"Oha neyi unuttuk!"
"Neyi unuttuk? Hazır işte her şey."
"Bavulun içine beni koymayı unutmuşsun Simge."
Evet, yine Simge ve yine Simge'nin 'aman şunu koyalım lazım olur' düşüncesi karşısında bavulunu taşımak zorunda olan bir garip Özlem.
Simge göz devirdi ve ardından "Hadi Özlem kaçıracağız şimdi otobüsü, göreceksin." diye çemkirdi. 'Ulan vicdansız hiç mi düşünmüyorsun bu kız bu bavulu nasıl taşıyacak diye' bağırdım. Tabii ki içimden.
"Off, peki." dedim ve bagaja koyması için bavulu taksiciye teslim ettim. Daha sonra arka kapının kulpunu kendime doğru çektim ve kendimi arka koltuğa resmen fırlattım. Simge bir bana bir de içeriye giriş çeklime baktı ve abartılı göz devirdi. Ardından her zamanki mallığımızı sergiledik ve koca bir kahkaha patlattık. Taksici adam bize dönüp baktı ve 'bunlar olmamış' bakışı attı. İkimizde birbirimize bakarak ağzımıza görünmez bir fermuar çektik, çektiğimiz fermuarı da yedik.
30 dakika sonra;
Yarım saatlik bir yolculuğun ardından havalimanına varabilmiştik. Simge'yle girdiğimiz 'bavulu kim taşıyacak?' tartışmasında galip gelerek Simge'nin, o bavulu sürüne sürüne taşımasını pis pis kıkırdayarak izledim. En son Simge biraz daha bu şekilde güleceğim takdirde bana taşıttıracağını söyleyince bıyık altı gülüşlerimle idare etmek zorunda kaldım. Nihayet bavulu teslim edip, uçaktaki yerimize geçtiğimizde emniyet kemerini heyecandan titreyen ellerimiz dolayısıyla zor bela taktık. Hostesin zırvaladığı cümleleri duymazdan gelerek dinmeyen heyecanımızı yatıştırmaya çalıştık. Ama nafile. Dinmiyor. Heyecanıma bir numaralı beddualarımdan gönderdim.
"Çok heyecanlıyım ya. Daha kimse yok ve sadece eve gideceğiz ama ben neden bu kadar heyecanlıyım?"
Simge'nin sitemine karşılık, heyecanı bir nebze dinsin diye anlamlı bir karşılık verdim.
"Unuttuğun bir nokta var. Yaşayacağımız her şeyi bir bina olarak düşünürsek ilk tuğlayı koymak üzereyiz. Heyecanlı olmasan tuhaf olurdu zaten." dedim ve gülümsedim.
Suratında bir gülümseme belirdi ve derin bir nefes verdi.
Uçak kalkışa geçti. Pencere kenarına oturduğum için gökyüzü mükemmel gözüküyordu. Simge de kafasını 'bir kafa en fazla ne kadar uzatılır' lafına tepki olarak kafasını uzattı ve bu sahneye tanıklık etti. Bir kez daha birbirimize baktık ve kıkırdadık. Sonra bir yolculuk klasiği olarak kafamı omzuna yasladım ve koluna sarıldım. Sonrası zaten uykunun sıcak kolları...
/\/\/\
"Waow burası mükemmel!"
Abarttığımı düşünebilirsiniz belki ama burası gerçekten -gerçekten- mükemmel! Yedi katlı bir ev ve bahçesi var. Ön bahçesinde ne kadar farklı olduğumuzu kanıtlamak istercesine üç ağaç arasına yapılmış bir hamak, hamağın beş-altı metre ilerisinde, genellikle kahvaltı için yapılmış bir çardak, hamak ve çardağın karşısında, ortalama dokuz-on metre ötede kocaman, koltuklu bir salıncak, salıncağın yanında beşli yetişkinler için normal bir salıncak, bir ağacın yanında ayaklarımızı sokmak için yapılmış küçük bir havuz bulunuyor. Arka bahçesi oyun alanı gibi. İçinde salıncaklar, kaydıraklar, tahterevalliler, futbol sahası, basketbol sahası, kaykay ve paten için yapılmış bir alan ve voleybol sahası var. Evin içine gelecek olursak, ilk katında mutfak var. Ve diğer kısımları bir salon gibi dizilmiş. Koltuklar, kanepeler, televizyon vs vs vs. İkinci kat, benim deyimimle "Teknoloji Katı" iki odadan oluşuyor. Bir odası oyun salonu gibi dizayn edilmiş. PES tarzı, kumandayla oynanan oyunlar için. Diğer odası ise bilgisayar ve tabletlerden oluşuyor. Üçüncü kat kişisel bakım için ayrılmış bir kat. Üç banyo, üç tuvalet, bir kızlar için ağda ve benzeri şeyler için, bir de kişisel bakım malzemelerinin bulunduğu, toplamda sekiz odadan oluşuyor. Dördüncü kat ise iki kısımdan oluşuyor. Bu katta giyinmek için hazırlanmış, giyinme dolapları var. Bir yarısı erkekler, bir yarısı kızlar için. Beşinci kat uyku katı. Dört odadan oluşuyor ve kız/erkek ayrılmıyor odalar. Her oda da on tane iki katlı ranza bulunuyor. Altıncı kat sinema salonu. Toplu olarak film, dizi yada herhangi bir şey izlemek için yapılmış bir kat. Ses yalıtımı sayesinde ses diğer odalara gitmiyor. Yedinci kat, yani son kat kütüphane olarak adlandırılabilir. Duvarlar boydan boya kitaplarla kaplı raflardan oluşuyor. İçinde oturmak için puflar, koltuklar, okuma koltukları, kanepeler, koltuklu salıncaklar bulunuyor. Daha sonra belki de sekizinci kat olarak adlandırabileceğimiz bir çatı var. Çatı geceleri uyumak, oturmak, konuşmak, içmek, dağıtmak aynı zamanda gökyüzünü izlemek için yapılmış. Kısacası ev özel tasarım.
Simge'yle evi ağzımız on karış açık vaziyette gezdik. Evin etrafı da içi kadar muhteşem. Bisiklet sürebileceğimiz, yürüyebileceğimiz aynı zamanda koşabileceğimiz bir orman var ve son derece güvenli. Ev sahil kenarında olduğu için kolaylıkla denize girebileceğimiz, geceleri sahilde oturup Zilan'a şarkı söyletebileceğimiz bir yer. Üstelik şehir merkezinden uzakta olduğu için sessiz ve huzurlu olarak adlandırabiliriz. Tabii buradaki "sessiz" kısmı bizim için çok da geçerli olmasa da.
"Ömrümün sonuna kadar burada kalabilirim." dedi Simge.
"Sana kalma diyen kim kanka?" diyerek cevapladım bende onu.
"Ha-ha komik şey."
"Neyse, ben çok acıktım. Gidip bir şeyler yiyelim. Bir saat sonra da Simray, Ulaş ve Barış gelecek."
"Evet lan. Gidip evdeki her şeyi bitirelim." ve Simge'nin muhteşem(?) kötü kız kahkahası.
"İğrençti!"
Dil çıkarttı ve koluma girdi. Beraber mutfağa doğru yürümeye başladık.
1 saat sonra;
"Vay anasının gözü!"
Simray şaşkınlığını çok güzel bir şekilde açıkladı. Ulaş ve Barış hala bön bön eve bakmakla meşguller.
"Olum burası manyak bir şey! Ben burada bir yaz değil, bir ömür kalabilirim!"
Evi gezmeye başladığımızdan beri şaşkınlıktan konuşamayan Ulaş ilk defa konuştu. Verdiği tepkilere şaşırmıyorum çünkü böyle tepki vermeseydiler tuhaf olurdu. Ev, her bir metresi ayrı ayrı düşünülüp yapılmış.
"Abi kimse sana 'git' demiyor. Ev senin kardeşim. İster bir hafta, ister bir yaz, ister bir ömür kal."
"Öz duygulandım lan."
Ve koltuklu salıncakta yankılanan kocaman bir kahkaha şenliği.
"Cidden mükemmel burası. Ha birde gece çatıya çıkıyoruz, sormuyorum bile. Gelirken birkaç şişe bira aldım, içeriz diye."
Hepimiz Barış'a 'gözlerinden kalp fışkıran emoji' nin insanlara çevrilmiş modeli gibi baktık.
"Abi adamsın adam!"
Simge hepimizin yerine dile getirdi içimizdekileri.
"O zaman biraz yatıp, dinlenelim. Uzun bir gece bizi bekliyor." Ve hepimiz Simray'ı onayladık. Birlikte beşinci kata çıktık. Üç ranzada, birer yatakta uyuduk.
Gece, saat 00.00;
"Saat 00.00."
Simray'ın cümlesi üzerine hepimizin yüzünde bir tebessüm oluştu. Ardından Ulaş ilk biranın kapağını açtı ve
"Gecenin ilk birasının şerefine." diyerek kafasına dikti şişeyi.
Barış, Ulaş'a cevap olarak ikinci şişeyi açtı ve aynı Ulaş gibi
"Gecenin ikinci birasının şerefine." dedi ve kahkahayı patlattı.
Sabahın altısına kadar yeri geldi kahkaha attık, yeri geldi ağladık, yeri geldi düşme tehlikesi yaşadık, yeri geldi sustuk, yeri geldi gökyüzünü izledik, yeri geldi kayan yıldızlarda mundar ettik dileklerimizi...
/\/\/\
"Abi bence bunlar normal gelmez, bi güvenlik önlemi felan alsaydık."
Kahkaha attık ama harbiden de öyle. Birazdan gelecekler ve hiç de normal geleceklerini sanmıyorum.
Ulaş "Geldiler, koruyun kendinizi!" diye bağırdı ve içeriye Taha, Elif, Batu, Enes ve Esra girdi. Yanlarında bavullarının haricinde kocaman bir kutuyla beraber.
Ben hepimizin merak ettiği soruyu dile getirdim.
"O devasa kutunun içinde ne var ayıptır sorması?"
"Sıçtım ben kanka. Sonra hepsini top yapıp kutuya koydum." dedi Batu. Kahkaha tufanı koptu ve ardından sorumu yineledim.
Ve Taha kutunun üstündeki bantlardan birini çıkardı. Hiç beklemediğim, aklımın ucundan dahi geçmeyeceği bir şey çıktı!
"Bom! Hello arkadaşlar. Ben Can!"
Merhaba *-* bu kitap Facebook üzerinde kurulmuş Kayıp Galaksiler grubu için yazılmış, hayallerimizin anlatıldığı bir kitaptır. Okuyan herkese sonsuz teşekkürler*-*
![](https://img.wattpad.com/cover/86177327-288-k415068.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kayıp Galaksiler
Teen Fiction"Aile" sadece kan bağından oluşan insanlar için geçerli bir kavram değildir. Bazen kilometrelerce uzaklıkta, birbirinden farklı onlarca insana da 'aile' diyebilirsin. Yeter ki sen kalbinle inan, gerçek sevgiyi hisset. İşte bizim hikayemizde böyle b...