Giriş: Gün Batımı 🌄

41 1 0
                                    

Kyril'in hayatında değişmeyen yegane şey kan ve çamur olmuştu. Nereye giderse gitsin, ne tür insanlarla karşılaşırsa karşılaşsın, hayat bir şekilde vahşet ve pisliği harmanlayarak karşısına koymaktan asla geri durmuyordu.

Gri bulutlar ikindi güneşinin yorgun ışığını hızla söndürürken, Kyril, savaş meydanının ortasında omuzlarında kandan matlaşmış pelerini, ellerinde miğferi, belindeyse güvenilir kılıcıyla aylar süren savaştan geriye kalanlara bakıyordu.

Savaşların onlardan daha büyük bir tablonun olduğuna inanmaya dünden razı insanlar için iyi pazarlanmış bir dini tören, fedakârlıklarla dolu bir arınma ayini olduğunun farkındaydı. Ancak Kyril her ne kadar yılların ardından sağ duyusunu ve vicdanını kaybettiğine inansa da başkalarının davası için can veren insanların görüntüsü yine de içine rahatsızlık düşürüyordu.

Gökyüzü tamamen kararıp, bulutlar kapıdaki fırtınanın ilk damlalarını yeryüzüne bırakmaya başladığında Kyril savaşın geride bıraktığı tabloya arkasını dönüp yavaşça kampa yöneldi. Dönüş yolunda sonbahar yağmurları ve savaşta dökülen kanla beraber yumuşayıp balçık haline gelmiş toprak botlarını yalarken, bazen sessizce ölüleri toplayan askerlerle bazense tek tük başıboş dolaşan atlarla karşılaştı. Kampa ulaştığında girişte nöbette duran erlerin çekingen bakışları, gösteriş meraklısı hovardaların kahkahaları ve büyük revir çadırından gelen iniltilerin eşliğinde Aron'la paylaştığı çadıra doğru ilerledi.

Kyril çadıra girdiğinde, Aron masasında mektuplarla boğuşuyordu. Son zamanlarda mektupların gelip gitme hızına ve mühürlerine bakılırsa, bu mektupların çoğunun Aron'ın biricik karısı Karas'tan değil, kraldan geldiği barizdi. Krallık, aç gözlülüğünü bir türlü dindiremediğinden mevsim şartları ne kadar kötüleşirse kötüleşsin kral ve danışmanları daha uzak topraklar, daha büyük hazineler ve daha çok vergi için orduyu son hız sınırlara yayıyordu. Kyril pelerinini, deri zırhını ve kemerindeki kılıcı sessizce çıkarıp, en yakın sandalyeye yığdı. Botlarındaki çamuru baştan savma bir şekilde ayaklarını yere sürterek temizledi. Aron'ın masasının önündeki karşılıklı sandalyelerden birine oturup diğerine ayaklarını uzattı.

"Bu sefer nereye sefer düzenlemek istiyorlar?"

Aron kafasını önündeki mektup yığınından kaldırıp yorgun bir şekilde Kyril'e gülümsedi. Kyril, eskiden beri hep Aron'ın savaşın ortasında bulunmak için çok yumuşak mizaçlı ve sevecen bir insan olduğunu düşünmüştü, yardım severliği ve vicdanı taraf tutmayan nadir bir ruhtu. Şu an her ne kadar bulunduğu yerden ve olduğu kişiden nefret etse de, Kyril nefret edecek bir şeylere sahip olmasını bile Aron'a borçluydu. Daha çok küçükken savaşta ailesini kaybedip sokaklara düştüğünde Aron düşman tarafından olmasına rağmen gözünü kırpmadan onu kanatları altına almıştı.

"Her zamanki gibi batıya ve daha batıya. Okyanusa ulaştığımızda bu onları durdurmak için yeterli olabilecek mi bilemiyorum."

"Peki ya Karas bu konuda ne düşünüyor?"

"Biliyorsun Karas aylardır bu seferin gereğinden fazla uzadığını düşünüyor," Aron başını ellerinin arasına alıp çaresizce önündeki mektuplara göz gezdirdi. "Neredeyse 2 yıl olacak, Kyril. Sadece bu meydanda 4 ayımızı harcadık."

"Kral ve şaklabanları, krallıkta savaşlarının alevine çıra olabilecek halkın kökünü kurutmadan durabilmeyi akıl edebilir mi bilmiyorum," Kyril bakışlarını Aron'dan kaçırıp karşısındaki sandalyenin üzerinde dinlendirdiği botlarına yöneltti. "Biz Rahne Denizi'ne yaklaştıkça da, Karas'ın konseydeki itibarını daha çok zedeleyip onu düşman konumuna koymaya çalışacaklar."

"Krallığı şimdiye kadar kaprisleriyle yönettikleri için bunu sonsuza kadar devam ettirebileceklerini sanıyorlar," dedi Aron, önündeki mektuplardan birini eliyle göstererek devam etti. "Daha sonbaharın başlarında olmamıza rağmen yağmurlardan Marş Nehri'nin taştığını söyleyen raporlar var."

Kyril kaşlarını çatıp Aron'ın elinde tuttuğu mektuba baktı. "Daha fazla ilerlemek isterlerse bu mevsim şartlarında kampı bu durumdayken dağlardan ilerletemeyiz."

"Çok kayıp verdik..."

"Krallık yeni bir asker toplama emri çıkartmayı düşünmüyor değil mi?"

Aron uzun bir süre cevap vermeyince Kyril ayaklarını sandalyeden kaldırıp oturduğu yerde doğruldu.

"Bu denli aptal olamazlar."

"Karas son mektubunda konseyde henüz kesin bir sonuca varılmadığını söylüyor, ama..."

Kyril dizlerinin üzerinde duran ellerine bakıp yumruklarını sıktı.

Aron bir eliyle gözlerini ovuşturup yorgun bir şekilde nefes verdi.

"Biliyorsun, normal şartlar altında seni elimden geldiğince isteğin dışında saraya göndermemeye çalışıyorum,"

Kyril bakışlarını yumruk halinde duran ellerinden Aron'ın yorgun suratına çevirdi.

"Ama Karas'ın sana ihtiyacı var."

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Aug 13 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Inter:ChromaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin