Bölüm - 3 - YILDIZ TOZU SERPİLMİŞ GÜNEŞ

101 13 4
                                    

# Seni gördüğüm gün, çiçekler açmıştı en karanlık sokaklarımda... 

#

Dün gece Ilgın'da kalmıştım. Onun yatağında beraber sarılarak uyumuştuk. Yatar yatmaz o uykuya dalsa da, benim gözüme pek uyku girmemişti. Sabah ezan okunurken üzerime kalın bir palto aldım ve apartmanın yangın merdivenlerine oturmak için kapıyı yavaşça açıp dışarı çıktım. Bizim dairenin kapısından gelen bir ses var mı diye kontrol ettim. Yoktu. Babamla kardeşimin de uyuduğundan emin olduktan sonra merdivenlere oturdum ve bir sigara yaktım.

Sabah güneş yükseldiğinde en yakın arkadaşımla beraber yeni bir ev bakmaya gidecektik. Bu yeni bir hayal demekti ve neredeyse uğruna bir ay boyunca saç kesilmezdi. 

Bir şeyleri değiştirmek zorundaydım. En büyük acılar bile alışılabilir hale gelirdi. Bu ellerinizde kaybettiğiniz en yakınınız olsa bile. İnsan ölüme bile alışabiliyorken, neden en küçük kalp kırıklığında bile hayatın sonuna gelmiş gibi üzülürdü ki?

Dün 21 yaşıma girmiştim. Bu yaşıma kadar yaşadığım her hayal kırıklığı aklıma geldikçe bazılarına gerçekten o kadar büyük tepki verdiğim için kendime kızdım. Erkek arkadaşından ayrılman, hayatının sonuna kadar birisini bulamayacağın anlamına gelmiyordu. Ya da en yakın dostun tarafından sırtından vurulman. Ders notlarının düşük olması, ya da giyecek bir kıyafetinin olmaması... Bunların hiç biri ailenden birini kaybettiğin kadar acı vermez insana.

"Yıldız, frene bas!"

Ömrüm boyunca kulaklarımdan gitmeyecek o cümle... Annemin son çığlıkları. Ellerimin arasında son nefesini verişi. Üzerimde ki tüm giysilerin, yerde ki pamuk gibi kar'ın, onun kanıyla kırmızıya dönmesi...

Sigara izmaritini ayakkabımın altında ezerken gökyüzünde güneşin geldiğini gösteren hafif turuncu renge baktım. Daha ne kadar bu sahneyi tekrarlamam gerekecekti. Daha ne kadar her sabah güneşten yeni bir hayal dileyecektim. "Son bir hayal," dedim. Soğuktan dolayı ağzımdan çıkan buharı izledim. Biraz yükseldikten sonra havada dağılıp kaybolmuştu. "Gece'de böyle kaybolmak istemiyorum. Lütfen... Tutunacağım son bir hayalim olsun."

Yıldızdım ben. "Parlamalısın," derdi annem. "Parla ki gece'ye umut ol."

"Ama ben parlayamam ki anne."

"Gülümse bakiyim. İşte şimdi en parlak yıldız sensin." Gülümse ki, en büyük ay tanesi sen ol Yıldız...

***

"Yıldız, hadi! Çıkmamız gerek artık!" Ilgın odamın kapısının önünden bana sesleniyordu. Bugün okulumuza yakın bir yurt bulacak, daha sonra da okula gidip ders kaydımızı onaylatacaktık. Geçen sene sıklıkla giydiğim siyah kazağımı üzerime geçirdim. Çok zayıflamıştım. İçime bir Yıldız daha girecek kadar yer kalmıştı. Siyah pantolonumun da düğmesi artık daha kolay kapanıyordu. Ben basenlerinden yakınan biri olmuştum her zaman. Kilo verdiğim de genelde kalçadan eksilmez üst bedenimden incelirdim. Vücudumun orantısını ayarlayabilmek için spora gitmem gerekiyordu ama benden üşengeci mezarda olduğu için kendimi kaldırıp da spor salonuna gitmem bir mucize olurdu. 

Ilgın daha fazla dayanamayıp hızla kapıyı açtı ve odama girdi. Beni karşısında gördüğünde gözlerinde ki parlaklığın kısa süreliğine söndüğünü fark ettim. "Zayıflamışsın," dedi. Üzerimde ki siyah kazağı çekiştirdi ve ne kadar bollaştığını ölçtü. "Ya da çok fazla giydiğin için kazağı büyütmüşsün."

"Aslında olabilir. Hala pantolonların içinde çırpı gibi durmuyorum," dedim. Eliyle kalçama vurdu ve kıkırdadı. 

"Karınca vücut," dedi. Annem de öyle söylerdi. Gülümsedim ve üzerime kalın bir şal ve kaban alıp ayakkabılarımı giymek için odadan çıktım.

GÜNEŞ'E KARIŞMIŞ AY TANESİ (ASKIDA) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin