tanıtım

2 0 0
                                    

Ne martı sesleri ilişiyor kulağıma ne de denizin sakinleştirici kokusu dolduruyor burnumu. Öylece bakıyorum karşı manzaraya.

Şimdi ise gözlerimi dalmış olduğum manzaran alıp gökyüzüne bakıyorum. Ne mi görüyorum? Kapkara bulutlar duruyor gökyüzünde. Aslında bu fırtına öncesi sessizlik gibi bir şey. Çok geçmeden sicim sicim yağacak yağmur. Ve evet yağmur çiselemeye başladı bile. Zaman geçtikçe hızlanacak daha hızlı yağacak yeryüzüne.

Yalnızlığı hissediyorum şuan iliklerime kadar. Sadece bir duyguyu hissetmekte güzel bir şey değil mi? 'Yalan söyleme kendine, yalnız olmanın hiçbir yanı güzel değil' diyen iç sesime buruk bir gülümsemeyle karşılık verdim. Ama yinede hissediyordum işte...

Yıllar evvel önce sıcacık bir ailem vardı benim. Hepsinin yüzünden hiç düşmeyen bir tebessümü vardı. O kadar güzel günlerdi ki..

Hayat bana herşeyi vermişti o zamanlar. Tek derdim okulumdu. Biran önce okulumu bitirip hemşire olmayı istiyordum. Ama hayatın acı yönü işte, verdiklerini almasını da bildi.

Bir araba kazası. Sadece bir kaza sonucu bütün ailemi, geleceğimi, mutlu günlerimi, hayallerimi.. kısacası herşeyimi kaybettim. Her gün didişmeden evden ayrılmadığım babamı, sürekli temizlik üzerine tartıştığım annemi, her kıyafene göz diktiğim ablamı. Sesimi bile benden aldı hayat. İçimi yakan, boğazımda ki bu bitmeyen acının asıl sebebi ise bütün bunların benim yüzümden olması.

'Ama olanla ölene çağre yok değil mi?' diyen iç sesime gözlerimden akıp yağmur damlasına karışan gözyaşımla cevap verdim.

Ani bir hisle sağa doğru baktım ve kalbimin korkudan atan sesini dinledim bir süre. Ne kadardır aynı bankta oturuyorduk biz? Nefesimi düzene sokmaya çalışırken bu adamın kim olduğunu düşündüm. Tanımıyordum bu adamı ama asıl merak ettiğim kendisine baktığımı bilmesine rağmen hiç tepki göstermiyordu. Sonra bir şey fark ettim, ilk defa bir erkeğin bu kadar pürüzsüz ve beyaz bir cilde sahip olduğunu gördüm. Saçları ise beyaz tenine inat simsiyahtı.

Burada bu şekilde oturmamız hiç hayra alamet değildi. Beni tanımamasına rağmen yanıma oturmuştu ve neredeyse karanlık çökmek üzereydi.

Bir süre sonra adam ağır ağır yüzünü bana çevirmişti. Göz göze geldiğimiz ilk an içimin titrediğini hissettim. Bu gözler nasıl oldu da bir saniyede nefesimin kesilmesine sebeb oldu?

Yüzü bana doğru yakınlaşıyordu ve bu bende uzaklaşma hissi yaratıyordu. Ama uzaklaşmadım. Yakınlaştı.. yakınlaştı. Aramızda bir iki santim kala durdu. Islanan saçından düşen yağmur damlasının yüzünden kaymasını izledim. Bu bende nedensizce tenine dokunma isteği yarattı. Gözleri kulağıma doğru kaydı ve ağzını araladı. Bu hareketi bana çok önemli bir sır verecekmiş gibi hissettirdi.

Sarsıldığımı hissettiğimde birinin bana seslendiğini hissettim. 'Tam zamanında' diye içimden geçirdim. Zorla açılan gözlerimle bana bakan bir çocuğu fark ettim. Nasıl göründüğümü bilemiyordum ama karşımda ki çocuğun tebessüm ederek "Artık eve gitme vakti uyuyan şirin. Bu arada gözlerin şişmiş." dedikten sonra hafif kahkaha atarak sınıfı terk etti.

Gözlerimi devirip inleyerek sırada doğruldum. Kitaplarımı elime alıp sıradan kalktım. Üniversitesinin uzun kolidorlarından zorla ilerledikten sonra üniversiteden ayrıldım.

İş yerim kısa mesafede olduğu için herzamanki gibi yürüyerek gitmeye başladım. Çicekçi Selma ablanın yanında çalışıyordum. Adımlarım çiçeklerin yoğun kokusunun burnumu doldurmasıyla durdu. Gülümseyerek 'Çiçeklerin Dünyasına Hoşgeldiniz' yazılı iş yerime girdim.

"Aman efendim hoşgeldiniz sefalar getirdiniz. Sizin bu gün tatilde olmanız gerekirken yine bana yardıma mı geldiniz?" diye şakıyan Selma ablaya sarıldım. Ablam gibi kokmasa da aynı ablam gibi beni severdi. Selma ablada beni kardeşi gibi görürdü. Sarılmayı bitirip geri çekildiğim de beyaz kağıda "Herzaman senin yanında olacağım. Hadi bana bir iş söyle." diye yazıp kağıdı parlak yeşil gözlerine sokmak istercesine  uzattım.

Giydiği siyah kalem eteğe uyum sağlıyan beyaz fırfırlı gömleğiyle asil görünüyördu.
Birbirimize uyum sağlamak istercesine bende beyaz tişört ve siyak kot pantolon giymiştim. Yazdığımı okuyup "Hım.. bir dakka canım." dedikten hemen sonra rengarenk çicekler arasın bir demet sarı papatyı elime tutuşturup "Bunları paketlemekle işe başlayabilirsin. Birazdan sahibi almaya gelicek Simay." dedikten sonra işinin başına döndü.

Yeni paketleme işini bitirip dağıttıklarımı toplarken içeriye giren adamın "Kolay gelsin. Bir saat önce sizi aramıştım sarı papatyalar için." dediğini duydum. Hala dağıttıklarımı toplamakla meşgülken Selma ablanın "Evet efendim bir saniye lütfen. Simay papatyaları beyefendiye uzatır mısın?" dediğini duydum. Selma ablaya bakıp başımı 'tamam' anlamında salladım. Tam sarı papatyaları elime alıp adama uzattığımda göz göze geldik.

İmkansız bir an yaşıyordum şuan. Evet imkansızdı. Şimdi karşımda olan adam yaklaşık yarım saat önce rüyamda gördüğüm adamdı. Şokun etkisiyle sarı papatyalar elimden kayıp yere düştü.

Ben hala karşımda ki kişinin gözlerine bakıyordum. Soğuk keskin bir hava vardı gözlerinde. Gri renginin en koyu tonuydu gözleri. Maviye çalıyordu ama mavi değildi. Sanki boğuluyordum.

Ama birşeyden emindim bu karşılaşmada hiç hayra alemet değildi.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Oct 26, 2016 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Sessizliğimin düşmanıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin