Sevda her sabah uyandığında yağtığı gibi, o sabah da kahvesini yudumlarken gazetenin manşetlerine göz gezdiriyordu. Küçük ama sevimli mutfağının penceresinden vuran sabah güneşini, gazetenin üçüncü sayfa haberleri gölgelemeye yetmişti. Ülkenin derdi hiç bitmiyor diye düşündü. Başlıklara göz gezdirirken Bostanlıdaki trafik kazasına takıldı gözleri. Aksiliğe bak, dedi; burnumuzun dibinde yaralanan iki can. İvedilikle yazıyı okumaya koyuldu. Gözüne ilişen Sinan'ın ve Mehtap'ın adıyla tokat yemişe döndü. Elinde sıkı sıkıya kavradığı gazeteyle birlikte oturma odasındaki telefonuna fırladı ve aceleyle Sinan'ın numarasını çevirdi. Sinan'ın telefonu kapalıydı. Sonra rehberden hızlıca Mehtap'ın numarasını buldu ve onu aramaya koyuldu. Aksiliğin bu kadarı da fazlaydı artık. Mehtap'a da ulaşamıyordu. Gecenin bir saatinde niçin aynı arabada oldukları beynini kemiriyordu ama şimdi bunu düşünmenin ne yeri ne de zamanıydı. Öncelikle her ikisinin de sağlık durumundan emin olmalıydı.
Sevda'nın aklına Selim'İ aramak geldi. Ne de olsa Sinan'ın en yakın arkadaşıydı. Neyse kş Selim'e ulaşması çok uzun sürmedi.
Sevda:
_Alo, Selim?
_Evet Sevda
_Selim Sinan'dan haber alamıyorum, dün gece alkollüyken Mehtap'la kaza yapmışlar, senin olan bitenden haberin var mı?
_Sakin ol Sevda. Sinan iyi, fakat Mehtap hala yoğun bakımda.
_Hangi hastanedesiniz, hemen geliyorum.
Sevda son cümleyi dinlemeden telefonu kapatmıştı bile. Anahtarlarını ve çantasını alarak kapıyı çarpıp evden çıktı. Asansörü beklememek için iki kat merdiven basamaklarını hızlıca indi. Hemen apartmanın önüne park ettiği arabasına yöneldi ve hızlıca yola koyuldu. Trafik olmaması için içinden dua ediyordu. Neyse ki korktuğu başına gelmedi. Evinin mesafesine çok da uzak olmayan hastaneye on beş dakikada ulaştı. Hastaneye giriş yaparak Sinan'ın ve Mehtap'ın kaldığı odaları öğrendi. Mehtap hala yoğun bakımdaydı. Sinan'ın odasına ulaştığında arkadaş grubuyla ve Selim'le karşılaştı. Tam odaya yönelecekken Selim onu durdurdu. Sevda'ya içeri sadece birinci dereceden yakınlarının alınacağını söylerken yüzündeki üzgün ifadeyi gizleyemedi. Bunu duyunca öfkeden çılgına dönen Sevda, yoğun bir duygu patlaması yaşayarak hıçkırıklara boğuldu. Ölebilirdi, ölebilirdi diye sıklıkla tekrarladığı kelimenin içine hapsolmuş gibiydi. Selim onu kendine getirmek için sarsarak ''ama yaşıyor'' diye haykırdı.
Sevda Sinan'ın şokunu atlatamamışken Mehtap'ı sordu Selim'e. Selim durumunun iyiye gittiğini fakat vücudunda bazı kırıklar olduğunu söyledi. Sevda'nın artık sakinleşmesini bekleyen Selim, Sevda'nın haberi neden manşetlerden öğrendiği sorusuyla kilitlenmiş gibi kaldı. Sonra da aklına gelen ilk şeyi söyledi:
_Amerika'dan döndüğünü bilmiyordum. O kadar uzak mesafeden seni telaşlandırmak istemedim. Oysa Amerika'dan döndüğünü bal gibi biliyordu, hatta daha pek çok şey biliyordu fakat şimdi bunları konuşacak durumda değildi.
Konuşma devam ederken Sinan'ın odasından yaşlı gözlerle annesi dışarı doğru süzüldü. Etrafa boş gözlerle bakarken Sevda'yla gözleri buluşunca ona doğru yöneldi ve birbirlerine sarıldılar. Bu sarılma ne çok içten ne de çok soğuk olmuştu. Acıyı paylaşacak kadardı işte ötesi yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ADI SEVDA
RomanceYüreğinin tam orta yerine kor gibi düşen bu acının bedelini ödemeye hazır değildi Sevda. Adına Sevda derken babası, imrenilecek bir sevdanın onu nasıl da yerle bir edeceğini nereden bilebilirdi ki?