeni. Nasıl da memnunsun halinden. Gel, bunun lakırdısını yapalım biraz."

"Yapalım. İşiteceklerin ağır gelirse, işte o zaman karışmam."

Yeni evine alışmaya çalışmaktaydı hala. Boydan boya pencere kondurulmuş salonuna kuruldu sonra adam. Evin leziz köşesi yirmi beşinci kat etkisi... Karşısında gemilerin altında çırpınan dalgaları parmağıyla ilerletir gibi havada dolaştı eli.

"Ben haklıydım! Biliyordum, demiştim sana."

Kadın haksız çıkmak ister bir şekilde yakındı. Biliyordu ama en başından. Sezgiler ilkel geçmişten kalan alarm çanlarıdır. Adamla birlikte geçirdiği yıllar içerisinde birkaç kez duymuştu onları. Fakat uğraşmak istememişti. Bilinmeyenin rahatsızlığı ve alışkanlıkların devam etme arzusu birleşmiş; tepki verilmemişti.

"Bunu söylemek için mi aradın gerçekten? Evet, haklıydın; her şeyde. Mutsuzluğun tek taraflı değilmiş, mutlu olabildiğimi gördüğümde anladım."

"Ne ala. Umutsuz bir vaka olduğunu düşünmekteydim. Sana, boşa mavra okuma demiştim. Ya bunu hatırladın mı?"

"Elbet. Dudak her yerde dudak, her ten kendine yumuşak... Bunu da anladım. Öyle haklıymışsın ki bunu anlatmak istemişti o, dedim ben de. Ne iyi oldu aradığın."

Kadın titreyen elleriyle telefonu tutmaya çalıştı. İçinde bitmeyen kinden bir çığ ile kalakalmıştı. Mutlu olacaksın, diye fısıldayan kendisiydi oysa. Neyden sebepti bu halleri? Kirli çamaşır davası belki. Sesinin tüm negatifliğini yalıttı cevap vermeden.

"Bilirim. Son bir tavsiye için aradım aslında."

"Dikkatle dinleyeceğim. Not bile alabilirim, pek yanılmıyorsun malum." adam terk edilmişliğin, umutsuzluğun hıncını çıkararak konuştu. Duygular eskimeyi beceremediğinden insan yozlaşmayı seçiyordu.

"Dürüstlük oyununu dikkatli oyna bu sefer. Geçmişini, çay bahçelerinde kimlerin yanında serdiğine dikkat et. Güvenememek için bahaneler uydururken iki kere düşün bir de. Kendi kalpazanlığını ortaya dökme e mi?"

"Neyden bahsediyorsun sen? Ne kurdun yine o deli kafanda?"

"Ben mi kurdum? Yok canım nereden çıkardın? Sadece kulağıma çalındı takılmalık tümcelerin. Bu kadardı konuşacaklarım. Olduğundan öte davranıp kadını kandırırken çok uçma baykuş."

Tok bir kapanma sesi. Ve adamın kıçı açıkta kalan nefsi... İşte böyle bir gece de Simin sevdiği adamı teselli ederken buldu kendini. Ne olduğunu ne olacağını çoktan bilmekteydi. Ona bu süreyi tanımayı tercih etti.

Böyle bir adamı hala sevebilecek miydi? Aciz, yalancı, yarattığı küçük dağlarda dimdik duran burnuyla salınan bir adamı... Sever miydi insan? Ve bu adam tarafından sevilmek için ömründen günler çalar mıydı?

*

Telefonun diğer ucunda kalan kadın sinirle ilerledi odanın içerisinde. Koltuğun üzerinde, kapının girişine tutunduğu yerde, perdenin kıyısından tuttuğu noktada, ocağı temizlerken altını kaldırdığı kiri pası görünmez mekânda... Her yerdeydi. Eline geçirdiği çamaşır suyuyla girişti sözde yaşam alanına.

...Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin