Geç vakitlere kadar film izlediğim için uyanmak baya zor olmuştu. Hem tatilde olmam hemde günlerden Pazar olması tembelliğimi katlamıştı. Uyandım, kahvaltıyı yaptım TRT1 de izlediğim o güzel kovboy filmini yeni bitirmiştim ki sevgili Hikmet kapıda belirdi.
- Hadi gidelim şu kurbağaları bulabileceğimiz güzel bir yer buldum, dedi.
- Giyinip geliyorum, benim bisikletin zinciri atmıştı ona bir baksana sen! dedim.
Hızlıca giyinip aşağı indiğimde yola çıkmaya hazırdık. Hikmet önde ben arkada iki bisiklet düştük yola. Yolda biraz önce izlediğim kovboy filminden bölümler anlattım arkadaşıma.
Hey ahbap, amigo, dostum, gringo gibi sözlerle birbirimize sesleniyor, gülüşüyorduk. Fazla gitmemiştik. Vardığımız sazlık benzeri yeri daha önce görmemiştim. Kırılmış bir sulama kanalından beslenen böyle bir çamur deryası bu hayvanları bulmamız için çok uygun bir yerdi. Üstelik kanal yakın bakarsın yüzmeye de gidebilirdik. Kurbağa sesi çoktu ama ortalıkta kurbağa göremiyordum.
- Hani ya dostum? Nerde bunlar?
Birbirimize baktık.. Sazlıkların arasında olmalılar, sessiz yaklaşalım...
Neyse ki kurbağa bulmamız fazla sürmedi. Birbirimizle yarışıyorduk, en büyük kurbağayı yakalayan okulda duvar kenarında oturacaktı. Tabi boşuna değil, okulda sıramızın arkasında kızlar oturuyordu. Güzel olanı da duvar kenarındaydı. Duvar kenarında oturmak için Hikmetle yarışıyordum. Erken gelen yeri kapıyordu. Yasemin güzel kızdı. Açacak, silgi ne isterse hemen uzatıyordum. Kızın yeşil gözleriyle süslü o can alıcı bakışı ikimizi de mest ediyordu. Kıza ikimiz de yanıktık. Kimsenin diğerine hürmeten kenara çekileceği de yoktu...
Kimi zaman ayrı yönlere kimi zaman aynı yöne hoplaya zıplaya amansız bir kurbağa avı başlamıştı çamur deryasının içinde. Keşke çizmelerimi giyseydim diye aklımdan geçirmiştim. Ayaklarım birer balyoz ağırlığında çamur kütlesi ile kaynaşmış, ağırlaştıkça ağırlaşıyordu. Hikmetin ayağında çizme vardı o tedbirini almıştı. Büyük bir kurbağa için aynı anda atladık ki yere düşmeye çeğrek kala kafalarımız birbirine çarptı. Ortaya çıkan kütürtü adeta koçların toslaşmasını andırıyordu...
Offf ne yapıyorsun, ya!! Gİtti kafam. Bile bile mi yopıyon len?
Yok valla, dedi Hikmet. Aniden çıktı ne yapayım birden atlayınca öyle oldu işte. Hem benim de canım yandı bak..
Tamam, tamam hadi üstümüz başımız da battı annem çok kızacak. Orta boy bir şey yakalayıp gidelim gecikmeyelim, dedim.
Hemen yakında orta boy iki kurbağa bulup kutunun içine koyduk. Çıplak elle tutma dedim ama Hikmet nafile dinlemedi. Elime bir çorap geçirmiştim kurbağayı yakalarken. Bu hayvanları çıplak elle tutan arkadaşların ellerine siğil düştüğünü görmüştüm. Tedbiri elden bırakmamalıydı. Kurbağa kutusunu bisikletimin arka kısmına itina ile yerleştirdikten sonra yeniden yola çıktık. Eve dönünce ayaklarımızı temizlemeliydik. Annem çok titizdi. Ön avluda çamur görürse çok kızacağından emindim. Ayaklarımızı yıkadık, o görmeden üstümü de değişip tekrar ön avluya geçtim. Hikmetin üstü başı hala çamur içindeydi. Neyse ayakları temiz olsun yeter diye düşündüm. Bisikletin arkasındaki kurbağa kutusunu istedim Hikmeten. İpi çözmeye çalışırken bisiklet devrildi ve kurbağalar avluda serbest kaldı. Zor bela birisini yakaladık. Giriş kapısını örttüm hemen. Ön avluda işimizi rahat rahat yaparız diye düşünüyordum.
- Boş ver diğerini. Bunu kaçırmayalım yeter! dedim.
Telaş içinde kurbağayı sakladım, annem ikinci katın balkonundan bakıyordu :
-Noluyor, bu ne gürüldü? diye seslendi.
- Bir şey yok anne, bisiklet düştü sadece... Ters ters baktı içeri girdi.
Üzerinde kurbağayı ameliyat edeceğimiz bir tahta hazırlamıştım babamın keresteleri arasında duruyordu. Hemen alıp geldim. Artık hayvanı bu tahta üzerine yatırıp ayakları arasındaki perdelerden raptiye ile tahtaya tutturup ameliyata başlayabilirdik...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kurbağa Ameliyatı
Humorİlginç bir tatil ödevi veren öğretmen, genç öğrencilerine unutamayacakları bir yaz tatili yaşatacaktı...