Ben altı yaşımdayken annemi ve babamı birileri yolda yürürken vurmuştu. Bende on iki yaşıma kadar yetim hanede büyümüştüm, on sekiz yaşıma kadarda babaannemler bakmıştı. Daha sonra üniversite için onlarında yanlarından ayrılıp okuduğum üniversitenin kampüsündeki yurtta dört yıl kalmıştım orda insanları çevreyi, hayatı, işi, anlayacağınız her şeyi daha iyi tanımıştım.
Üniversite bittikten sonra askerde çavuş olarak görev yapmıştım, askerlikte bitince okuduğum üniversiteye edebiyat öğretmeni olarak girmek için başvuru yaptım. Öylece beklemek yerine bir sene boyunca uykusuz gecelerimle beraber şiir yazmak için uğraşıyordum.
Yirmi dört yaşımda ise bir edebiyat öğretmeni olarak okuduğum üniversitede çalışmaya başlamıştım
Bütün öğretmenler benden yaşça hep büyüktü aralarındaki en genç öğretmendim. Zaten benden sonra gelen en genç öğretmen kırk iki yaşındaydı. Kendimi aralarında yaşlı hissediyordum, işe ilk başladığım zamanlarda diğer hocalar beni hor görüyordu ama kendimi kanıtlamam çok ta uzun sürmedi şiir yarışmaları, sanatsal etkinlikler benzeri birkaç ufak tefek yarışma daha ama asıl etkileyen bir gün müdürün sınıfın kapısını dinlemesiydi dersi anlatırken bir macera filmi anlatırcasına anlatıyordum müdür buna dayanamamış olmalı ki sınıfın kapısını çalıp içeri girdi ben karşımda müdürü görünce çok şaşırmıştım hızlı hızlı önümü iliklerken, müdür birden atıldı, hocam sorun yok sadece dersinizi dinlemek istiyorum müsaade var mı ? Ben ani bir kararla ne demek hocam buyurun dememle en arka sıraya oturdu. Bir yandan dersi anlatmam değişmişti utanıp sıkılıyordum açıkçası beklediğim işaret çok gecikmemiş olacak ki.
Kel kafalı gri takım elbiseli orta boylu siyah gözlüklerinin altındaki kahverengi gözleriyle beni süzen şişman adam ben yokmuşum gibi anlat dersi diye seslenmişti. Ben hemen gençler müdür bey sınıfa girdiği kısımdan itibaren olan yeri hafızanızdan silin ve şuan anlatmaya başlayacağım kısımdan devam edin demiştim.
Dersi benimde sevdiğim gibi öğrencileri sınıftan alıp edebiyat ülkesinin güzelliklerine götürdüm hayat dolu, eğlenceli ve keyifli anlatmayı seviyordum bir yandan da kendimi tutamadan ellerimle, mimiklerimle öğrencileri güldürüyordum bu şekilde öğrencilerin aklına daha iyi giriyordu.
Ders bitmişti öğrenciler dağıldı bende eşyalarımı toplamıştım tam çıkacakken müdürün hayla sınıfta olduğunu fark ettim. Göz göze geldiğimizde bana dediği sadece şu olmuştu, artık son sınıflarında dersine girebilirsin çok sevinmiştim bu benim için güzel bir haberdi hem maaşım hem de okulda ki saygınlığım artmıştı o gün kampüsün bahçesindeki altmış yedi model siyah renkli ve üstünde iki adet beyaz şerit bulunan camaro model arabama bindim hemen evime doğru gaza bastım trafik biraz yoğundu ama kırk dakika sürmemişti evimin önüne gelmiştim arabamı galerinin bahçesindeki lüks arabaların yanına yanaştırdım arabadan tam inecekken oto galerinin sahibi olan beyaz saçlı hafif tombul beyaz tenli uzun boylu üstündeki siyah takım elbisesiyle ellili yaşlarda olmasına rağmen kırk yaşlarında gözüken adam bana seslendi.
Arabanı çek oradan; biraz bekledim çok sakin sevecen neşeli biri olmama rağmen benim de sakladığım yada saklamaya çalıştığım yanlarım vardı çok sinirli biriydim karşımdaki o kendini beğenmiş adama çekmezsem ne olur diye geri bağırdım aldığım cevap ise çekmezsen çekmesini biliriz oldu. Biliriz dediğinde anlamıştım ki bu adam pislik biriydi belindeki silahı göstermesiyle adamları da galerinin içinden çıkıp silahlarını göstermeleri bir oldu biraz öylece bakıp bekledim sonra içimden yükselen bir kahkahayla arabanın şoför kapısından içeri eğildim ve arka koltukta duran iki tana tüfeğimi ön koltuğa çektim kafamı dışarı doğru çıkartmıştım ama ellerim tetikteydi onlara gülerek siz beni yanlış anladınız lütfen olay çıkmasın arabamı da yerinden oynatmayalım dedim.
Bana ters ters bakarak ağır başlı ve sanki yanındakilerde onun köpekleriymiş gibi ne diyor lan bu! Demişti, birden belinden çıkarttığı tabancasını havaya doğrulttu ve üç el ateş etti ardından tüm adamları silahları bana doğrulttu. Tam tüfekleri çıkartıp ateş edecekken en üst katta oturan komiser Kerem bey resmi aracıyla evin önüne yanaştı arabadan indiğinde karşımda duran kırk yaşlarında saçları siyah beyaz birbirine karışmış esmer tenli yeşil gözlü zayıf uzun boylu siyah takım elbiseli ayağında siyah köseleleriyle tam bir lider gibi duruyordu bana baktığını fark ettiğimde arabadan biraz uzaklaştım kafasını galerici hakan beye çevirdiğinde ne yaptığını zannediyorsun sen Hakan diye bağırdı utanmıyor musun karşındaki bir kişi arkanda ki adamlarına mı yoksa elinizdeki o tabancalara mı güveniyorsunuz diye kükredi senin buraya galeri açabilmen için herkesin gönlünü aldık unutma bu kullandığın bahçe bile aslında apartmana ait senin burada para kazanmanı sağlayan kişi tek biz değiliz bu apartmanda oturan her kezdir ve sunuda unutma hakan çocukluk arkadaşım olabilirsin ama söz konusu adalet olursa işler değişir. Bir seferliğe mahsus seni affediyorum ama her hangi bir olay tekrarlanırsa seni buradan derhal gönderirim dükkânını da senide! Beni zor durumda bırakma eski dostum demişti. Hiç beklemeden arabamı kilitleyip eve çekildim asansöre kerem beyle beraber binmiştik; sağ ol Kerem bey demiştim. Bey yok abi diyeceksin sen benim komşumsun. Sağ ol Kerem abi demiştim; sakin bir ses tonuyla önemli değil ne zaman sıkışırsan maddi manevi fark etmez gel buyur kapım sana daima açık.
Az önce gözlerinden alev saçan adamdan eser yoktu sanki, asansör birinci kata da gelmiş olmalı ki durdu kapıları açıldı ben inerken arkamdan gelen ses görüşürüz Poyraz demişti; fazla beklemeden görüşürüz Kerem abi dedim. Evimin kapısına geldiğimde kapımın üzerindeki, apartmanın bir numaralı dairesi olduğunu belirten koyu kahverengi kapının üzerindeki sarı renkli metal bir sayısına baktım.
Cebimden anahtarı çıkartıp kapının deliğine ittirip sola doğru çevirdiğimde kapının tık diye kilidini bıraktığını duydum bir kez daha çevirdiğimdeyse kapı artık açılmıştı, hafif bir dokunuşla kapıyı ittirdim açık kahverengi tüylü siyah gözlü köpeğim Şakir hoş geldin der gibi beni karşıladı ayağımdaki kahverengi spor ayakkabıları çıkartıp evin içine girdim. Şakir benden önce davranmasıyla kapıyı burnuyla kapatmıştı o çok akıllı bir köpekti. Şakir benim tek dostumdu zaten oda bana annesinden yadigardı yetimhanedeki zamanlarımda Şakir’in annesiyle büyümüştüm oda bana kardeşlik yapmıştı sanki, hep onunla konuşurdum onunla dertleşirdim yetimhaneden ayrılacağım zamanlarda hamile olduğunu fark etmiştim bu yüzden babaannemlerin yanına taşınmadan önce onun doğurmasını bekledim bir gece bahçede acıyla bağırdığını duymuştum koşarak bahçeye çıktığımda gördüğüm şey toprağın üstünde yatan cansız bedeni ve ayaklarının ucunda duran o yavru köpekti ertesi günü onu yetimhanenin arka bahçesindeki çınar ağacının yanına gömmüştüm, daha fazla zaman kaybetmeden de babaannemleri arayıp beni almalarını istemiştim tabi giderken yanımda Şakir ide götürmüştüm o zamandan bu zamana kadar ayrılmamıştık onu kendi evladım gibi seviyordum başkada kimsem yoktu zaten. Ona bu ismi neden vermiştim bilmiyorum ama bana komik geliyordu, zaten çok sevimliydi üzgün olduğumda benle oynamak için uğraşıp beni güldürürdü şu dünyada bir sigara birde Şakir vazgeçilmezlerimdi.
Evin girişinde Şakir’le biraz oyalandıktan sonra odama doğru ilerledim uzun koridor bej rengi duvarlarıyla çöl gibiydi bu koridor benim ruhumu dahi yoruyordu odama vardığımda balkon camının altında kalan yatağım, tam karşısındaki bilgisayar masam, yatağımın sol baş ucundaki iki çekmeceli komindin, yatağımın baş ucundaki iki kapılı gardırobum hepsi mavi beyazdı, koyu kahverengi parkeleri, beyaz duvarları, ve mavi beyaz halısıyla tam bir bütündü bana güveni sakinliği huzuru uyandırıyordu beyaz ve siyah en sevdiğim renkler olmasına rağmen mavi bana hep güveni veren renk olmuştur.
Bir doksan iki boyum olmasına rağmen yetmiş beş kilo yeterli değildi gözümde bu yüzden kıyafetlerim ya kısa yada bol olmak zorunda kalıyordu bundan dolayı da gömlek giymeyi tercih ediyordum çünkü onlar bol bile gelse daralttırma imkanım vardı. Vücuduma yapışan beyaz spor kesim gömleğimi çıkartıp hemen askısına geri astım dolabımda çok eşya yoktu fazla eşyayı da pek sevmezdim zaten altımdaki açık mavi kot pantolonu da çıkarttım katladığım gibi onu da yerine yerleştirdim dolabımda katlı halde olan siyah eşofmanımı çıkartıp ayağıma geçirdim üstüme de beyaz tişörtlerimden birini giymek için aradığımda olmadığını fark ettim. Onun yerine dolabımın askılığında bulunan lacivert poları mı giymiştim evimin banyosunda bulunan çamaşır makinesini çalıştırmaya karar verdim dolabımın kapağını kapatıp odamın tam karşısındaki banyoya doğru hızlı adımlarla ilerledim kapının karşısına vardığımda aralık olduğunu fark ettim işaret parmağımın ucuyla kapıyı hafifçe ittirdim kapı açıldığında karşımdaki çamaşır makinasının başlat düğmesine tıkladım arkamı döndüğümde solumda kalan lavabo aynasına yaklaştım sarı tenim mavi gözlerim kumral saçlarım uzun boyum ve sportif vücudumla tam bir uyum örneği gibiydim buna kendini beğenmişlik değil de vücuduyla barışık diye bilirsiniz. Bir süre daha kendimi inceledikten sonra banyodan ayrıldım ve mutfağıma doğru ilerledim odam koridorun sonunda mutfağımsa başındaydı mutfağım dan önce birde oturma odam vardı ama oraya çok nadiren girerdim beyaz koltukları, siyah halısı ve LCD televizyonundan başka bir şey yoktu zaten o oda boş durduğu için doldurmuştum benim için fazla bir gereksinimi de yoktu.
Mutfağa girdiğimde hemen buzdolabındaki soğuk suyu alıp kafama diktim, kana kana içtikten sonra kapağını kapatıp buzdolabına geri bıraktım o sırada kapım çaldı. Hızlı adımlarla kapıya yöneldim, gözetleme deliğinden baktığımdaysa karşımda o uzun siyah saçlı sarı tenli badem gözlü güzel kızı görmüştüm ismini dahi bilmiyordum ama benden ne istiyor olabilirdi ki. İç sesimle konuşmayı bırakıp kapıyı açmaya karar verdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karatahta
Teen FictionHayatı Hayalden ibaret olan genç edebiyat öğretmeninin bir yanda intikam ateşi bir yandaysa kara sevdaya tutulduğu o güzel kız. Nefretle geçmiş bir çocukluk, sevgiyle geçsin isteyen bir hayat istiyor.